Özlem duyduğum cennet yeşili

İçime baktığımda görüyorum; Başbakan’ı, valiyi, direnişi, bağımlılıklarımı, o konformist neo-liberali, masum çocuğu, sizleri, olmak istediğim dervişi, ateşböceklerini, özlem duyduğum cennet yeşilini… Sorumluluk benim! Ama ‘ben’ aslında hiç kimse değilim! Acı gerçek bu...

Haberin Devamı

Çocukluğum Büyükada’da geçti. Daha 4-5 yaşında ormana kaçardım. Maceraların en büyüğü buydu. Ve ben bir kâşiftim balta girmemiş ormanlarda… Ormana zarar verebilecek tek şeyin yangın olduğunu düşünüyordum.
Kışları Şişli’de geçirirdik. Zaten Şişli Camii’nden ötesi, hele Maslak falan, kurtlar inermiş. Oralara pikniğe gidilirdi, annemlerin yanından çayırlıklara doğru sıvışır, bir kurtla tanışmayı özlerdim. Civardaki ufak göletleri mesken edinmiş kurbağalarla yetinmek zorunda kalırdım tabii.
Gayrettepe’ye taşındığımızda liseye yeni başlamıştım. Odamın penceresini açınca otlayan inekler vardı manzaramda. Sonraki sene oraya lüks konutlar yapmaya başladılar, kutu kutu birbirinin aynısı binaların bir araya gelmesine site deniyormuş, öğrendim. İnşaat gürültüsü seneler sürdü. Artık karşı komşunun penceresi vardı karşımda. Perdeyi kapalı tutmak zorundaydık. Evimizin olduğu bölge değerlenmişti. Dutu manavdan almaya başlamıştık. Ama ekonomimiz iyiye gidiyordu. Levent’e taşındık!
Levent’teki evimizin karşısında koca yeşil bir vadi uzanıyordu, taa Ulus’a kadar. Oraya iner bazen, İstanbul’un el değmemiş doğasını zevk ederdim. En çok da gelincik zamanını severdim. Vadinin sırtlarında kurulu gecekondu mahallesini yıktılar önce. Tek katlı, bahçeli, ağaçlıklı evlerin oluşturduğu adeta köy manzarası bana huzur verirdi. Sıcak gelirdi. Topraktan gelişigüzel fışkıran otlar, çiçekler gibi, renkliydi. Nezih binalar yaptılar oraya, nezih insanların, nezih arabalarıyla gelip gittikleri. Vadiye daldılar çok geçmeden, bülbül sesleri inşaat makinelerinin sesinden duyulmaz olmuştu artık. E yol gerekti tabii bu kadar yeni yapının, yeni sakinlerinin ulaşımını karşılamak için. Zincirlikuyu-Ulus arasını bağladılar. Bizim evlerin önüne de demir teller çektiler. Artık çok düzenli olmuştu ortalık. Medeni… Fidanlar da diktiler, tek tip ve her birinin arasındaki mesafenin aynı olduğu. Şimdi gökdelenler yükseliyor orada,
daha çok insanın daha nezih yaşayabilmesi için.
Raftinge gittiğim Melen Çayı… Unutamayacağım Fırtına Vadisi yolculuğu… Büyülü Kazdağları… Ve medeniyetimiz için, refahımız için, ekonomimizin iyileşmesi için ranta açılan birçok yer… Daha çok yerleşim, daha çok enerji, daha fazla verim… Ülkemiz hızla çağa ayak uyduruyordu. Hep bizim içindi bunlar. Ama bir gün bunaldım artık. Her sabah kendimi gazete okuyup olan bitene şikâyet ederken buluyordum. Bir şeyler yapmak istedim ve akabinde ‘Ekümenopolis’ şehir belgeseli prodüksiyonunun bir parçası oldum. Şikâyet edeceğime, sanatımı, becerimi daha fazla doğa, nefes alan bir şehir, insanların barınma hakkı gibi konularda kullanmaya karar verdim. Daha az kazanmayı göze aldım. Bir süre sonra, şahit olduğum onca dram, yaşam tarzımı, oturduğum evi, tüketim alışkanlıklarımı sorgulamaya itti beni. İzole, seçkinci yaşam tarzımın ikiyüzlülüğüne katlanamıyordum. Bir gecekondu mahallesinde, bir gecekonduda oturmaya karar
verdim ve taşındım. Tasavvufa yönelişim de bu yıllardadır.

Haberin Devamı

EVİ BOŞALTMAM İÇİN TAHLİYE EMRİ GELDİ

Haberin Devamı

Taşındığım günlerde evimin önündeki küçük avlunun beton zeminini delip filizlenen çınar bugün evin boyunu geçti. Gezi Parkı direnişinin başladığı günlerden az bir süre önce tahliye emri geldi evi boşaltmam için. Sadece ben değil. 30 yıldır burada oturan, kimi gidecek yeri olmayan, komşularımın bir kısmına, bir haftada evlerini tahliye etmelerini söyleyen kâğıtlar ulaştırıldı, arazinin yeni sahibi tarafından. Mahalleli anladı, sıramız gelmişti. Şimdilik ucundan, bir-iki evle başlayacak ve tüm gecekondu mahallesini kapsayacak şekilde genişleyecek dönüşümün işaret fişeği ateşlenmişti. İşgalciydik, haklılardı. Yolumuz, elektriğimiz, suyumuz vs… vardı, zamanında buraya yerleşilmesine göz yumanlar, çanak tutanlar vardı, hayatlar filizlenmiş, boy vermişti buralarda çoktan, biz de haklıydık. Nasreddin Hoca fıkrası gibi:
“Sen de haklısın”…
Pazartesi sabahı; 8-10 polis, siviller, belediye memurları, belediye araçları sokağı dolduran mahalle halkıyla karşı karşıya geldi. Kalabalıktık, teyzeler, amcalar, çoluk-çocuk, yaşamsal sebeplerle, anlayış bekliyorduk. Çok şükür olay çıkmadı. Durumu gören devlet görevlileri tutanak tuttular ve alkışlar arasında geri gittiler.

Haberin Devamı

HER SIKINTININ ARKASINDAN BİR FERAHLIK GELİR

Zaman kazanmıştık ama sanırım oradaki herkes bu rüzgâra karşı durulamayacağını biliyordu için için. Yine geleceklerdi. Hepimizin tüketim alışkanlıklarımızla, hırsımız, açgözlülüklerimizle parçası olduğumuz bu düzen değişmedikçe, kaçacak bir yer yok! Yıkımımızla yüzleşeceğiz eninde sonunda. Ve o yıkıntıların arasından, kırık kalplerden, viranelikten yükselen samimi yakarışlar, muhatabını bulacak. Her sıkıntının arkasından bir ferahlık gelir. Sığınılacak doğru limana teslim olan gemi kurtuluşa erecektir!
Gerçekten de kul sıkışmadan Hızır yetişmiyormuş. Sevgili kardeşlerim yardıma geldiler, bir günde evin yarısını koliledik. Bu kadar çok eşya biriktirdiğimden dolayı utandım kendimden, bir dolu dünyevi bağımlılığım daha döküldü ortalığa. Yaşananlarla olan bu eşzamanlılık boşuna değil. İçime baktığımda görüyorum: Başbakan’ı, valiyi, direnişi, bağımlılıklarımı, o konformist neo-liberali, masum çocuğu, sizleri, olmak istediğim dervişi, ateşböceklerini, özlem duyduğum cennet yeşilini… Sorumluluk benim! Ama ‘ben’ aslında hiç kimse değilim! Acı gerçek bu…
Erenler yardım etti, Ali bana bir ev buldu. Yeni bir sayfa açılıyor hayatımda! Sağ olun yardıma ihtiyacım yok ama yardıma ihtiyacı olan çok. Sizden ricam, lütfen tüketim alışkanlıklarınızı gözden geçirin, ikiyüzlülük tuzağından sakının, gönül evinizi yıkılmayacak taşlarla imar edin; aşkla, fedakârlıkla, cömertlikle,
güzellikle, barışla, afla, anlayış ve bilgelikle… Her şeyden önce, kendinizle samimi olarak uğraşın. Nefse muhalefet, muhalefetlerin en hakikisi. Bunu başardıkça iç dünyanızla evrendeki eşzamanlılığı, ahengi görecek, hayranlıkla seyretmekten başka bir gerçeklik olmadığına ereceksiniz… Hu!

Yazarın Tüm Yazıları