Paylaş
Duanın yanında ‘insan’ olmanın gereğini yapmadan olmuyor fakat, barış sağlanmıyor bize rağmen? Maalesef insanoğlu azdı yeniden. Tüketiyor kendini bencilliğiyle, kibriyle, cahilliğiyle. Bölüyor birleştireceğine, öldürüyor, ölüyor. Kurunun yanında yaş da yanıyor bu yangında. Masumların ecirlerinin karşılığının beka aleminde mutlaka verileceği inancıyla avunuyorum.
Burayı cennet bahçesi eyleyemedik bir türlü. Fark aleminde herşey zıttıyla kaimken, bu sınav yurdu, belki de haklı olarak hem cennet hem cehennem misali olabilme ibretlik özelliğini terk etmiyor kolay kolay; Cehennet.. Ki belli olsun visalı hakedenler. Ve bizler, teklifler arasından seçeceğimiz rolle kayıtlı olacağız!
Șu fani Dünya, ahiret tarlası, fazlası değil ancak onun da bir şeriatı var, bizim ona ettiğimize karşın nasıl mukabele ede beklersiniz öyleyse? Birbirimize olduğumuz aynalara zulüm yansıtırken böylesine, “Ya Rabb bizi bize bırakma!” demekten başka birşey gelmiyor bazen dilime. Halbuki birliğimizi pekiştirmeli, mücadelemizi güçlendirmeli değil miyiz bu süreçte? Allahu alem, görene, gerçek sabır ehline ise “herşey yerli yerince, merkezinde”..
Köprüden önceki son çıkışın pek yakınındayız, iliklerimize kadar hissediliyor. Sabredenlerin selamete ereceği gün yarın. Müminin ümidi gerçekleşecek. Madem sabır zor sınav, elbet ödülü de büyük olacak. Tevekkeli değil hep “esma-i hüsna” sayıldığında en son sırada yer alır “Es Sabur” ismi. Derviş Baba da söylerdi “sabır, dervişlik eğitiminde en son gelen aşamadır evlat” diye. Lakin ahir zaman; herşey hızlandı. Muhallebi bebesinin ağzına bifteği dayıyorlar, yerse… İmanı korumanın kar sayılacağı zaman bu mu acaba? Ya Sabır!
“Sabır, panik ve telaşı, sızlanıp yakınmayı bırakarak Allah’ın hoşnut ve razı olduğu konumu korumaktır” demiş Hz.Muhasibi(Allah’ı arayış/İlke y.). Sabırın da en makbulu, musibetle karşılaşılan ilk anmış ve Peygamberimizin(sav) şöyle buyurduğunu haber veriyor İbnü’s-Serrac Hazretleri; “Herhangi bir Müslüman, başına bir musibet geldiğinde ‘Bu Allah’ın emridir, biz Allah’a aidiz ve O’na dönücüleriz. Allahım! Bana yardımcı ol, benim için onun yerine ondan daha hayırlısını ver!’ derse Allah ona, onun yerine ondan daha hayırlısını verir”(Sahihu Müslim) Sabrı cennet hazinelerinden bir hazine olarak tanımlayan müellif, Hz.Ali’nin(ra) “Vücuda göre baş ne ise, imana göre sabır odur” sözünü de nakletmiş(Ruhların meyvesi ve kazancın anahtarı/Kitap y.).
Sabır bir müjdeyse meğer, gel sabır için gayret göster! “Kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredeceksin?”(Kehf 18:68) diyor Rabb’inin gizli ilminden(ilmi ledün) öğrettiği kulu(Hızır as), rehberliğine talip olan Hz.Musa’ya. Ve öngörüsü gerçekleşiyor. Hz.Muhasibi’nin yorumuna göre; hangi amaçla sabredeceğini bilmediğin zaman sabrın yol açtığı sıkıntılara göğüs gerilemiyor. Ya nasıl olacak? “Bu, Allah’ın mükafatını elde etmek ve sabredenlerin Allah katında sahip oldukları üstün saygınlığa mazhar olmak için sabrettiğini kavradığın zaman olur” Nitekim sözkonusu hal kemal bulduğu zaman Hz.Musa 40 yıllık çöl yolculuğunun sıkıntılarına inançla sabrediyor. İman sabırla tamamlanıyor, sabır imanla olgunlaşıyor. ‘Fütuh’ul Gayb’(Gelenek y.) adlı eserde Hz.Pir Abdülkadir Geylani(ks) şöyle nasihat ediyor; “Belalara sabretmekten acizsen eğer, sabır için gayret göster. Rıza ve muvafakatten aciz olduğunda da, sabret. Bulduğunda razı ol ve muvafakat et. Kaybettiğinde ise fani ol” Bir başka yerde ise “Sana yaptıklarından ve başına açılan belalardan dolayı da Rabbi Rahim’i suçlamayasın! Bilakis; hayır ve şükür izhar edesin, zira kalbinde bir şükür taşımaksızın şükür beyan etmen, halini olduğu gibi izhar edip şikayetçi olmandan daha hayırlıdır. Elinde senin de idrak etmediğin o kadar çok nimet var ki!” buyuruyor Hazret.. İmtihan; ödülü büyük inanırsan. Samimiyetten de şaşmamak gerek tabi, haddini bilerek.. Rabbim kolaylaştırsın talibine, lakin fakir aciz, zelil ve miskinim nefsim ile… Șüphesiz zafer ancak Allah(cc) eliyle!
Sabır üç şeyde olmalı diyorlar Hakk yolunda. İmam Gazali’ye göre; Rabbine karşı gelmek, günahlardan sakınma noktasında sabır (direnmek), Allah’a itaat, O’na karşı kulluk görevlerini yerine getirmede (sebat) ve hayatın musibet ve belalarına karşı gösterilen sabır (katlanmak)..(Kalplerin keşfi/araf y.) İnce mesele sabır, atalet ve eziklik değil asla, cesaret işi aslında; bazen kötülükle savaşmakta bazen de barışmakta gerekiyor. Nefsine rağmen gerekeni yapmakta, doğruya sadakatta, Ya Sabır! “Kendisi acı, meyveleri tatlı bir ilaçtır”(Abdülkadir es-Sufi) Bu zat da sabrın üç merhalesini; başkalarına sabretmek, nefsine sabretmek ve Allah’ın takdirine sabretmek olarak açıklıyor(Yüz basamak/Yeryüzü y.).. Bir de sabır gerektirmeyecek yerde, şikayet eder gibi sabır istemek var, fütursuzca ya da bulunsun diye çantada bazen. Geylani Hazretleri uyarıyor; “Șayet afiyet içindeyken, nimetlerle alay edercesine, sahip olduğun nimet ve afiyeti görmezden gelip daha da çoğalmalarını istemekle Allah Teala’dan şikayette bulunursan; sana gazab eder ve ikisini de senden alır. Șikayetini gerçek kılar, belalarını artırır, cezanı şiddetlendirir…” Aman, aynısı ‘sabır’ için de geçerli, yani durduk yerde “Ya Sabır, Ya Sabır” diyerek sabır gerektirecek sınavları çağırma. İyisi mi kanaatkar olmalı, şükrü ziyade kılmalı! Sana kötü gelen zor zamanda, isyandan biraz olsun kaçınmak adına “Ya Rabb bugünlerimizi aratma!” Derviş Baba’dan öğrendiğim, şikayetin büyüğünden sığınılabilecek minik bir dua…
Hayat sabrı öğretiyor istemesek de, çünkü anlaşılan hayrımıza. Zorluk ise nefsimizin direnci oranında… Sabrın olgunlaşması üç merhalede ele alınıyor Haris el-Muhasibi tarafından: ‘Sabırlanmak’ ki “sıkıntıların üzerine yürümek, acıları yudumlamak ve zorluklara dayanmaktır. Musibetler ve kayıplar karşısında yoğun şekilde hissedilen acı ve zorluk hissine, Allah’ın mükafatını kazanmak ve günahlardan arınmak için katlanmaktır. Kendine hedefler belirlemiş bu gibi kişi henüz sabırlı değildir, sabırlı olmaya çalışmaktadır”. Ardından gelen aşamaya ’Nimetlenme’ diyor Muhasibi Hazretleri. “İnsan sabırlanıp da Allah onun bu ağır ve yorucu çabasını bildiği zaman, ahirette sabredenlere verileceklere dair bir bilgiyi ona ulaştırır, nimetlendirir. Bilgi, nimet vereni dikkate alma davranışıyla bütünleşir ve kalp nimet verene karşı şükran duygularıyla dolar. Bu durum, kişiyi sabırlanma konumundan alarak sabretme konumuna yükseltir. Böylece kalp de Allah’ın hükmünü her şeyde geçerli kılan otoritesinin ve yaratmasının kusursuzluğu karşısında kendinden geçer, şaşkına döner. Bütün düşüncesi Allah’ın yüceliği, heybeti ve O’na duyulan saygının büyüklüğüyle dolup taşar. Bu durum yaşadığı acıları hissetmesine engel olur. Bu nedenle herhangi bir yorgunluk ve acı hissetmez. Bu da ’Sabır’dır. Ancak sabrın sırrına ermiş kişinin davranış felsefesi sarsılmaz biçimde ve gerçekten iyilik ve hoşgörü üzerine kuruludur” İşte ihtiyacımız olan budur. Ve tam da göbeğindeyiz fırsat anının. Amin!
Nice şirin demiş bunu dânâ(bilgin) / Ki olur sabr ile koruk(Henüz olgunlaşmamış ekşi üzüm) halva (H.Hamdi)
Kazasız belasız hayırlı bayramlar dilerim hepinize efendim. Gönlünüz huzur bulsun, manevi hazlar ve mutlulukla dolsun. Aşk olsun! Hu
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş