Paylaş
Bir delinin umurunda olur mu hiç politika, meczubun umurunda mı siyaset? Gelen baharın umurunda mı seçim, meçim? O bahar ki mevsimlerin delisi, en cezbelisi, bizi ağzı açık, hayran, hayretler içinde bırakıyor, akıl almaz halleriyle gönlümüzü teslim alıyor. O, karşı konulamaz, durdurulamaz ve kontrol edilemez, ona gündem dayatılamaz, fakir, zengin, zalim, masum ayırmaz, ister savaşta ol, ister barışta, bahar kıyamete dek randevusuna sadık, istesen de istemesen de tam zamanında kapında. O bir âşık, bedenini sarsan, kalbini saran, ruhunu damla damla okşayan, Güneşi balçıkla, baharı umutsuzlukla sıvayamazsın, geldi bahar!
Her baharda bahar gibi olasım gelir, deli-dolu, coşkulu, hesapsız... Bahar gibi aşık olmak isterim önüme gelene, çiçek olup açmak isterim fütursuzca, yağmur olup bereketlendirmek isterim toprağı. Umut olup doğmak isterim gecelere, rüzgar olup gezinmek isterim sokak sokak, pembe, beyaz... Bahar dalı meyveyi müjdelerken tomurcukla, neden keserler insanlar bindikleri dalı, bilemem bahar mı daha deli yoksa insanlar mı? Bilemem gönlüm mü, deniz mi daha dalgalı, kelebeğin ömrü mü, kendi ömrüm mü daha faydalı. Keşke anlamasam konuşulanları, acaba o zaman insanların boşboğazlıkları da kuşların cik cikleri gibi tatlı, hoş mu duyulurdu? İyisi mi, bahar gibi olmalı, ayırmadan, her şeyi kucaklamalı, duymazdan gelmeli başkasını, bir dem vermeli ‘la’dan ve yüksek sesle neşeli bir şarkı söylemeli; “Lallalallala”!
Deli kadrosu
Coştukça, şu üzerimdeki kıyafeti atasım geliyor, aklı bir kafese kapatasım geliyor, bir meczubun çocuksu, aşkın haline bürünesim geliyor baharla ama yapamıyorum işte. Çünkü delilikle emr’olunmadım, o kontenjan dolup taşıyorken günümüzde, hakikate talip olan fakire “akıllı, uslu ol” dedi erenler, “ihtiyaç böylesine”. Aklıselim olacakmış ‘Musa’ en önce, akla davet edecekmiş ‘belki duyan olur’ diye. İnsanlar delirmişçesine savaşırken birbirleriyle, politikacılar bağırıp çağırırken delicesine, ötesini düşünmeden şu üç günlük dünyaya tutkuyla bağlanmış onca deli varken, cinnete rağbet tavan yapmışken bu tımarhanede, deli kadrosundan yer vermiyorlarmış artık bizlere...
Halbuki fakir gayet masumca delirecektim, zararsız deli olacaktım, kendimi ne ‘Tanrı’ ne ‘Peygamber’, ne ‘Napolyon’ ne de ‘Hitler’ ilan edecektim; “Bahar’ım ben” diyecektim, papatyalardan bir tacım olacaktı, kelebeklerden elbisem, gelinciklerden kolyem, mor salkımlardan bir buluta binecek, gezecektim dünyayı cennetmişçesine, şarkılarımla sarhoş edecektim ayıkları, kokularımla âşık edecektim tüm canlıları, dans edecektim leyleklerle semada... Olmadı, sizin yüzünüzden, deliremedim içimden geldiğince, çünkü insanlık bu günlerde, bizim gibi yarım akıllı adama bile muhtaç kalmıştı. O kadar delirmişlerdi ki, baharı bir indirim kampanyası zannedenler dahi vardı...
Benim için de delir ey bahar, nöbetim bitince katılacağım sana! Ama önce, şu cüzzi aklı geçirtip gönül köprüsünden külli akla vardırmalı... Emaneti teslim edince söz, seninle bir olacağız, tek yürekte atacağız... Her mevsimde, deli bahar!
Paylaş