'Hürriyet'…

Kendimce kendimi özgürlükçü olarak nitelendirebilirim.

Haberin Devamı

Sanırım bu nitelik hayatımın şimdiye kadarki tüm dönemlerinde hep belirgin oldu. Özgürlük tarifim ise yaş alıp tecrübelendikçe değişti durdu. Bu değişimin gelişim yönünde olduğunu umuyor, inanıyorum.. Lakin kendim için henüz tam anlamıyla "özgür" sıfatını kullanamayacağımın da bilincindeyim. Olsun; Yolda olmak da bir kazanımdır!

Fakirane düşünceme göre; Özgür olmak için kendi kendine dayalı olmak gerekir. Bu da ancak ilahi bir keyfiyettir. İnsanın özgürlüğü ise ilahi özüyle ne kadar örtüşük olduğuyla orantılıdır. İnsanda ilahi bir öz olmadığını düşünenler için özgürlük, hiçbir kısıtlama olmadan nefsinin isteklerine uymaktan ibarettir. Ancak, kendini ruhuyla özdeşleştiremeyen kişi ne yaparsa yapsın fizik yapısının, zamanın, kendini çevreleyen doğanın, şartların ve çoğu zaman da diğer varlıkların belirli özgürlük alanlarının kısıtlaması altındadır. Aşkınlaşacak araçlardan yoksundur. Salt nefsine(nefs-i emmare) tabi olanlarımız için kısıtlanmasızlık asla sözkonusu olamaz, tam anlamda bir hürriyetin imkanı yoktur.. Bir başka deyişle ise; Nefs kısıtlamanın ta kendisidir! Nefse tabi oldukça varabileceğimiz en üst nokta olsa olsa 'firavunluk' olabilir. Onun da sonu hüsrandır…

Haberin Devamı

Manevi farkındalık yoluyla erişilebilen 'ruhsal özgürlük' nefislerimiz için kolay yutulur lokma olmayabilir. Bu yolun, bireylerin kişisel tercihlerine bırakılmış olması tabidir.. Öte yandan toplumu oluşturan bireylerin çatışmasızca bir arada yaşayabilmesini mümkün kılma bakımından zamanla, içinde 'özgürlük' kavramının da yer aldığı, ortak bir 'temel değerler çerçevesi'ne ihtiyaç duyulmuş. Toplumları yönetenlerce çizilen çerçevelerin çoğunda 'özgürlük' kavramı asgariye indirgenerek bizlere görünürde daha kolay yutulur bir lokma şeklinde, ancak aslında manası hayli daraltılmış replika biçimiyle sunulmuş. Kimi toplumda replika zamanla gerçeğini unutturduğu gibi daha da kötüsü ise ne yazık ki kimi toplumlarda çerçeve, bireyin manevi gelişiminin şeklini belirleme vasfını da biçmiş kendine. İçini boşaltma ve tahakküm, özgürlük kavramının başına gelebilecek belki de en kötü şeyler..

Haberin Devamı



Birey toplumda varolabilmek için kendini, üzerinde çoğunluğun mutabık olduğu varsayılan toplumsal çerçeveye uymak zorunda hisseder. Uymayanlar isyancı olur, topluma, özgürlüğümüze tehdit olarak kabul edilirler. 'Asi' duruşlarının bedellerini ödemek zorunda bırakılırlar. Ya da hasta, delidirler(!). En basitinden dışlanırlar. Bu, toplumun bir korunma refleksidir. Baskının doğurduğu 'riyakarlık' artık kaçış kapılarından biri haline gelmiştir.. Ancak toplum da evrimci doğanın, değişen şartların baskısı altındadır. Özgürlükler zamanla geliştirilmezse, toplum hakikate ayak uydurmakta geri kalırsa, toplumsal mutabakat bir şekilde zedelenirse huzursuzluk hızla yayılır, bireylerde 'kölelik hissiyatı' artar, tatminsizlikler isyan duygularını besler.. Hele toplumda özgürlüğün sınırlarını belirleyen zümre adaletsizse, özgürlük kavramı üzerinden bazı 'seçkinler' ellerindeki gücü kendi çıkarları için kullanıyorlarsa, geride kalan bireylerin kölelik/isyan ikileminde kalmaları normaldir. Herkesi deli ilan etmek, ya da uyuşturmak bir yerden sonra mümkün olmayacaktır, belli ki birşeyler değişmek zorundadır..

Haberin Devamı

Bu değişim süreçlerinde gelenin gideni aratmaması için çok dikkat etmek lazımdır kanımca. Çünkü toplumsal huzursuzlukları fırsat bilip bizleri kölelikten kurtaracaklarını vaadeden, ancak kendileri daha 'nefislerinin köleliğinden kurtulamamış kimi akl-ı evveller', 'sözde özgürlük' pastasından kendilerine daha fazla pay koparmak üzere harekete geçmeyi beklemektedirler. Bunlar hak, hukuk, ideoloji, vs. söylemleriyle ama aslında kendi heva ve heveslerine uyarak başlatmak istedikleri bencil savaşta her türlü yetiyi, kavramı, bizleri savaş aracı olarak kullanmaktan da çekinmeyebilirler. Bunun için uydurulan kılıf, haklı savaşlarında yüce amaçları için her türlü aracın kullanılmasının mübah olduğu savıdır. Zaten öncekiler de böyle yapmıştı(!).. Böylece savaşlarda, din, akıl, para, siyaset, güç hatta "aşk" kavramı dahi manipüle edilebilir olmuştur. Halbuki tüm bu saydığımız araçlar, hayatımız, insanın, varoluşun hayrına kullanılmak üzere bize bahşedilmiş değil midir?.. Anlaşılan o ki elimizdekilerle iyiliğimize mi, kötülüğümüze mi hizmet edeceğimiz bizim niyetimize bırakılmış (kısmen). İşte 'İlahi güç' tarafından bize verilen özgürlük ve dahi sorumlu olduğumuz kısım tam da bu.. Bence 'özgürlüğümüzün özü'ne giden yolda ancak doğru niyetleri edinmekle ilerlenebilir! Kişi öncelikle kendini tanımaya çalışmalıdır ki nefsin tuzaklarından sakınabilsin…

Haberin Devamı

'Nefsani özgürlük', yahut toplu nefislerin oluşturduğu 'nefs toplumları'nın özgürlüğü üzerine daha fazla söz etmeye gerek yok. Beşer, şaşar. Nefisler üzerinden tarif edilen 'hürriyet duygusu' doğası gereği tatmin olamaz. Bunun farkına varılana kadar epey ömür tüketilir, sağa sola savrulanlar olur.. Şu durumda 'özgürlük yoksunluğu' sebebiyle cinnete varan dünyamızda, özgürlüğün doğru tanımını bize hatırlatacak, dikkatleri yeniden hakikatimize çekecek, ihtiyacımıza, manevi açlığımıza cevap verebilecek insanlara fazlasıyla ihtiyaç var. Böylesi insanlarımızın biz umutperesetlere, en çok da çoğu ucuz çıkar propagandalarıyla sersemletilmiş, zihinleri küntleştirilmiş, her an canlı bombaya dönüşebilecek şekilde yaşamları anlamsızlaştırılmış bedbaht kütlelere seslerini ulaştırabilmeleri için gerekli iletişim kanallarının tahsis edilmesine de aynı oranda ihtiyaç var. Bu noktada medyaya büyük görev düşmekte. İnsana hakettiği değeri verme zamanı şimdi! Alevler bizleri yutmadan günlük ufak hesapları bir yana bırakıp, topluma arz ettiklerimiz konusunda daha bilinçli ve sorumluluk sahibi olmalıyız. Ucuz tüketime alıştırılan insanlarımız üzerinden rant sağlamaya devam etme güdümüzden vazgeçmemiz gerekmekte. Biz kendimize düşeni hakkıyla yapmadığımız halde nasıl olur da rahatlıkla herşeyden şikayet edebilir, eleştiri getirebiliriz?

Haberin Devamı

'Akl-ı selim, kalb-i selim' olmadan dünyanın karmaşık denklemler yumağından kendimizi kurtarmamız olası gözükmüyor. Bireyin özgürlük haddini bilmesi hem kendi selameti hem de toplumun selameti açısından çok önemli. İlahi öze dair keşiflere kapalı bir insanın 'özgürlük cevheri'nin kabuğundan gayrısına erebilmesi mucizeler dışında mümkünsüz. Fakirin inancıma göre ise; Ne zaman ki kul kendi arzusuyla Yaradan'ın arzusunun örtüşmesinin 'gerçek özgürlüğü' olduğunu sezmeye başlar, ancak o zaman özgürlüğün kabuğundan geçip de özüne varma yoluna girebilir. Rabbimiz bunun inceliklerini öğreten sistemleri tesis ettirmiştir. Yaradan bizim için her şeyin en hayırlısını istemede olduğundan böylece, ne yaradılışın maksadıyla, ne doğa güçleriyle, ne de kendi fıtratıyla çatışma yaşamayacak olan kul selamete erer, aslına teslimiyette özgürlüğü bulur, artık sade varlığıyla bile her an yaradılışın hizmetindedir. Böyle kişinin varoluşa bir zarar vermesi ya da köleleştirilebilmesi de artık olanaksız olmuştur. Özgürlük içte yapılanmış olup ne beden, ne nefs, ne de dış etkenler cevhere etki edemez.. Bunu başarmış olan basiret sahiplerinin yolu önümüzde alabildiğine uzanıyor. Sevdiğimiz, istediğimiz, niyet ettiğimiz özgürlük ve barışsa gerçekten, hedeflerimizi kendimize yakın tutalım, bu hedeflere giden yolları açalım, bu yolu katetmiş olan kimseleri bulalım, hayatımıza katalım, hatta hayatımızın merkezine çekelim derim fakir. Öğrenim ve iletişim kanallarını ellerinde tutanlara da bunu kolaylaştırmak düşüyor lutfen. Çözün bağlarını taşların, nefislerimizle olan "büyük cihad"da işler az daha kolaylaşsın! Korkmayın, gerçek özgürlük herkese yeter… Hu

Yazarın Tüm Yazıları