Paylaş
Bekleme odasında sıramı bekliyorum, loş bir köşede, yalnızım. Birden nereye gideceğimi bilmediğimi farkettim. Dahası, kim olduğumla ilgili de karışık içim. Hatırlamaya çalışırken buraya nasıl geldiğimi, çağırdılar, sıram gelmişti…
Kontuara yaklaştım, görevli içimi ısıtan bir gülümsemeyle selamladı; “Hoşgeldiniz, işlemlerinizle ilgili size yardımcı olmaya çalışacağım. Elimdeki dilekçenize göre Cennet’e gitmek için başvurmuşsunuz! Șimdi beraberce evraklarınızı oluşturup, bir bakalım..” Bir şey diyemedim; görevlinin elinde dilekçe diye tuttuğu hologramdan “Cennet’te dostlarla ‘Cemal’i görmek” için dua etmiş olduğum anlaşılıyordu.
Görevli; “İşte vesikalık fotoğrafınız, yalnız biraz silik, bu sizsiniz değil mi?” diye sordu. Gösterilen fotoğraf daha ziyade bir siluet gibiydi, şaşırdım çünkü kah bir ayı kah bir insan görüyordum sanki dönüşmeye çalışan, hareketliydi resim. Ama ‘ben’ olduğumu bildim. Belli belirsiz mırıldandım; “Olabilir… Nereden baktığımıza bağlı sanırım”, “Peki” dedi görevli; “Halledilir!”.. “Yalnız hüviyetinizden yaşınızın tutmadığı anlaşılıyor, doğumunuz geç ve zahmetli olmuş anlaşılan ve çıkagelmişsiniz henüz reşit olamadan. Ama sorun değil çünkü ebeveyniniz cennet ehli, herhalde vekalet verirler başvurunuza, talebi gönderiyorum sistemden, cevap gelene kadar bu arada bakalım ikametiniz var mı?”
Terlediğimi hissediyordum, garip bir şekilde söylenenleri anlıyor ve tasdik ediyordum. Korktuğumu farkettim, daha kim bilir ne eksiklerim çıkacaktı. İkametgahım var mıydı sahi ve burada ne anlama geliyordu ki? Telaşla sordum; “İkametgah? Olması lazım…” Tereddütümü hoş karşılayan görevli belki de fakiri rahatlatmak için, bir yandan önündeki ekrana bakaraktan açıkladı; “Burada gönüllerdeki ikametgahınız geçerli, şimdi bakıyorum uyanık bir gönülde var mıymış yeriniz”… Neyse ki çok uzun sürmedi; “Evet, ikametgahınız meşru”. Tekrar gülümsedi “Güzel yerdeymiş!” Derin bir “oh” çektim içimden!
Görevli; “Banka hesap dökümünüzü inceliyorum… Hmm…”… Fakir anladım ki günah ve sevap bilançomdu incelenen, ekside olduğum kuvvetle muhtemeldi, panikledim birden; “Șeyy, baya bi borcum olmalı lakin sağlam kefilim vardı ve cebimde nakit tövbe mevcut epeyce, bir de kredi kartım var yüksek limitli”, “Alabilir miyim?” Kredi kartım diye bir kart uzattım, üzerinde şöyle yazıyordu; “Hasbunallahu ve nimel Vekil”(Allah bize yeter ve O ne güzel Vekil’dir). Görevli başıyla onay işareti yaptı..
Ve devam etti; “Yüksek öğreniminizi bitirmemişsiniz, tembel ve yaramaz bir öğrenci olduğunuz yazıyor notumda, neyse, okuma/yazma bilmenizi yeterli kabul edeceğim şimdilik ama ilk fırsatta gideceğiniz yerde tahsilinizi tamamlamanız yararınıza olacak”… “Elbette, tabi!” derken, “Keşke daha hazırlıklı gelseydim” diye geçiriyordum içimden. Kontuarın başında geçirdiğim süre bir ömür uzunluğunda gibi gelmişti fakire. Acziyetin ne olduğunu o an daha iyi anladım. Sanki bir anda on yaş daha yaşlanmıştım. Acep ne zaman bitecekti bu çile, ya sonrası daha çileli idiyse? Aman!
Uzunca bir sessizlik ve nihayet görevli o hiç sönmeyen gülümsemesiyle bir pasaport ve bir de bilet tutuşturdu elime; “Onaylandı, bu da seyahat sigortanız(üzerinde salavat-ı şerif yazılı bir kağıt idi!). Hayırlı yolculuklar efendim!”.. Oradan hızla -fakiri gideceğim yere götürecek- uçağa doğru ilerlerken bavulumda birkaç parça hatıra ile, açtım baktım pasaportun içine; Șükür Allahım’a, nur ala nur bir cennet vizesi parlıyordu son sahifesinde! Heyhat biletime bakınca ardından bir de ne göreyim, istikamet cennet lakin cehennem aktarmalı, belli ki bütçem yetmemiş direkt uçuşla gitmeye… Sevinmeli mi, üzülmeli mi şimdi vaziyete? Ah! Onca zamanı nasıl da çarçur etmişim tedbirsizce… Bakalım acep aktarma için bekleme süremiz ne ve daha halimiz nice? Sığındım Rabb’imin rahmetine…
Schengen ülkelerinden birine gitmek üzere, vize işlemlerini üstlenen o acentalardan birinde evraklarım incelenirken düşündüm bunları.. Sanki cennete adam alacak mübarekler.. Velhasıl işimiz düştü, inşallah hayırlı bir ziyaret için. Nasip olur da gidebilirsem paylaşırım sizlerle de. Allah Kerim! Selametle… Hu
Paylaş