Patlangaç Hikaye

- Şöyle bombastik bi hikaye yazsan.. Adı da öyle olsun; “bombastik”!

Haberin Devamı

- Kuzum, bombastik ne ki?

- Bombastik, yani tumturaklı, vurucu, hem zamanın ruhunu yansıtan, okurun halini yakalayan ve bomba gibi, parça tesirli… Best seller olsun!

- Anladım ama bi kere öyle özenti kelimeleri sevmem ben, mümkün mertebe Türkçe kullanalım, olucaksa “patlangaç” olsun hikayenin adı, da.. “Best seller” dediğin, “çok satan” yani, o öyle kolay değil. Hikaye sıkı olucak, yetmez, hem kolay okunur hem özgün bir üslupla yazıcaksın. O da yetmez yayımlıycak kitabevi bulucaksın. İyi ihtimalle satış fiyatının yüzde 7-8’ini sana teklif edicekler, yani yirmi liralık kitaptan bir buçuk lira kazanıcaksın, tabi satarsa. Bin tane sattın diyelim, binbeşyüz lira anca alırsın. O da mesela bir sene zarfında.

- Abi, “best seller” diyorum. En az yüzbin satıcak. Yüzellibin kayme cepte anadın mı!

Haberin Devamı

- Bak şimdi, bunun için çok iyi tanıtım yapılmalı, masraflar yine senin ödemeleri etkiler, hadi onu göze aldın “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” diye, üstüne televizyona falan çıkman gerekir ya da medyada haber olman. Medyada haber olmak istediğinden dikkat ediceksin; medya patronlarını, baş elemanlarını, sistemi fazla eleştiremezsin, onlara yanaşık gitmelisin. Sonra neredeyse tekelleşmiş o kitapçıya istersen laf et. Senin kitabını vitrine, bari “çok satanlar” rafına koymazsa hiç şansın yok, en azından “yeni çıkanlar”a girmelisin. İstemezse çünkü sipariş bile etmez yayınevinden. Avucunu yalarsın. Anlıycağın anaakımla kolkola girmezsen istersen şaheser yaz, bir köşede boynu bükük kalırsın.. E bunlar yazmaktan bile daha zor geliyo doğrusu. Kardeşim yazarlık mı yapalım pazarlamacılık mı?

- Ya onları boşver şimdi. Bi yolu bulunur, yeter ki talep olsun.. Sen “hiçkimse” değilsin ki. Hem noolur biraz sistemin suyuna gitsen. İnsanların ihtiyacı var. Patlat bi katarsismik hikaye!

- Öyle ya, hiç olmak kolay mı, neyse.. Diyelim dinledim seni; Ne yazıcam?

- Toplumsal yönü olsun, milletin içi hınç dolu mesela, öyle bir hikaye olsun ki, kahramanı tepki duyduğumuz herşeyi yaksın yıksın, içimizi rahatlatsın, sonra aşk da olsun, teknolojiden de bahset, beyin, uzay falan kat, yaz işte…

Haberin Devamı

- Hmm, bi taslak denemesi yapalım bakalım; “Celal ekmeğini taştan çıkaran bir delikanlıdır…”

- Abi taş işçisi ne ya, kimin umrunda allaaşkına, hem onlar okumaz ki, yeni Yaşar Kemal olucak diilsin, entellektüellere hitab et.

- Sen kesme artık. Bi akışa ulaşmam lazım, bundan sonra parantez içinde görüş belirtirsin, ona göre yönlendiririz hikayeyi icabında. Nerde kalmıştık? Evet;

“Celal ekmeğini taştan çıkaran bir delikanlıdır.. Böbrek taşı düşürmektedir. Buna rağmen çalışmaktadır. Bilgisayar programcısı olarak. (Abi olmadı, hedef kitleyi tutturamadın yine, o camia bilgisayar oyunundan başka bişey bilmez, entellektüellere hitab et diyorum ya!).. Bir reklam şirketinde… (Olur!).. Şirket halk nezdinde nükleer enerjinin itibarını düzeltmek üzere bir kampanya yapacaktır. (Hah, enerji önemli!).. Celal’den nükleer füzyon grafiklerini gözalıcı, arzu uyandırıcı şekillere büründürecek tıkalıcı bir program yazmasını talep ederler. (Woow!).. Celal de bir nükleer tesisi ziyaret etmek ve oradaki uzmanlarla görüşmek ister. İsteği yerine getirilir. Orada laboratuvarın bilgisayarında incelemeler yaparken tesiste bir kaza meydana gelir, oluşan reaksiyon aynı zamanda tesisin üzerine yıldırım düşmesine sebep olur, o esnada Celal yine böbrek taşı düşürmektedir. (Karıştı, toparla!).. Ağrı eşiği onu öyle bir aşkın zihin haline taşımıştır ki, düşen yıldırımın nükleer füzyonla kuantum birleşmesinin de etkisiyle Celalin beyni Dünyanın tüm bilgisayarlarına haiz olmuş ve vücudu da taş gibi olmuştur. O artık sanal alemin tüm negatif elektriğini taşıyan yenilmez bir süper-adamdır. Ve insanların nefret ettiği şeyleri yoketmeye başlar. (Abi heyecanlı oluyo da aşk da giricek mi devreye?).. Herşeyden mutlaka nefret eden birileri olduğundan Dünyadaki herşey böylece yokolmaktadır, Dünyanın kendisi bile. Ama yokettikçe ters bir reaksiyonla Celal büyümekte, dev, taştan ucubik bir kompüter haline gelmektedir. Bir de bakar ki meğer sevgilisi de ölmüş çünkü onun da sevilmeyen kusurları ve sevmeyenleri varmış. (Aman, yapma!).. Bu duruma iyice öfkelenen Celal sonunda hıncından çatlamaya başlamış, artık kendini de yoketmeliymiş. (Aslında nefreti di mi? Terki terk gibi bişeyden bahsediyosun sanki abi!).. Tam o sırada can havliyle üzerindeki “delete history” yani “tarihçeyi sil” butonuna basıvermiş. Ve gözünü bir açmış ki, (demek ağrı kesicinin etkisiyle kendinden geçmiş) hastanede yatıyormuş, taş düşürmüş, iyileşmekteymiş, sevgilisi de yanında, başını okşuyormuş. Anlamış ki geçmişin olumsuz yükleriyle yaşanmaz ve sevgi her hastalığa dermanmıış…” -Bitti-

- Abi oldu mu sence?

Haberin Devamı

- Kuzum senin aklına uyarak bu kadar oluyo. Hem sen kimsin ya sabahtan beri başımda?

- Ben senin ilham cininim!

- İlham perisi ya da meleği değil miydi o?

- O iyi niyetli kimselere gelir, olmadığı yerde de boşluğu ben dolduruyorum.

- Aman kardeş, olmaz olsun senin vereceğin akıl, balık baştan kokarmış sahiden, anlamalıydım sen yok bombastik yok tumturaklı dediğinde ki tumturaklı olan ne bir anlam bildirir ne anlama bir şey katar, sadece gösterişlidir, anlamsızlığı süslü gösterir, eh ola ki devir böyledir.. Boşuna dememişiz “patlangaç” diye, sahiden kuru gürültüye teslim olduk bu hafta biz de. Artık siz de; Kusura bakmayın. Popülizme pabuç bırakmayın. Okuyun. Hakk’tan ise asla şaşmayın.. Aşk olsun! Hu

 

Haberin Devamı

Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ

 

Yazarın Tüm Yazıları