Paylaş
Yuvarlak bir kesecik; içinde su ve besin, mineraller… Güvenli bir yer bulana kadar yuvarlanır. Bunun için yükseklik ve alçaklıklar var. Yardım eder rüzgar. O hisseder. Gerekirse bekler. Ve nihayet kırar zırhını hayat. Mevsim bahar!
Belli belirsiz bir uzantı; toprakta göremediğimiz deliklerden içeri sızar. Bir diğeri ışığa uzanıyor, önüne çıkan engellere aldırmadan. Dolanır etrafından, sarar, sarılır. Filizinin üzerinde zarif tüyler bitiriyor. Yalnız kendisi biliyor. Hassas duyargalar; tutunurlar..
Binlerce kere hızlansın algımız şimdi: İşte sarmal sarmal dans ediyor dallar. Kıvrımları şekilden şekile giriyor. Yanlarından paneller açılıyor; yapraklar… Genişliyorlar, daha fazla ışık için. Ve laboratuvar çalışıyor. Hepsi özsu, dallanan, yapraklanan, goncayı oluşturan; yine tohum olacak. Gizini bir başka döngüye aktaracak. Bu seyre değer mucizeyi kim anlayacak? İnsana muhtaç doğa.. Sübhanallah!
Șiştikçe şişiyor arzular. Güneş gibi, başı var. İnce boynu taşır onu, işini yapar. Gün gelir içi içine sığmaz olur. Patlar. Saçılan tohumlar… Buna benziyordu ilk zuhurat. Hidrojen, 19’dan bahsederken, saçıldı etrafa zerrecikler. Dağınık boşlukta şekiller oluşturuyorlar. Benzersiz olmak için kuşak kuşak uğraşacaklar…
Herşeyi birbirine bağlayan nice yollar var. Yollar damar damar. İçersinden hayat akar.. Leke leke kendini çeşitliyor desen. Önce renksiz, siyah beyaz, sonra aradaki tayflar; renk renk, dalga dalga… Kah titreşir kah sıçrarlar. İçine alır ötekini, beslenir, dönüşür. Akar, katılaşır. Gaz olur, uçmayı öğrenir. Çeker kendine olasılıkları çaba. Rüzgar ve koku arkadaştır…
Doğa saymayı biliyor. Gelişmek için zamana ihtiyaç var. Vesileleri tanıdıkça muhabbet doğar. Çiçekler hem yatay hem dikey. Mektup taşır böcekler. Ormanlar; anlaşmalı alanlar. Sıcaklık, soğuk, kuruluk, rutubet; askerleri yönlerin. Yeter ki istikamet ver. Serpilsin polenler. Pamuk pamuk mutluluk öbeklerine dönüşsünler…
Ne güzeller! Zarif ve güzeller. Vahşi ama güzeller. Göz gördükçe sever. Sevilenin ardında seven var, böyle ister. Șükür gösterene, şükür ettirene! Hayat bilgisi bu; sırların aşikar olması, sayfa sayfa, kare kare, yıldız yıldız..
Mikrokozmos, makrokozmos, ayna olmuş birbirine. İnsan, hapsediyor görüneni. Daraltıyor mekanda, genleşiyor, yavaşlatıyor, hızlandırıyor zamanı. Zevk ediyor. Yoksa yok! Gözdür herşey, göz ve kulak. Fotoğraf, film, biliş, gösteriş… Bilim ve sanatı anlamlandıranlar, hep varolacaklar… Ve bizler aktörleriyiz muhabbetin..
Bunlar fakire bir filmin ilham ettikleri.. 1920-1930 yılları arasında çekilen, bir Britanyalı natüralist ve belgeselci olan sıradışı F.Percy Smith’in eğitim amaçlı öncü filmleri, “Tinderstics”in deneysel müzikleriyle 55 dakikalık nefis bir video klibe dönüştürülmüş. “İstanbul Film Festivali”nde izledim, hayran kaldım. Böyle olaydı ya ilkokulda gördüğümüz “hayat bilgisi” dersleri, ah!
Cemalini anımsatan her şey güzel Ya Rabb! Sana ne kadar yakınlaştırır, o kadar güzel. “Kalu Bela”daki hitabını ne kadar hatırlatır, o kadar muhabbet taşır, gönlü taşırır. Çiçek, böcek, doğa, insan… Ürüyor, türüyor. Vahdet, kesrette boy gösteriyor. Manasına eren, vücudunu aşıyor. Aşk ile coşuyor. Bahar saati onikiden vuruyor…
Anlatılanlar ibret olarak yeter. İnsan benzer, lakin fazlasıdır; lütfun son durağıdır. Doğanın mucizelerinin aşkınlığına derler; Hazreti İnsan. Ümmetini seyreder şefkatle, Yaradanı bilir rahmetle. Onunla sever, Onunla sevilir… Kaç bahar güzeller güzelini göremeden geçti, ne gam. Meğer ki an bu an!
Mikroskobik çekimlerin öncüsü, sinemaya zamanı hızlandırmayı tanıştıran Percy Smith aramış, araştırmış, teknolojiyle neler neler başarmış. Fakat gösterdiklerinin ardındakini ne kadar görmüş, ne kadar görememiş ki kendi sonunu intihar ederek getirmiş. Yazık, böyle oluyor bazen. Bal tutanın baldan nasibi olamayabiliyor. Geliyor, geçiyor şekilde kalan. Niyet, esas olan…
Aslında hepsi bir “Sübhanallah” diyebilmek içinmiş! Yeni bir dönemin eşiğinden, aydınlık yarınlara… Hu
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş