Paylaş
Bir süredir evimden uzaktaydım, sanırım sizi de keyiflendirecek keşifler peşinde… Hemen bu hafta konuya girmek istiyordum, heyhat gribal enfeksiyon yakama öyle bir yapıştı ki kolum zor kalkıyor, yüksek ateşten kaynaklanan halüsinasyonlar cabası. Neyse yedekte bir yazım var. Nasipse haftaya insanlık tarihiyle ilgili tüm bildiklerimizi yeniden değerlendirmemizi gerektirecek bir konuya gireceğiz, Martin Mystere tadında. Bu seyahatler arasında Hıristiyan kardeşlerimizin ‘Paskalya yortusu’nu kutlama imkânı bulamadım; kutlu olsun!
Bir varmış, bir yokmuş…
“Tanrı’nın akıllı ve deli kulları çokmuş ama bizlerden delisi hiç yokmuş. O zamanlar bir şey için çok demesi iyi değilmiş. Azdan çoktan, kavga çıkarmış yoktan, bir giysi yaptırırlarmış çerden çöpten, ilikleri karpuz çekirdeğinden, düğmeleri yemişten. Deve tellalken, sinek berberken, at ekmekçi, pire dülgerken, anam eşikte babam beşikteyken, ben, anam ağlar anamı sallar, babam ağlar babamı sallarken, babam düşüvermesin mi beşikten. Ben atladım eşikten. Kaçtım tutulamadım, beni aldı bir yıldız, sakladı yücelere, indim aşağı bir sepetle. Baktım bir yabancı kapımızı çalıyor, vardım yanına, sordum, dedi bana: “Neredesin be adam?” “Ben adam mıyım, a dayı?” derken, adam çıkardı ağzındaki baklayı, atlattı bana taklayı. Dedim masal masal maniki, yıldız saydım on iki, on ikinin yarısı, komşunun on kovan arısı. Arılar vızladı gitti, yüreğim sızladı gitti, bu tekerleme de burada bitti.”
Evvel zaman içinde,
Günlerden bir gün ‘Masal’ yolda yürürken ‘Hakikat’e rast gelmiş.
‘Masal’ın üzerinde kat kat, renk renk süslü giysiler varmış. Binbir koku sürünmüş. Her tarafına türlü parlak mücevherler, tüyler, takılar takmış, takıştırmış, bu da yetmezmiş gibi giysilerinin uçlarından ziller, çıngıraklar sallanmaktaymış ki hali görülmeye değermiş. Her bir adım atışta şıngırtılı, cezbeli bir müzik eşlik ediyormuş yürüyüşüne adeta.
Buna karşın ‘Hakikat’in hali pek acıklı görünmekteymiş. Üstünde başında eskilikten rengi solmuş, yamalı giysiler, ipince ve bakımsız, yalnız başına yürüyormuş ‘Hakikat’.
Masal her zamanki güler yüzüyle selam vermiş Hakikat’e ve dayanamayıp sormuş;
- “Bu ne haldir dostum, sen ki koca Hakikat’sin, neden böyle perişan ve yalnız gezmektesin?”
Hakikat de Masal’ı selamlamış ve cevap vermiş;
- “Ne yapayım ki insanlar benden kaçmadalar, hangi evin kapısını çalsam, kapılar yüzüme kapanıyor, kimse beni görmek istemiyor, baktım ki kendimi sevdiremiyorum, böyle avare dolaşıyorum. Uzun zamandır, herkesten uzak!”
“Olur mu hiç öyle şey!” demiş Masal, “Sensiz kayıptadır insanlar!” Ve üstündeki giysilerin, süslerin, seslerin bir kısmını çıkarıp Hakikat’e hediye etmiş.
“Bak gör, bu yeni imajınla herkes seni nasıl sevecek, kapılar açılacak artık sana, anlaşılmama derdin kalmayacak bundan sonra” demiş Masal.
Gerçekten de ‘Masal’ın giysilerine bürünen ‘Hakikat’ böylece insanlarla daha kolay arkadaşlık kurar olmuş ve o günden sonradır ki aramızda kabul görmeye başlamış…
Gökten üç elma düşmüş, birini Havva yemiş, birini Adem yemiş, birini de ‘ben’ yedim!
Elma yerine ‘nefs’ deseydim…
Yer miydiniz?
Paylaş