Paylaş
Köylüler kulübenin etrafındaki sazlık duvarı açtılar. İçeride gençler ortadaki ufak su havuzunun etrafında halka olmuşlar, dizleri üzerinde oturuyorlar; yan yana, omuz omuza, başlar öne eğik, gözler kapalı ve belli belirsiz bir mırıltı… Sanki delikanlılar nefesleriyle suyun yüzeyini dalgalandırdıkça yalazlanan yakamoz benzeri ışıltılar kulübenin karanlık gölgelerini yırtan oklara dönüşüyordu. Dışarısı da tamamen karanlık olmaktaydı ki Momo gözlerini açtı. Ve sanki anlaşmışçasına hepsi birden. Ayağa kalktılar. Tamtamların sesi yükseldi, ritm hızlandı. Dev uyanıyordu..
Geçen kırk günlük süre zarfında Diolalar Baba Maribu’nun talimatıyla en besili hayvanlarını seçip özel dualar eşliğinde tığlamışlar, derilerini yüzmüşler, tabaklamışlardı. Yaşlı usta ve eğittiği büyücü eskileri de kök boyalarla tabakaların üzerine adeta herbirini manevi birer zırha dönüştüren özel semboller çizmişlerdi. Tamba ve eski savaşçıların yaptığı mızraklar, yay ve oklar da hazırdı.
Momo başta, hepsi kendileri için hazırlanan derileri üzerlerine aldılar, yayları omuzlarına astılar. Kadınlar evlatları için su kabaklarından mataralar ve oklarını yerleştirmeleri için kamıştan sadaklar hazırlamışlardı. Mataralara gençlerin günlerdir etrafında oturup dualar okuduğu havuzun suyundan konuldu. Hazırlıklar tamamlanmıştı. Ortalık zifiri karanlıktı. Ormandan ürkünç hayvan sesleri, çığlıklar, ulumalar geliyordu. Köy halkı hiçbir ateş yakmamak için tembihliydi. Ki gençler günler boyunca o ışık almayan kulübede karanlıkta görmeye alışmışlardı. Meydanda bekleşen sevdiklerini buldular, sessizce vedalaştılar. Momo babasının elini öptü, duasını aldı. Mızrağını ona Șef Tamba verdi. Elinki’yle sıkı sıkıya sarıldılar, hiç konuşmadılar; kalpler zaten konuşmayı hiç bırakmamıştı ki..
Kotto’nun korkunç narası ormanda yankılandı. Adeta Niokolo Koba’nın tek hakimi olduğunu haykırıyordu. Sonunda ona meydan okuyan bu sefil insancıklara haddini bildirme zamanı gelmişti. Ecinnileri etrafında toplanmış komut bekliyordu. Canlarını kabzettikleri çeşit çeşit vahşi hayvanın formunu almışlardı. Genç savaşçıları ormanın en tekinsiz, ışık almayan arazisinde karşıladılar. Ecinniler öfkeli ulumalarla ileri atıldı.
Momo hızla silah arkadaşlarını savunma düzenine soktu. Su mataralarını çıkardılar. Ön saftakiler sadakalarından çıkardıkları okların ucunu dualı suya batırıp yaylarını gerdiler. Canavarların menzile girdiğini hisseder hissetmez Momo asasını indirdi. Bu işaretti. Atılan oklar gecenin karanlığını yardı. Hedefi vuran her ok yalnız isabet ettiği hayvanı yere sermiyor ona musallat olan kötü ruhu da yakıyor, öldürüyor böylece ecinninin beden değiştirmesine fırsat kalmıyordu. Kotto’nun dehşetli böğürtüsü bozgun yaşayan ecinnileri tekrardan toparladı. Dalga dalga, tekrar tekrar geliyorlar, genç savaşçıların ise cephanesi azalıyordu. Momo ani bir kararla, elinde mızrağı, böğürtünün geldiği yöne doğru koşmaya başladı. Kotto ortadan kaldırılmadan bu akınları savuşturmaları zordu.
Genç Diolalar Momo’nun yarma hareketini kolaylaştırmak için atışlarını onun koşu yoluna odakladılar. Kotto hazırlıklıydı, ormanın içlerine doğru çekilmeye başladı. Liderleri olduğu anlaşılan bu genci kendi halledecekti. Momo’nun kalabalığı yarması düşündüğünden de kolay olmuştu. Bunun bir tuzak olduğunu farketmekte geç kaldığını, kendini tek ayağından asılı bir halde havada bulduğunda anladı. İpi kesebilirdi ama bu kadar yüksekten düşüp de hayatta kalması mucize olurdu. Kotto bir boa yılanı şeklini almış kıpkırmızı gözleriyle tıslayarak kendine doğru geliyordu.
Momo’nun aklına diğerleri geldi. Beraber geçirdikleri sürede hepsi de sanki ruhundan bir parça gibi olmuştu. Ve geride bıraktıkları, köy, aileler, güzel Elinki… Burada can verdiği takdirde onların da Kotto karşısında dayanamayacaklarını kestirebiliyordu. İşi mucizelere kalmıştı. Babasını düşündü, yıllarca onun yetişmesi için nasıl da emek vermişti. Hani sürekli rüyalarına giren o parlak tüylü mavi baykuşu hakladığında nasıl da sevinmişti. “Kibirini altetmeden bilgelik bir hayal” derdi ya hep, ve Momo mağrur baykuşu boğduğunda rüyasında “o sana hakimdi, şimdi sen onun hakimi oldun, bilginin ve gizemin…” demişti. Doğru ya, baykuşun hakimi! Momo çılgın bir kahkaha attı. Boa yılanı artık iyice yaklaşmış iştahla koca ağzını açmaktaydı.
Momo, kalbinde tekrar Elinki’yi bulmasıyla birlikte kuşağında parlayan aşk kılıcını çekti. Ayağındaki ipi kestiği anda ise mavi baykuşu zihnine getirdi ve esmasını söyler söylemez koca pençeleri, keskin gagasıyla o azametli kuşa dönüşmüştü. İfrit daha ne olduğunu anlamadan Momo bir kanat çırpışta kendini düşmekten kurtardı ve havada ustaca bir manevra yaparak Kotto yılanının tepesine çöktü. Pençelerini canavarın gırtlağına geçirdi, gagasıyla iki gözünü birden oydu. Kotto acı içinde çırpınıyor, tıslamalı sesiyle ölmemek için yakarıyordu. Momo hayvanı kaptığı gibi arkadaşlarının bulunduğu alana uçtu. Orada ecinnilerle köyün gençleri arasındaki savaş artık göğüs göğüse devam etmekteydi. Birden ortalarına inmeleriyle herkes dondu kaldı. Savaş durmuştu.
Gözleri görmeyen Kotto nerede olduğunu bilmez haldeydi, kurtulamıyordu da hiçbir şekilde, yalvarıyordu çaresizce. Bütün orman kulak kesilmiş dinliyordu. “Ey güçlü savaşçı, avcılar avcısı, bağışla canımı, işte sana ormanın bütün sırları; tüm ağaçların, şifalı otların, hayvanların gizemlerini sunuyorum ayaklarının altına ve söz sana, emrimdeki bütün ecinnileri de kendi elimle öldüreceğim teker teker, artık siz Diolalara hiçbir fenalığım dokunmayacak, gideceğim buralardan…” Momo bu yalanları yutacak değildi. Babası öğütlemişti. Momo, ifriti serbest bırakırsa, alınan sırların da onunla beraber içinden geri çekileceğini biliyordu.
Kotto serbest bırakılma rüşveti olarak ormanın sırlarını teslim ettiğinde, Momo da gözünün yaşına bakmadan onu ecinnilerine teslim etti bu yüzden. Onlar ki güce boyun eğerdi, kendilerini bir çırpıda harcayan güçsüz kalmış Kotto’yu oracıkta öldürüverdiler.. Orman kanunlarının gereği buydu, yapacak bir şey yoktu. Momo hepsinin ismini öğrendi, bu, canlarını kendi eline teslim etmeleri demekti. Ve canlarını bağışlama karşılığında hepsinden söz aldı. Bundan sonra “Ata Emit” ve ona dost olanlardan başkasına tabi olmayacaklar, bu yoldan da asla çıkmayacaklardı. Yoksa mavi baykuşun gazabından kurtulamazlardı.
“Nihayet genç savaşçılar köye zaferle döndüler” desek de önemli kayıpları olmuştu, ki maalesef böylece gerçek savaşçı için gerçek zaferin ancak sevdikleriyle birlikte zevk edilecek sürdürülebilir bir barış olduğunu da öğrenmiş bulunuyorlardı. Erkeklik seremonisi Diolalar’da kuşaklar boyunca devam edecek ve bu hikaye de gençlere anlatılan köy efsanelerinin başında yer alacaktı. Diolalar bir daha tek tanrı “Ata Emit” inancından asla sapmadılar. Momo’nun gelmiş geçmiş en güçlü şifacı olarak bilindiğini ve ruhunun bugün dahi Niokolo Koba ormanını kötülerden koruduğuna inanıldığını söyleyelim. Tabi ki Șef Tamba’nın kızı Elinki ile evlendiler ve birçok çocukları oldu.. Siz bunları okurken ola ki uzaklarda biryerlerde bir baykuş içli içli ötüyordu; Huu, Huu!
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş