Paylaş
Pek çok şikayetimiz var gidişattan, hayattan! Herkes derviş olacak değil ki “Dervişin edebi şikayeti kesmektir” diyebilelim. Bunun için herşeyin Hakk’tan, herşeyin yerli yerince olduğunu müşahade edebilmek gerekir. Henüz kusur gören gözlerimizi kör edemesek de bizler, bari görülen kusurların düzelmesi için gayret etmelidir. Herşeyin yerli yerinde, olması gerektiği gibi ve en hayırlısı olduğunu bilenler dahi “marifetullah”ın gereği “Halka hizmet Hakk’a hizmettir” diyerek Allah’ın rızasınca hareket etmeye çalışmakta, hepimizden fazla iyilik peşinde koşmaktadır. Hayat tembel işi değil; Tasavvuf öğretisinde “miskinlik” dedikleri ise Hakk’a teslim olmuş olarak, nefsini aradan çekip, fiillerinin sahibini bilmekledir, yoksa atalet degil..
“Edebi edepsizlerden öğrendim”(Lokman)
Biz de arıyoruz işte; bir sihirli değneğimiz olsa, onunla dokunduğumuz nokta iyileşse ve öyle olsa ki o noktadaki iyileşme diğer tüm sıkıntılı noktalarda da iyileşme getirse. Cahillik giderilse, güvenliğimiz pekişse, rızkımız genişlese.. Sokakta herkes birbirine selam verse, anlayış gösterse, olan olmayanla paylaşsa, kardeşler birbirinin sıkıntılarını gidermeyi bilse.. Bas bas bağırmasa gecenin bir saatinde şu komşular, naralar atmasa sokaktan geçen gençler, silahlar patlatmasa sevinmeyi bilmeyen bazı vatandaşlar, gürültü kesilse, taciz bitse, her türlü kirlilik silinse, yoksulluk gitse, kimse kendine yapılmasını istemediğini diğerine etmese… Merkez Efendi Hazretleri değiliz ya “elinizde bir sihirli değnek olsa ne yapardınız?” diye soran mürşidine “şunu değiştirirdim, bunu düzeltirdim” gibi cevap veren diğer dervişlerden farklı olarak “Hakk’ın tesis ettiği düzeni aynen devam ettirirdim, zira herşey zaten merkezinde” diye cevap verelim.
“Biz çok ilimden ziyade az da olsa edebe muhtacız”(Abdullah b. Mubarek)
Fakir, çevremizde şikayetçi olduğumuz tüm kötülüklerin, çirkinliklerin kökeninde “edep” eksikliğimiz olduğunu düşünüyor, bir sihirli değneğim olsa, biz Dünya’ya hükmetme gücünü elinde bulunduran insanların, bilhassa da kendimin edep üzere olması yönünde kullanırdım zannediyorum. Demiş ya şair; “Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım taleb / İlim geride kaldı, illa edeb, illa edeb”… O halde hazır geride bıraktığımız seçim neticesinde geleceğe dair umutlarımızı yeşertmeye namzet seçilmişler önümüzdeki yılların planlarını hazırlıyorken, talep edelim; edebin incelikleri ancak edep sahiplerinden öğrenileceği için, bu konudaki köklü tecrübe ve birikimlerinden yararlanmak üzere ehl-i irfan meclisleri uyandırılmasına önayak olsunlar memleketin her yerinde. İlimin yanına irfanı koyalım yeniden, çünkü bu zaten var genlerimizde, geleneğimizde. Hem şimdi geçmişin de tecrübesiyle eskisinden iyisini yapmak inşaallah elimizde.
“Edebiyat fennî bir marifettir ki, insana edep hasletini kazandırdığı için ona edep, edebiyatçıya da edip denmiştir”(Şinasi)
Herşeyin bir edebi var. Bilim, eşyanın edebini bilmekle. Sanat, ruhun edebi. İyi bir cemiyet hayatı ise insani edepleri gözetmekledir. Edep, herşeyi gereğince ve yerince yapmaktır, kendini bilmek, gelişmişliktir. Keza edebin iyisi neredeyse, iyi yaşamak isteyenler onun peşinde. Kimi yetişmiş insanımızın, gençlerimizin başka ülkelerde yaşama hayalleri varsa, bu ola ki o ülkelerde edebe bizden fazla riayet edilmesindendir. Halbuki kültürümüz ve dinimiz bu hususta en önde olmamızı nasihat ediyor. Nitekim “Gönül gözümüzü açıp Allah kelamına bakınca görürüz ki ayet ayet bütün Kuran’ın manası edeptir…” diyen Hz.Mevlana ve nice ehl-i edep bizim değerlerimizden.. Öyleyse neden?
Yoksa istemiyor muyuz Lütfi Filiz Efendi’nin hayalini kurduğu gibi “edepli insanlar”ın rol modelleri olduğu bir toplumsal düzen: “Edepli insan, aklı feraset noktasına erişmiş, zeki, akl-ı selim ve kalb-i selim sahibi, güzel düşünceli, hile hurda bilmeyen, insanlık katarından ayrılmayan, her tarafta Hakk’ı gören, Allah’tan ve kendisinden korkusundan kötü bir iş yapamayan, kimseye zarar vermeyen, kainatı bir noktada toplayan kimsedir. Böyle bir kimse, herkesi Allah’ın yarattığını bile bile ‘şu Musevi’dir, bu Hıristiyan’dır, öbürü Çingene’dir vb’ diyerek ayırımcılık yapabilir mi? Bir ülkenin tüm fertleri bu hale gelse, o ülke, kalkınması dahil her yönüyle örnek bir ülke olmaz mı? Tüm fertleri böyle olan bir ülkede şeriatın fertlere ’şunu şöyle, bunu böyle yap’ diye emirler yağdırmasına gerek kalmadan herkes yapması gerekeni yapmaz mı? İşte en büyük namaz olan ‘Daimi namazda kalanlar başka’(Mearic 70;23) ayetinin açıklaması budur. Artık şekilden kurtulunup marifete ulaşılmıştır”..
“Edepsize(hadsize) haddini bildirmek(edep öğretmek) yetime hırka giydirmek gibidir”
Hakk’ın böylesi rahmetini kim istemez? “Sahabe dedi ki; ‘Rahmet kapısı açıktır, oradan ancak edep ile girilir”(Seyyid Yahya Şirvani) Biraz aklımız varsa girelim tez! Akılsız olmaz, çünkü; “Edep, aklın tercümanıdır”(Seriy es-Sakati). Edep ancak aşıklarda aranmaz, çünkü aşk zaten baştan sona edeptir. Gönül iledir(gönül ehli bilir). Gönül temiz ise gerisi gelir. O dahi edeple temizlenir. Nitekim “Edep kişideki bir meleke olup onu kötü hal ve hareketlerden vazgeçirir”(Tasavvuf Terimleri Sözlüğü) Tasavvuf zaten tümüyle edepten ibarettir. Ve “Edebin kemale ermesi kendinize gösterdiğiniz edep iledir”(Abdülkadir es-Sufi) Gafleti yok etmek edeple mümkün. Günümüz, geleceğimiz ancak böyle kurtulur. Velhasıl; “Kendisi güzel huylara sahip olmayanların, çocuklarını doğru ve iyi yetiştirmesi beklenemez.. Eğer çocuk iyi yetişirse, o zaman cemiyetteki tüm insanlar düzelir”(Lütfi Filiz)
Anlayacağınız; “Edep bir tac imiş nur-i Huda’dan / Giy o tacı emin ol her beladan”.. Kelimenin Arapça etimolojik kökeninden bile belli hikmeti, bereketi; “edb”in bir anlamı da düğün, ziyafet yemeği(bir diğer anlamı “sünnet”tir). Habibullah(sav) da demiş ki; “Gerçekten bu Kur’an Allah’ın bir sofrasıdır(me’dübetullâh); O’nun sofrasından gücünüz yettiğince bilgi toplamaya çalışın”(Dârimî, Fezâilü’l-Kurân, 1) ve öğreniyoruz ki edeb aynı zamanda bilgidir, okuyana Rabb’in ayetleri her yerdedir.. “Oku” emriyle başlayan bir “edebiyat” kitabımız var, o kitabı yaşayan bir rehberimiz var, yolu da açıkken, edepsizliklerimizin sebebinin açıklaması ancak bu yolun uzağında kalmış olmamızdır sanırım. Öyleyse yalvaralım “Edep Ya Hu!” diye de “Beni Rabbim eğitti(eddebenî) ve eğitimimi(tedîbî) en iyi şekilde yaptı”(TDV İslam Ansiklopedisi) buyuran Peygamberimize(sav) layık ümmet olabilelim biz de. Ne şikayet kalsın ne gam, edeple olalım tamam, lütufla dönelim; Hayy’dan geldik, Hu’ya doğru…
“Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin”(Kalem 68;4) Hu
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş