Paylaş
Ortadoğulu bir şair/yazar Halil Cibran.. Aslında doğduğu 1883 yılında Lübnan henüz Osmanlı 'Şam' vilayetinin özerk bir parçası imiş. Bu topraklarda Hıristiyan bir 'Maruni' olarak doğar Cibran. Yaşamı boyunca da memleketi Lübnan'ın bağımsızlığı için mücadele edecektir. Ama kendiyle olan uğraşını saymazsak, en büyük mücadelesi din bağnazlığına karşı olacaktır Cibran'ın. Ki ailesinin yoksulluğu dolayısıyla ilkin düzgün bir eğitim imkanı bulamamış ancak bir köy papazından öğrendikleriyle idare etmiş, annesi ve kardeşleriyle 1895'te Amerika'ya göç etmelerine kadar. Baba pek sorumsuzmuş, Osmanlı yetkililer tarafından içeri de atılmış nitekim vergi kaçırmaktan. Evsiz kalmışlar böylece. Sanırım bu arada 10 yaşındaki Halil'in daha aile 'Yeni Kıta'ya göç etmezden önce sarp kayalıklardan yuvarlanıp sol omuzunu sakatlaması.. Kırk gün boyunca arkasına bir haç bağlamışlar sözde tedavi amaçlı. O omuz hep zayıf kalacaktır sonrasında; ruhunda derin izler bırakan o yıllar, unutulmaz. Fakirlik, babasız, çolak ve ırk, din, dil, mezhep farkları üzerinden ayyuka çıkan fitne, savaş…
Ailece Boston'dalar artık. Kalabalık bir Suriyeli mülteci nüfus arasındalar. Amerikalılar'ın gözünde garip Arap adetlerine sahip, işe yaramaz bir güruh bunlar. Anne 'Kamile' seyyar satıcılık yaparak aileyi ayakta tutmaya çalışır. Yine sefalet, bir de hakaretlere maruz kalmalar.. Neyse ki hayırseverler heryerde var. Bu sayede Halil diğer göçmen çocuklarla okula başlar. Bağlı oldukları Ortadoğu gelenekleri kızkardeşlerinin okumasına engeldir. Bu yıllardadır İngilizce öğrenmesi, resime yeteneğinin keşfedilmesi ve kadın özgürlüğüne taraf görüşlerinin yeşermesi.. Onu evrensel sanatla tanıştıran, kendi özgün ifadesini bulması yönünde cesaretlendiren ilk hamisi 'Fred Holland Day'i saymazsak sonraki hamileri neredeyse hep kadınlar olacaktır Cibran'ın. Çok genç yaşta Boston sanat çevrelerinde göze girmeye başlaması aile tarafından tehlikeli bulunur ve doğru düzgün Arapça öğrenmek, eğitimini tamamlamak üzere Lübnan'a geri gönderilir genç Halil. Sene 1898; okulda kendi talebi üzere ona özel müfredat hazırlanır. Arap dil ve edebiyatı, özellikle de Arapça İncil'e büyük ilgisi dışında bu asi, uzun saçlı, dini vecibelerini aksatan, dersleri asan garip genç okulla sorunludur. Yine de koleji bitirmeyi başarır. Amerika'da ise bu esnada kızkardeşi Sultana ölüm döşeğinde, anne kanser, erkek kardeş Peter Küba'ya taşınmıştır..
1902'de Amerika'ya dönen Cibran sırasıyla kızkardeşini, Küba'dan ağır hasta dönen erkek kardeşini ve aynı yılın haziranında da annesini kaybeder. Bu bunalımlı dönemde onu birazcık olsun avutan, genç güzel şair Jozefin'le muhabbeti olsa gerektir. "Genç ermişim benim!", böyle hitap eder Jozefin Cibran'a. Bu hitap Halil Cibran'ın en tanınan şaheseri 'Ermiş'e(The Prophet) esin kaynağı olacaktır, İngilizce yazdığı kitap 'Josephine Peabody'e ithaf edilmiştir. Cibran'ın evlenme teklif edip red cevabı aldığı iki kendinden yaşça büyük kadından birincisidir Josefin. Diğeri de "Onun sayesinde sanatçı oldum." dediği, kendisini İngilizce yazmaya teşvik eden, finansörü ve zaman zaman editörlüğünü de yapan 'Mary Haskell'. Cibran bir yandan resim yapar, sergiler açar, öte yandan Arapça yayınlanan göçmen gazetelerinde makaleler yazmaya başlamıştır. Arapça yazdığı şiirler, yazılar asla ileride İngilizce yazacağı eserlerin başarısını yakalayamayacaktır. Arapça yazılarında savunduğu politik görüşler, dini insanları sömürmekte kullanan ruhban sınıfını kıyasıya eleştirmesi, kadın hakları savunuculuğu vb. Cibran'ın Suriye yönetimince sansüre uğraması ve din adamlarınca afaroz edilmesine yol açmıştır ancak..
1908'de yaptığı Avrupa seyahati, sanat anlayışının olgunlaşmasında önemli bir kilometre taşı olmuş anlaşılan. Halil Cibran, Auguste Rodin, Sarah Bernhardt, Gustav Jung gibi dönemin pek çok önemli simasının bire bir portrelerini yapmış mesela. Bir de meşhur İtalyan general 'Garibaldi' ile tanışması var ki, I.Dünya Savaşı sırasında Suriye'nin özgürlüğü adına Osmanlı'ya karşı birleşik bir Arap askeri harekatının destekçi ve kışkırtıcısı olduğunu görüyoruz biraz da bu etkiyle. Zor geçen hayatın tesiriyle sevilmeye, takdire duyduğu ihtiyaç kolay tatmin olmayan Cibran'ın vatanının bağımsızlığında rol oynayan romantik bir savaş kahramanı olmak istemesi bu bakımdan da değerlendirilebilir. Şimdi olduğu gibi, o dönem de Batı kültüründe Cibran gibi doğulu sanatçıları himaye etme alicenaplığı, gerek Batı'nın oryantalist bakış açısıyla, gerek de yerel hassasiyetleri kullanarak dünya üzerinde kendi kültürel hegemonyalarını oluşturma arzularıyla örtüşmekteydi. Tabi bir de Batı'nın güneşin doğduğu yöne olan özlemi ve ilk Hıristiyanlığın anayurdu Ortadoğu'nun hikmetlerine duyduğu nostalji var. Ancak tüm bunlar Halil Cibran'ın kurduğu sade ve evrensel dil uslubunun, kahramanlarının sergilediği etkileyici bilgelik düzeyinin hikayelerine kattığı güzelliği, dolayısıyla da eserlerinin haklı başarısını açıklamaya yetmez. Cibran'ın eserlerine verdiği emek, kurgularındaki mütevazılık, cümlelerine yansıyan yürek yanıklığı, insancıl değerleri yüceltişindeki ustalık, arayıştaki herkese hitab edebilen yaklaşımı, klasikmişcesine ve fakat özgün olabilmesi onun hepimizce nadide bir değer olarak kucaklanmasına sebep olmuştur..
Cibran'ın Hazreti İsa'ya(as) sevgisi belirgindir, buna karşın 'Ermiş' romanının baş karakterinin adının 'El Mustafa' olması ilginçtir. Yer yer natüralist bir bakış açısı vardır, zaman zaman bir zen keşişi, bazen bir sufi olduğu izlenimi uyandırır. Nietzsche'den, İslam tasavvufundan, İncil'den etkilendiği kadar etkilenmiş olmalıdır. Doğa, sanat, insan kokar eserleri buram buram.. Heykeltıraş Rodin onun için; "Resmin ve şiirin, onu yeni bir Blake yapacak kadar birbirine bağlantılı olduğu başka bir kimseyi tanımıyorum." demiş.. 1931'de 48 yaşında New York'ta artık alkolik ve kalbinden rahatsız, hem siroz, hem de tüberküloz hastası; sefalet içindeki ölümünden sonra, daha hayattayken dünyayı saran eserlerinin etkisi artarak devam etmiş. Amerika'da İncil'den sonra en çok satanlar listesinde ilk yayınlandığı 1923'ten günümüze dek yerini korumuş meşhur eseri 'Ermiş' ve diğer kitapları(mesela 'Deli'), 60'ların çiçek çocuklarının başucu kitaplarındandır. Hemen hemen tüm dünya dillerine çevirilmiştir. Elvis'in 'Ermiş'in binlercesini beleş dağıttığı söylenir. Beatles 'Julia' adlı parçasında onun 'Kum ve Köpük' eserinden bir mısrayı kullanır vs.. 28.Amerika başkanı Wilson'un dediği gibi; "O, Batıyı kasıp kavuran ilk Doğulu fırtına" olmuştur. Halil Cibran ne yazık ki eserlerinden yayılan umut ve yaşama sevincini kendi yaşantısında sergilemeyi her zaman başaramamış. Gönül dünyası, fikir dünyası, hayal ve idealleri bizim gerçeklik dediğimiz dünya boyutunun üzerinde semaya asılı bir hoş seda olarak kalmış ancak. Uzanıp dokunmak isteyenler için… Allah rahmet eylesin!
Bu hafta ne yazsam diye akşam vakti bizim kahvenin bahçesinde oturduğum gün, aklımda düşünceler; Çanakkale deniz zaferi ve dolayısıyla vatan sevgisi, I.Dünya savaşı, fedakarlıklar, kahramanlıklar; sonra bu toprakların neredeyse tüm halklarının bayramı Nevruz, ekinoks baharı müjdeleyen.. 21 mart dünya şiir günüydü ayrıca, bir Mehmet Akif geçer aklımdan, bu topraklardan uzakta Çanakkaleyi yazdığı satırlar, bir Aşık Veysel ve aşkın evrenselliği.. Üst katta mahalledeki Suriyeli çocukların dersi var yine her günkü gibi, Türkçe öğreniyorlar; Ah şu Ortadoğu'da dinmeyen fırtınalar, nice vatansızlar var. Bir de sevdiğimi düşünüyorum, belki yakında Amerika'dan dönecek vatanına.. İçeride ise turistler, arayıştaki insanlar ve 'new age' konuşmalar… Tüm bu rüzgarlar birleşiyor, Halil Cibran'ı getiriyorlar aklıma. Açıp okuyorum birkaç satır.. Gülümsetiyor! Böylece paylaşmak istedim sizlerle, maceralı hayatından belki de çoğunuzun bilmediği kesitleri. Haftaya da ustadan 'aforizmalar' seçeceğim nasipse, sizler için, bu sayfada.. Hayırlı pazarlar!
"Gevezelere yalnızca dilsizler imrenir". H.C.
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
* not: Orhan Düz'ün derlediği "Halil Cibran - Aforizmalar"(Avrupa Yakası Yayncılık/2013) eserinden faydalanılmıştır.
Paylaş