Bendeki Sen…

Yine bir yazı arifesinde bilgisayarın başına oturmazdan önce, karnımın gurultusu muhtaç bedenimin ihtiyaçlarını hatırlattı fakire.

Haberin Devamı

Evde pek bir şey yok, vakit dar hem de geç; çareyi mahalledeki bir dostumun yerine gitmekte buldum aceleyle. Neyse yemek vardı ve orada daha önce de karşılaşmış olup hoşbeş ettiğim bir genç kız, o da bir şeyler yemek üzere.. “Buyrun beraber oturalım” dedim, “yalnız yemektense…”

 

Oturduk karşılıklı, yemek sohbetle lezzetlendi. Kafası karışıkmış, dertleşmek istedi bir mevzuda. Dışarıdaki masaya geçtik yemekten sonra. Konu açıldı, konuşuyoruz. Fakir kendi benzer tecrübemden misaller veriyorum, anlatıyorum insanı, doğasını, dilim döndüğünce.. Derken arka masadan bir başka delikanlı lafa girdi özür dileyerek, nazikçe. Kulak misafiri olmuş, ilgisini çekmiş konu. Sual etti; “psikolog musunuz?”, “hayır” dedim, “lakin insan işte, eşekten düşeniz belki de”. Müsade istedi, katıldı konuşmaya o da. Bizim kız biraz rahatsız olmuştu sanki sohbetimiz bölündü diye.. Ne yapacaksın, zuhurat böyle!

 

Haberin Devamı

Delikanlı hiç bozmadı kibarlığını ama soruları, sorgulamaları keskince, dili de öyle, zorlayıcı. Ancak bükemediği eli öper ya bazısı, vardır elbet bunun da bir mantığı.. Fakirin zaten öptürülecek elim yok, derdim benlikten sıyrılma, Hakk’ı bulma çabası, madem ki bu yolda iddiacılık ancak nefsin hevası! Hiç üzerime alınmadım meydan okumayı.. Saygı ile dinle, öğrenmeye açık, dikkatlice, ve fayda gelecekse, doğru bildiğini korkmadan, güzellikle söyle.. Agah olabilirsem bu gibi zamanlarda, ustam canlanır gönlümde, zihnimde. Nasıl da incelikle muhatap olur her meşrepten insanla; nefsinden değil, daha derinlerden bir yerlerden konuşur gibidir adeta. İnsanların içindeki iyiye konuşur o, güzeli çıkarır ortaya mümkünse, sevgiyle, muhabbetle. Öyle görüyor ki, ondan.. Her ne kadar dürtüklese de nefsimi, sevmiştim delikanlıyı; benden bir şeyler vardı onda, belki içindeki kavga, isyanla karışık arayışı, belki samimiyet, belki de yalnızca ustam ‘Derviş Baba’yı getirmesi yüzündendi aklıma… 

 

Haberin Devamı

Sonra biri daha katıldı masaya, söyleyecek söz boldu onda da, çeşit arttı. Laf lafı açtı, zaman aktı. Mantık, hayaller, kırık bir gönül, ibretlik hikayeler, hepsi aynı sofrada; nefis bir demet! Kah gergin, tartışmalı, kah edebi, hoş bir sohbet… Nihayet tatlıya bağlandı, umarım birkaç hikmetli söz akılda kalacak ya kalmayacaktı. Delikanlı ayrılmak üzere ayağa kalktı, hürmeten fakir de. Vedalaştık, bir daha görüşmek üzere, memnuniyetle. Hemen ardından öteki de gidince, masada kalan yine baştaki gibi; genç kız ve fakir.. Kız biraz sinir olmuştu, farkındayım. Ancak saat geç, evde yazı bekler. Sohbetin devamını gerekirse bir başka sefere yapmak üzere, gideceğim.. Ama son bir şeyler söylemekten de alamadım kendimi işte, ne haddimeyse; “bir sohbetten azami fayda sağlamak istiyorsan, kendini o sohbetteki herkesin yerine koymak iyidir, o kişilerin hepsi sanki içinde, senden bir şubedir, denkleştir!” deyivermişim nasihatvari…
 

Haberin Devamı

Anlaşılan laf ağır geldi, kız delikanlıyı pek sevememişti, hafiften isyan etti; “ne yani o da mı benim içimde, sivri, ukala, gıcık; benim adetim değildir davranmak öyle!”. Sustum önce, içim susmayınca anladım, daha söylenecekler varmış ki, yeniden taştım; “peki beni sevdin mi?”, “evet, tabi ki de!”, “sence nasıl konuştum o kişiyle?”, “imrendim doğrusu, ben de öyle sabırlı davranabilmek, öyle konuşabilmek isterdim benzer durumlarda, hayran kaldım vaziyeti idare edişinize!”, “ya nasıl neticelendi sohbet, onu da söyle!”, “herşey ne güzel tatlıya bağlandı, bence sonuçta herkes fayda sağladı!”, “a kızım görüyorsun ya işte; o gıcık olduğun kişi içindeyse, ki öyle, bir de Musa Dede var değil mi sende! Sıkılma! O delikanlı senin kendinde gıcık olduğun ve kabul etmekte zorlandığın bir tarafını aynaladı sana, ne görüyorsan var sende de fakat, birebir ve aynı oranda olması gerekmiyor, bazı şeyleri görebilmen için bazen büyüteç tutuluyor.. Hayrına hep aslında. Gör ki önlem al diye! Demek ki içindeki gıcık bedenlenirse yine bir şekilde, onunla başa çıkacak, güzellikle dengeyi bulacak, sevecek, hem lafını sakınmayacak, velhasıl işi tatlıya bağlayacak bir kimseyi koyacaksın yine içinden önüne, bu durumda, yaşanan örnekte olduğu üzere hasbelkader ’Musa Dede’; koy sinir olduğun tarafın karşısına böyle ve seyreyle, herşey nasıl da dans ediyor ahenk ile”. Dedim ya, hepsi mevcut kendinde; dert, dermanı da içinde, haydi denkleştir ikisini de…
 

Haberin Devamı

Daha fazla lafa gerek kalmamıştı artık, gözlerinden okumuştum gönlünün bu keşfe sevincini. Formül dikkatle not edildi, lakin biraz düşünülecekti üzerine, hazırlıksız yakalanan akıl ikna gerekçelerini yerleştirecekti yeni açılan köşelere ve hal olarak benimsemek için ise beslemek gerekecekti iyinin, güzelin içteki tüm temsillerini sevgiyle, gayretle… Bilmem onu da anlamış mıydı; bu yaşanan aslında yarıda kesilen sohbetimizdeki konuyu da çözecek, Hakk’ın lütfuyla gelen en güzel bir cevaptı. Doğrusu biraz utanmıştım örnek olarak kendimi vermek zorunda kaldığım için, heyhat durum bunu gerektirmişti. Nasıl diyebilirdim ki asıl kastettiğim benden konuşan ustam, mürşidim ve ona varan silsileydi o anda. “Bir kamil insan tanısan…” demek isterdim aslında, çünkü bir kamil insan tanıyan, onu gerçekten seven, içindeki kamil insan olmaklığa kapı aralamıştır. O halde, onun haliyle hallendikçe, nefsin içte/dışta bedenlenen tüm çirkinlik ve kötülüklerine karşı koyacak, hepsini dönüştürecek kudrette biri var olur artık sende. Her kilidi açacak anahtar… Sendeki mürşid doğar. Hakikatin! Ve zamanla ‘ahlak-ı Muhammedi’ hakim oldukça gönüle; işte sünnetin asıl hikmeti, işte şeytanını Müslüman edebilmenin yöntemi.. Kamil mürşitler, Allah’ın boyasıyla boyanmanın canlı renkleri.. Boyan! Leke görülmez olsun evreninde…

 

Haberin Devamı

Kiminle özdeşleştiğimiz önemli. En ileri teknoloji, dolaysız iletişim böyle, özdeşleşme ile. Ama çok sevmek lazım, nefsinden çok, herşeyden çok, O’nu ve O’nu hatırlatan herşeyi… Estağfirullah! Hu   

 

Yazarın Tüm Yazıları