Paylaş
Lakin bu böyle bilindiğinden beridir ki insanoğlu giyim kuşamını, içteki halini hiç yansıtmayacak biçimde de olsa, dışarıya iyi(algılanmak istediği gibi) bir imaj vermek maksadıyla tasarlama gayretinde olmuş.
Adem’le Havva’nın başta haya edip -rivayet odur ki- incir yaprağıyla mahrem yerlerini örtme ihtiyaçları, zamanla maksadını hayli aşan bir şekilde “moda” olgusuna dönüşmüş.
Modanın en fenası da “riya”nın(aldatıcı biçimde olduğundan farklı görünmek, ikiyüzlülük) moda olması herhalde!
Öyle ki “göz boyama sihirden bir şube sayılabilemez mi? diye düşünüyor insan.
Öte yandan bakıyorsunuz, doğada da cezbetme üzerine bir düzen mevcut.. Doğanın kandırmacası bile her dem samimi fakat!
Madde alemi, mananın esvaba bürünmesi ya bir yerde. Türlü esvap serilmiş pazarda. Düz, desenli, renkli, dokulu, hoş kokulu, nağmeli, bazen de gizli ve tehlikeli; müthiş bir sergi tabiatınki…
İnsana en yakışan esvap ise edep ile takva şüphesiz ki. Herkes rağbet etmiyor ancak, ve dokumacısı kolay bulunmuyor. Sevap; ipliği…
Esvap kelimesinin ilk harflerinin yerini değiştirince “sevap” kelimesini türetebilmek hoş değil mi!
Bunlar “garde de robe”umun önünde düşündüklerim bu akşam, az sonra sohbetim var ve “ne giyeceğim”e vakit ayırma mevzusu aslında bir hayli enteresan.. Seçimimde özgür müyüm peki?
Beyaz atlet üstüme ve bir de peştemal bağlasam altıma “hava sıcak, böyle rahat ederim” diye, edepsiz derler. Çiçekli Hawaii gömlek kırmızılı, altına mavi bermudayla pek laubali, “sugar daddy”; sırmalı biyeli hırka, kafaya da renkli takke Hint işi, tam bir “suficilik” klişesi. Pijama rahat ama olmaz, iyice delirdi derler, düğünlere giydiğim takım ceket abartı kaçar. Ama içim de pek neşeli, ya ne giymeli?
Anıyorum seni, anlıyorum biraz olsun galiba sevgili Nasreddin Hoca, gönlüne göre, doğal halinle gittiğin davete almamışlardı hani, koskoca Hoca, Evliya, lakin gözleri var görmezler, illa da kürkünü giy istediler. Kırmadın, hem yedirdin kürküne de… Ne yapacaksın, alem böyle!
Her zamanki gibi, uçlara gidip gelen düşüncelerim fakiri bu mevzuda da bir orta yol arayışına getiriyor sonunda.
Beni tanımayanlar, tanıyana kadar dış görünüşüme bakacaklar, beki ona göre yargılayacaklar. Halden anlamak gerek, sınırları zorlamaya ne hacet! Sınav olmasın boşu boşuna insanlar birbirine.. Öyleyse;
’Orta yol’ dedin mi Hz.Peygamber’e(sav) bakarım önce ve bir de kendi sıkletime, ona göre uydurmaya çalışırım kendimi olabildiğince.
Șekil putundan geçmek yolum, hem şekle düşman olmanın da put olabildiğini gözetmekle, inşallah arayı bulurum.
Ne de olsa bu beden esvabı verilmiş bu şekil aleminde bize ruhun tecrübe edinmesi için, bir hikmet üzere; velhasıl riayet etmeli buradaki Hak düzene. Helal dairesi geniş ki yeterince…
Temiz, pak giyinirmiş Resulallah(sav), gösterişten uzak, kullanışlı ve rahat, karşıdakinde şehvet uyandırmaktan kaçınarak; sanki gerisi teferruat, anladığım bu fakirane.
Bana uyar pekala. Tercüme edersem bugünüme; rahat bir kot pantolon sıkmayacak, yarım kollu, dökümlü beyaz bir gömlek pöti karo, beyaz spor ayakkabı altına da. Kararında; harika!
Bugünü de böyle kurtardık hamdolsun. Yalnız, bir başka gün yukarıda zikrettiğim versiyonlardan biriyle çıkarsam karşınıza şaşırmayın, hakkım baki ha, çünkü hepsi var kataloğumda, e halden hale geçiyoruz ne de olsa..
Hz.Muhammed’in(sav) en hakiki sünneti “kendi gibi(otantik) olmak”tı derim fakir, Onun için fazlası gerekmez ki, zaten insan fıtratının en mükemmel hali! Biz ise uzaklaştıkça fıtratımızdan, ancak Onun hallerinden bir hale bürünme gayretiyle tekrar hizaya girilesi.
Hepimize yer var öylesi geniş ‘meşrep’ dairesinde, yeter ki fıtratı bozuk olmaya kişi..
Yine de bütün o olası hallerden fakir için en ürpertici olanlardan birisi “sufi/derviş” esvabına bürünmektir. Hal hoşun fevkindeyse de, ağırdır mesuliyeti.
Bilirsiniz meşhur hikayeyi; Derviş aç, kurmuş kuş kapanını, geçmiş öteye, rızkını beklemekte. Bir kuş ki kapanın içine bırakılan yemden gelmiş nasiplenmeye; hop ipi çek, kapan inmiş, lakin kuş kurtulmuşsa da son anda, kanadı kırılmış, incinmiş. Kuş, vaktin hakimi Süleyman Peygamber’e(as) şikayette bulunmuş. Getirtmiş Hazret dervişi huzuruna, savunması sorulmuş; “Açtım, o kuşun eti benim hakkım” dedikte, kuş “doğru söyler amma eksik, çün derviş esvabı içinde görünce kişiyi, ‘ondan kötülük gelmez bana’ diye düşünür tabi benim gibi kuş beyinli” diye itiraz etmiş. Haklı bulmuş kuşu Süleyman(as), “kısas düşer burada, kırın dervişin kolunu” buyurdukta, kuş itiraz etmiş heman; “aman Sultanım, yapmayın, o kol iyileşir elbet ve bu sefer başkalarının başına gelir aynı musibet, iyisi mi, siz üzerindeki derviş libasını(giysisini) alın, razıyım, yeter ki kimse kanmasın artık ona!”…
Zaten dervişlik olsaydı tac ile hırka, alırdık pazardan otuzbeşe kırka… Hal edinmek gerek, o hali de sürekli kılmakla makam edinmesi marifet!
Lakin “riya” öyle pis bir huy ki, has halin replikasını dahi türetmiş insan evladı. Bilmeyen kanar; bilmek gerek! Kendini, Rabb’ini…
Sosyolojik olarak ise; Kıyafet devrimiyle dayatılan şekli değişiklikler içselleştirilemeyince manen, travmatize mi olduk ne, ki zaten varolanın üzerine türlü garabet daha eklenmiş oldu sanki listemize. Tepkiselliğin zamanla karşı devrimi tetiklemesiyle de hele; dışı Batı içi Doğu, başı açık ufku kapalı, giyimi mazbut gönlü hoppa, altı kaval üstü şişhane (hepsinin tersi de geçerli), bugünü dün yarını kayıp, kafası karışık, kimlik sorunu yaşayan türediler arttı bence(hisseme düşenin de kabuluyla)…
Bu süreçte baskı altında mecburiyete büründürülen, yahut da çıkarlara uygun düşürtülen ‘takiyye vasfı’(olduğundan farklı görünme niteliği) da maalesef toplumda meşrulaştı.
Bari az çok meşrebini remzederken esvabı kişilerin vaktiyle, artık iyice anlayamaz olduk kim ne.
Keşke kıyafet evrimimiz doğal sürecinde, özgürce, insana yakışır bir toplumsal birlik bütünlük ve içinde kabul edilebilir ahenkli çeşitliliğiyle de birlikte, götürebilseydi bizi ‘Tevhid’e…
Bahanelerin arkasına gizlenemeyiz artık ama ilerlemek istiyorsak samimiyetle. Șimdi fırsat var işte açığa çıkan bu enerjiyle, tez/antitez çarpışmasını senteze vardırma fırsatı alabildiğine önümüzde!
“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!” demiş Hz.Mevlana. Edinebilsek ya öz malımız bu vecizeyi kulağımıza küpe.
Yoksa “Kral çıplak” kalacak, ve kimse ne farkedecek, farkeden de artık umursamayacak! Yoksa türlü hayali esvap içinde, beyhude nefs imparatorluğu ha kuruldu, ha kurulacak!
Ah kabul görme, beğenilme arzusu, ah iktidar hırsı, baş olma hevası, çıkar kavgası ve bunlar uğruna tenezzül ettiğimiz “riya”. Bari bu huyu kurban edebilsem bu bayram vesilesiyle Hüda’ya…
Duanıza muhtacım dostlar! Kim muhtaç değil ki; aldanmayın üste başa.
Madem ki birbirimize ettiğimiz dualar ziyadesiyle makbuldur Allah katında; Hepinize hayırlı, bol sevaplı bayramlar diliyor, kurban kesenlerin, kesemeyenlerin, kesmeyip de bedelini bir hayır üzere Allah rızası için vakfedenlerin(muhtaçlara, çocuklara esvap giydirmek iyi bir fikir olabilir mesela..), bilhassa da nefsinin kötü bir hasletini kurban edebilenlerin, nihayet hepinizin dualarının, niyetlerinin kabul ve makbul olmaklığını, tez zamanda birlik beraberlik içinde huzur ve barışa kavuşmaklığımızı, gerçek özgürlüğe ulaşmaklığımızı Rabb’imden niyaz ediyorum.
Bu sene çok can kurban verdik Hakk yoluna, onların da rahmeti bol, menzilleri açık ola…
Aşk ile! Huu
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş