Paylaş
Nikola Tesla(1856-1943) ile ilgili iki hafta önceki yazıma devam etmek elzem oldu. Modern zamanların bu en önde gelen çığır açıcı bilim insanına “Teslim Baba” dememizin latifesini ve hayatından kimi kesitlerle başat icatlarını evvelce paylaşmıştık. Yazımızın devamı bir hafta gecikince -erenler işlerin geciktirilmesini sevmezler- dermisiniz “Teslim Baba” çarpmış olsun; dün sabah fakirin ev elektriği geçen ayın ödenmemiş faturası sebebiyle kesildi. Artık bir ay gecikince fatura, hemen kesiyorlarmış merhametli ve vefakar(!) şirketler. Nitekim Nikola Tesla’nın hayattayken en büyük hayallerinden biri, doğanın her yerde hazır ve nazır olan enerjisini dönüştürüp dünyadaki herkesin bedava elektrik kullanabileceği biçimde kablosuz olarak dağıtacak sistemleri devreye sokmaktı. Ola ki gerçekten evliyadır da biz bundan bahsetmeyi ihmal edince, bir lakabı da “Yıldırımların Efendisi” olan Tesla(aramızda Teslim Baba) dokunduruverdi…
“Dünyanın her yerinde herkes enerji kaynaklarına bedava ulaşabilmelidir”
Bir şekilde parasını ödeyince elektriğimiz açıldı lakin Teslim Baba’ya radyo sinyallerinin -dolayısıyla bilginin- kablosuz kıtalararası dolaşımı projesi için destek veren yatırımcı J.P.Morgan, bunun aslında aynı zamanda bir “bedava elektrik sistemi” olduğunu anlayınca ödeneği kesmişti. Böylece proje yarıda kaldı. Bilimi kendi ticari başarılarına dönüştüğü sürece destekleyen aileler açısından, herkesin ve her toplumun dışa bağımlı olmadan, bedava ve “yenilebilir” enerjiye istediği gibi ulaşabilmesi ola ki bir kabustu. Bugün dahi gerçekleşmesi düşünülemeyen proje için biliminsanları halihazırda olanaklılığı hususunda ikiye bölünmüştür. Halbuki Tesla bunu kanıtlamıştı fakat projenin verimliliğinin artırılmasına ihtiyaç vardı. Aynı ticari kaygılarla elektriğin dağıtımı hususunda adamları olan Edison’a Tesla’ya karşı destek veren şirketler, radyo sinyallerinin aktarımı konusunda da Marconi’yle devam etmeyi tercih ettiler. Yıllar yılı radyonun mucidi olarak Marconi bilindi, bu sebeple Nobel dahi aldı, Tesla’nın hakkı ancak ölümünden sonra teslim edilecekti ki mesele halen kamuoyunca tam bilinmez..
“Kablosuz teknolojisi tam anlamıyla kullanıma geçtiğinde bütün dünya koca bir beyne dönüşecek -ki aslında şu anda da öyle; her şey gerçek ve ritmik bir bütünün parçası”
Teslim Baba, Edison kendisini bir nevi kazıklayınca yanından ayrılmış, bir sene boyunca çukur kazıcılığı ile hayatını ikame ettirebilmişti, sonra kendine bir laboratuvar kurmuş ve “Alternatif Akım”ı(AC) kullanılabilir kılan -halen her yerde, büyük küçük tüm elektrikli cihazlarda kullanılan endüksiyon motoru gibi- icatlarının başarısının önüne geçilemeyince fenomen olmuştu. Westinghouse’un desteğiyle 1893 Chicago Fuarı’nın AC kullanılarak aydınlatılması ve akabinde Niagara Şelalesi projesiyle ilk devasa hidroelektrik santralinin hayata geçirilmesi Edison’la aralarındaki “Akım Savaşları”nı Teslim Baba lehine sonuçlandırmıştı. Bunlar olurken Edison ve adamları AC kullanımını manipüle ederek halkın ortasında kara propaganda için hayvanları(fil dahil) öldürüyorlardı ki kimse evinde AC ile çalışan cihazlar istemesin. Bence asıl ironik olan yıllar sonra “Teslim Baba”nın Amerika Elektrik Mühendisleri Enstitüsü’nün verdiği “Edison Ödülü”nü kabul etmesidir..
“Beni birden fazla kez gücendirdiniz ama hem bir Hıristiyan hem de bir düşünür vasıfları taşıdığım için sizi hep affettim; düştüğünüz hataları görünce size acıdım”
Teslim Baba insanlığın hayrı için büyük hedeflere giderken yoldaki -kendisine göre görece önemsiz- ufak başarıları dahi insanlığın refahına büyük katkı sağlamış, kendisi bu yönde tercih kullanmasa da önemli kısmı sistem tarafından başarı ile ticarileştirilmiştir. Önceden bahsettiğimiz gibi patentini almadığı ve ardından gelenlerce yahut rakipleri veya ortakları tarafından projelendirilmiş icatları muhtemelen patentini aldıklarından çoktur(ki en fazla patent sahibi bilim insanlarındandır). Evvelki hafta saydığımız temel buluşları yanında şunlar da Tesla’nın katkısı olmasaydı belki hayatımıza asla girmeyecekti: X ışınları, Röntgen, MR cihazları, araba ateşleme sistemi(patentini Ford kapmıştı), hız ölçer, elektron mikroskobu, mikrodalga, lazer teknolojisi, uzaktan kumandalar vb. Hatırlatalım ki radyo, TV yayınlarının kablosuz iletişim patenti de onundur ve iletişim çağının kapısını açan kişi olmuştur..
“Artık kozmik düşünmeye başladık. Sempati hislerimiz bilinmeyen uzaklıklara kadar yayılıyor. “Weltschmerz”(Dünya acısı) bakterileri üşüştü üstümüze. Gelgelelim, şimdiye dek evrensel uyuma yalnızca tek bir uluslararası ilişki düzleminde ulaşılabildi. O da posta servisi. Gayet iyi işleyen bir mekanizması var posta servisinin; fakat bizler kutsal postacı heybesindeki ihtimamlı saygıdan ne kadar da uzağız!”
Teslim Baba’nın, laboratuvarı yandıktan ve yavaş yavaş sistem dışına itilmeye başlandıktan sonraki çalışmalarını bilim alanında değerlendirebileceğimiz gibi ezoterik alanda da değerlendirmek mümkün. Onun bir zaman sonra pek çok fikrin kaydını gizli tutması ve bazı deneylerini birden fazla kez yapmaması bugün bizleri gerçeklikleri hakkında şüpheye düşürebiliyor. Mesela Philedelphia deneyinin bazı sonuçları onun görünmezliği ve dahası zaman makinesini icat ettiği yönünde yorumlanmakta. Evrende herşeyin bir frekansı olduğu keşfiyle beraber bu şeyin frekansına akortlanan bir Tesla osilatörünün o şeyle beraber frekansı yükseltilip titreştirilirse deprem etkisi yapması, Tesla’nın bir deprem aygıtı icat ettiği şeklinde bilinmekte. Deneyinin ardından bir balyozla cihazını yok etmişti. Ruhani eğilimlerinin yanında; mesela yerçekimini yok eden ve esirden(eter) elde ettiği enerjiyi kullanarak işleyen “uçan çay tabağı”(uçan daire) projesi, iklimleri kontrol edebilme gücümüzün olduğunu kanıtladığını iddia etmesi, hele uzaya ilk radyo sinyalleri gönderen kişi olmanın yanında uzaydan sinyaller aldığını haber vermesi(ki bugün radyo teleskoplarıyla uzaydan gelen kozmik ses dalgaları kaydedilmektedir) vs basın tarafından alaya alınır olmasına yol açmıştı.
“İnorganik denen ve ölü kabul edilen maddeler bile dış uyaranlara tepki verirler ve içlerinde canlı bir öz olduğunu hataya yer bırakmayacak şekide kanıtlarlar. Var olan her şey, ister organik olsun ister inorganik, ister hareketli olsun ister durağan, harici uyaranlara karşı duyarlıdır”
Yaşlılık evresine girmesiyle o artık toplumun geneli tarafından müzmin bekar uçuk kaçık fütürist bir mucit mesabesinde değerlendirilen, projelerine finans bulamayan, beş parasız, ufak otel odalarında sakat güvercinlere bakan, sayı takıntılı bir meczuptur. Çağı onun çok gerisinde kalmıştır. Aslında o ledünni ilmlerden beslenen, bilimin odaklandığı 4 temel elementin yanında beşinciye(enerjinin asla yok olmadığı, dönüşüm sergilediği alan olan boşluk/esir, eter) dair araştırmalarıyla pozitif bilim alanında fantastik kapılar açabilen, imkansız nedir bilmeyen, ilham sahibine güvenip teslim olan, denemekten korkmayan bir idealist, manayla madde arasında köprü kurmayı başarabilmiş ve hala tam anlaşılamamış bir mistik, bir dahidir. Bir süre devam ettiği ruhçu çevreleri, görüştüğü Hindu Yogi Swami Vivekananda’yı(akaşa, prana, kalpas kavramları…) ve etkilendiği anlaşılan Sufi düşünceyi(herşeyin devran ettiği düşüncesi…) saymazsak, bir mürşidi kamil nezdinde sülukunu kim bilir daha hangi ufuklara taşırdı? Allah rahmet eylesin!
“Bilim fizik dışı olguları araştırmaya başladığında, yüzlerce yıllık varlığında kat ettiğinden daha büyük ilerlemeyi on yıl içinde gerçekleştirecektir”
87 yaşındaki vefatından sonra geride bıraktığı notları ve çalışmaları halen tartışma konusudur. FBI’ın, dünya barışının tesisi için her ulusun kendisini korumasını sağlayacak bir ışın silahı(telefors) ve kalkanı icadını görüşme randevusundan hemen önce tek başına vefat eden Nikola Tesla’nın 2 kamyon dolusu malzemesine el koyduğu söylenmekte. Teslim Baba’nın çalışmalarının kimin elinde ne şekilde değerlendirildiği konusunda spekülasyonlar çok(HAARP yüksek frekanslı etkin güneşsel araştırma programı vb).. Manyetik alan yoğunluklarının arttığı söylenen bu günlerde insan sormadan edemiyor; acaba iklim değişiklikleri, depremler, kimi şüpheli yangınlar gibi bazı meselelerde Tesla’nın notlarından çıkarılan malzeme kötü ellerde silah olarak veya güç unsuru olarak deneniyor olabilir mi? Daha da acayibi; acaba toplumlar üzerine bazı yerde öfkeyi artırıcı bazı yerde uyuşturucu etkili bazı frekanslar tatbik ediliyor olabilir mi? Ki bu gerçek olsa da bizler ilahi güce uyumlanmamızı sağlayan Kur’an frekansıyla bu gibi etkileri boşa çıkarabiliriz aslinda.. Bakalım yeni yüzyıl daha nelere gebe; Allahu alem! Sonumuzu hayrede…
“Zihin gücü Tanrı’dan, İlahi Varlık’tan gelir; zihnimizi bu gerçeğe odaklarsak bu yüce güçle uyumlanırız. Annem bana bütünü Kutsal Kitapta aramamı öğretti”
Bu yazıyı burada noktalarken kendisine (ve size de) selam gönderiyor(Nur ol!), ilgilenenler için “Aforizmalar/Tesla(Zeplin) kitabından not aldığım bazı sözlerini aşağıda sizlere takdim ediyorum. Aşk olsun! Hu
* Günlerce kendime elektriği ne olduğunu sorup cevap bulamadım. Seksen yıl geçti; hala aynı soruyu soruyorum ve cevap veremiyorum.
* Enerji elde etmek için yakıt kullanırsak sermayemizden yer ve onu hızla tüketiriz. Barbarlıktan farkı olmayan bu yöntem gereksiz israfa yol açar ve gelecek nesillerin hayrına bir an önce durdurulmalıdır.
* Nesiller sonra makinelerimiz, evrendeki herhangi bir noktadan elde edilen enerjiyle çalışacaklar. Bu fikir yeni değil… Gücünü topraktan alan Antheus’un mitinde de rastlıyoruz buna, müthiş matematikçilerimizden birinin teorilerinde de. Evren enerjiyle doludur.
* Ben bir ışığın parçasıyım ve bu müziktir. Işık, altı duyumu da doldurur: Onu görürüm, duyarım, hissederim, koklarım, ona dokunur ve onu düşünürüm. Düşünmek altıncı duyumdur. Işık parçacıkları notalar şeklinde yazılmıştır. Yıldırım başlı başına bir sonat olabilir. Binlerce yıldırım ise bir konserdir.
* Beynim sadece bir alıcıdan ibarettir; evrende ise bilgiyi, gücü ve ilhamı aldığımız bir öz vardır. Henüz bu özün sırrına erişemedim ama var olduğunu biliyorum.
* Bana bir şey söylendiğinde, söylenen sözle ilgili bir imge anında gözümde canlanıyordu. Bazense gördüğüm şeyin gerçek mi hayal mi olduğunu ayırt edemiyordum… Benim teorime göre bu görüntüler, kuvvetli uyaranlara karşı beynimin retina yoluyla verdiği refleks tepkilerdi. Eğer bu açıklamam doğruysa, insanın zihninde canlandırdığı herhangi bir görüntü bir ekrana yansıtılıp gösterilebilir. Böyle bir gelişme tüm insan ilişkilerinde devrim yaratırdı. Bu gelişmenin zamanı geldiğinde gerçekleşeceğine inanıyorum.
* Zamanla anladım ki düşünebilen, ona göre hareket edebilen ve duyu organlarının uyarılarına tepki verebilen bir otomat gibiydim. Bu durumun pratiğe dökülen sonucu, şimdiye kadar hep aksiliklerle yürütülen telotomatik bilimi oldu. Bu bilimin henüz gelişme gösterememiş olanakları ise zaman içinde ortaya çıkacaktır. Yıllardır öz denetimli otomatlar tasarlıyorum. Belli bir yere kadar akıllı mekanizmaların üretilebileceğine ve bunların gerek ticaret gerek sanayi alanında devrim yaratacağına inanıyorum.
* İcatlar sayesinde yarın öbür gün, bütün insanlığın arzuladığı ölümsüzlüğün, ebedi güzellikle gençliğin sırrı bulunacak olsaydı bir kütlenin hızını aniden değiştirmesini engelleyen etkenler aynı şekilde bu yeni bilgiye de direnç gösterirlerdi -ta ki zaman insanlığın düşüncelerini değiştirene kadar.
* Kadınların yeni alanlarda girişimde bulunmaya başlaması ve liderliği yavaş yavaş ele geçirmeleri kadınsı hislerini köreltip nihayetinde tamamen yok edecek, annelik içgüdülerini ortadan kaldıracaktır. Böylelikle evlilik ve annelik nefret uyandıracak ve medeniyet gitgide arıların mükemmel medeniyetine benzeyecektir.
* Herkes bedenini, her şeyden çok sevdiği birinden aldığı paha biçilmez bir hediye olarak görmelidir. Güzelliği tarifsiz, fevkalade bir sanat eseri ve insan zekasının ötesinde bir gizemdir beden. Öyle narindir ki tek bir söz, bir nefes, bir bakış; hatta bir düşünce bile incitebilir onu. Hastalığın ve ölümün kaynağı pislik, yıkıcı olmakla kalmayıp ahlaksız da bir alışkanlıktır.
* Erdemlerimizle kusurlarımız birbirlerinden ayrılamazlar; tıpkı kuvvetle madde gibi. Ayrıldıklarında insan diye bir şey kalmaz.
* Bir keresinde ünlü Macar yazar Josika’nın Abafi isimli kitabının çevirisine denk geldim. Bu kitap bir şekilde o zamana kadar içimde uyuyan irade gücümü uyandırdı ve sonunda kendimi kontrol etmeye başladım. İlk başlarda kararlılığım bahar aylarında yağan karlar gibi hemen eriyordu ancak çok sürmeden zayıflığımı yenmeyi başardım ve daha önce hiç tatmadığım bir duyguyu, gerçekten istediğim bir şeyi yapmanın mutluluğunu tattım. Zaman geçtikçe bu zihinsel egzersizleri iyice alışkanlık edindim. Başlarda isteklerimi bastırmak zorunda kalsam da gün geçtikçe arzularımla iradem birleşti. Kendimi böyle disipline sokmam yıllarımı alsa da sonunda o kadar kontrollü olmuştum ki en güçlü insanları bile yıkabilecek tutkuları parmağımda oynatıyordum.
* Bir gün Macak’ın sırtını okşarken bir anda kedinin sırtı parladı ve elimden kıvılcımlar çıktı. Babam buna elektrik dendiğini, fırtınalı günlerde ağaçlara düşenle aynı şey olduğunu söyledi. Annem paniğe kapılmıştı. “Kediyle oynamayı bırak, alev alacak şimdi” diye çıkıştı. Tamamen soyut düşünüyordum. Doğa da bir kedi miydi? O halde onun sırtını okşayan kimdi? Ancak Tanrı olabilir sonucuna varmıştım…
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş