Paylaş
Büyüyünce gelmedi bu hal, çocukken de oyuncak olarak silah ve patlayıcıları tercih etmezdim. Ama çevre! Şiddeti sevmesem de kendime “yumuşak” dedirtmeyecek kadar oluşmuştu kibirim.. Adadaki bahçemizde uzunca saplı, büyücek tropikal yapraklı bir bitki kolonisi vardı diplerinden sümüklüböcek eksik olmayan. Bir ara onlardan koparıp mızrak yapmıştım; köyünü koruyan bir yerliydim. Esir tüccarı Metin köyümüze saldırınca kamufle olduğum çalı dibinden ona bi fırlattım mızrağı. Gözüne girdi! Öyle korkmuştum ki.. Daha da tövbe ettim. Neyse gözünde kalıcı bir hasar olmamıştı..
Çocuklar, özellikle de erkek olanlar, neden silahlara bu kadar rağbet ederler? Kısmen içgüdü, bazısı sırf özentiden, çoğunlukla da öğrenilmiş şiddet sanırım. Gün gelir hesabı sorulur olsa gerek öğretenden..
Yan komşu 7-8 yaşındaki oğluna nasıl çatapatları üstüste koyup daha şiddetli bir etki oluşturabileceğini öğretiyor. Kendisi geçmiş buralardan ya küçükken, işte kültür böyle aktarılıyor. Fakir “yapma, etme” deyince, arıza çıkaran, anlayışsız Musa Amcayım tabi. Onlar hep haklılar. Ama derde boğulmuş, mutsuzlar. Peki neden bu durumdalar? “Ah hep bu haksızlıklar!” Bebekleri ağlıyor, susturamayınca anne bağırıyor; “belanı versiin!” Sürekli birbirine bela okuyanlara sen ne diyeceksin? Küçüklükten öğrenilen kötü alışkanlıklar, yakanı kolay bırakmazlar…
Sokaklar eli silahlı çocuk dolu. Patlangaçları satan belli. Bazı ailelerin gözünde meşru bu; “eğlensin çocuklar, bayram!” Pat pat pat! Dibimizde.. Korkacaksın ki eğlensin! Ve sonra sor ki “neden bunca korku ve şiddet üzerine kurulu program, dizi var” -sözde- eğlence sektöründe? Ağaç yaşken eğilir mirim. Çocuk büyür, korku büyür, silah büyür. Alan var, teşvik eden var, bir de satanlar…
Dünyanın en büyük ekonomilerinden birinden bahsediyorum. Kendi kendime soruyorum; “savaş mı silahtan çıkar, silah mı savaştan?”.. Milliyet’in haberi; “Dünya geçen sene savunmaya 1.6 trilyon dolar harcadı. Küresel silah sanayisinin bu yıl yüzde 2’lik artışla tekrar büyümeye geçmesi bekleniyor. Devletler güvenlik gerekçesiyle yeniden kılıcını kuşanırken, Türkiye gibi savunma ihracatının parlayan ülkeleri için de yeni pazarlar açılmış olacak” Aman savunalım kendimizi şerlilerin şerrine karşı. Fakat en önce kendi şerrimize karşı…
Ertesi sabah gazete almaya gittim bakkala. Tam alacağım sırada baktım o da barutlu mantarlardan satıyor çocuklara. “Aman abi, sen de mi bunlardan satıyorsun, bir sürü kaza oluyor, ayrıca insanları korkutuyor, hem yasak, yapma!” Tersledi beni ve şöyle dedi; “biz satmazsak başkası satacak nasılsa!” üzerine pişkince ekledi; “istersen şikayet et!”. Ettim de; lakin bir şey olmadı. O söz gün boyunca kulaklarımda yankılandı; “biz satmazsak başkası satacak!” Ve hayıflanıp durdum kendi kendime “nasıl geçirmedim kafasına elimdeki torbayı ‘nasılsa ben vurmazsam başkası vuracak’ diye”. Tövbe…
Bir deyişimiz var; “Minareyi çalacak olan kılıfını hazırlar” Baronlar, Dünya’yı silahlandırmayı çoktan meşrulaştırmışlar. Dünya’daki savaşları, satılan silahları, Ortadoğu’daki son numaraları siz benden iyi bilirsiniz. Politika yazarları yazıyor, yorumcular konuşuyor. Ancak konuşuldukça azalacağına silah tüketimi, mevzu galiba daha da normalleşiyor. Tabi onca kara para, hepsi top tüfeğe gitmiyor. Propaganda araçları parayı verenin düdüğünü çalıyor. Erkek çocuklar silahların gücüne hayran bırakılıyor. Kızlar da “güçlü” erkeklere… Gerçek güç nedir bilmiyorlar, ama eninde sonunda görecekler Ya Kaviyy, Ya Kadir!
Silah denilen araç gereç, (muhtemelen) insanı doğadan gelebilen tehlikelere karşı korumak üzere icat edilmişken, nihayet yerleşim yerlerini çevreleyen çitleri yapmayı akıl etti insan. Yerleşik düzene geçildi. Artık barınaklar korunaklı olsa da yine de nöbet tutulması gerekiyordu, neme lazım! Bu gibi mekanlar insanı bir nebze rahatlatmıştı, velhasıl o kadar da tetikte olmanın gerekmediği vakitler arttı.
Nöbetçilerden biri bir gün metal ok ve mızrak uçlarının titreştirilince hepsinin boyuna göre farklı ses çıkardığını farketti. Bu keşif tuşlu çalgıların keşfiydi, yolu piyanoya kadar gitti. Bir diğeri de yayının telini titreştirmişti ki bu işten de telli sazlar türedi… Böylelikle “silah” inceldikçe, bir kol müzik enstrümanları ve başka teknolojik araçlara evrildi; bilimin, sanatın gücü gitgide belirginleşecekti. Ama kaba kuvvete düşkünlük, silaha rağbet asla bitmedi, dış dünyadan gelen tehditler bitse de. Anlaşıldı ki gerçek rakip insanın nefsiydi. Büyümek, tekamül birçoğumuza zor geldi…
“Silah kötüdür” basit önermesiyle işin içinden çıkılamayacağının farkındayım. “Silah ata”nın tüm türevleri kendisi gibi doğru ellerde can kurtarıcı, kötü kullanıldığında yoldan çıkarıcı. Bilim, sanat, teknoloji… Silahlar bunların en kabası, bana göre de atası. Silah ve şiddet, silah ve öfke, kin, kötü niyet, hırs, haset; işte bunlar biraya geldiğinde tam felaket. Öyleyse çözüm için kabasından başlarsak ıslahata, önce konvansiyonel silahların yaygınlığının önünü almak gerek. Bilhassa da eğitimsiz ellere hiç yakışmaz silah, onlarla asla buluşturmamak gerek. Eğitimden kastım ise herşeyden çok edep, anlayış, iyi niyet, muhabbet..
Hele ki çocuklar, henüz akil baliğ olmamışlar, kötülüğe karşı en savunmasızlar. Bari onların eline değmesin silah milah. “Şeytan doldurur” derler ya, mazallah, lütfen çocuklarınızı bulaştırmayın bunlara. İnşaallah veda ettirelim gelecek nesilleri silahlara.. Oyuncağından gerçeğine, zamanla, ancak bizlerin farkındalığıyla, barışa arzusuyla olası huzur dolu bir Dünya. Gücümüzü iyiye katkı sunmaya harcamalı. Keza şiddet gibi barış da bulaşıcı. Madem insanların çoğu çocuk gibi, onlar için rol modeli önemli, büyüklerimiz bizlere yararlı işlerden haz duymayı, faydalı olmayı öğretmeli. Ki bunlar bir bayram gününün de en kutlamaya yaraşır aktiviteleri.
Barış ne zamansa o zaman olacak bayram; gürültü, şiddet, haksızlık, bir diğerine rahatsızlık veren her şey yalan. Aşk olsun! Ya Selam…
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş