Paylaş
Ülkenin başbakanı, görevinden istifa etmeden iktidar partisini olağanüstü kongreye götürme kararı aldı.
O kongrede aday olmama ihtimali de yüksek.
Hal böyle olursa bir başka ilk daha yaşanacak.
İlk defa bir başbakan Meclis’te gensoru, ya da istifa, ya da seçim kaybetme yoluyla değil, kendi partisi içindeki bir –hadi darbe demeyelim- hamle sonucu görevinden uzaklaşmış olacak bu durumda.
Ama bir başka ilginç durum daha var dün itibarıyla Türk siyasetinde.
Artık o AK Parti kongresinde ister Başbakan Ahmet Davutoğlu, ister bir başka isim genel başkan seçilsin, onu seçtiren irade Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olacaktır.
Olduğu sürece ve Erdoğan cumhurbaşkanı kaldığı sürece de Türkiye’de artık başbakanın kim olduğu önemli değildir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iradesiyle yapılacak AK Parti kongresinde kim seçilirse seçilsin artık başbakandan fiilen Cumhurbaşkanlığı ile Meclis arasında irtibatı ve bakanların işini düzgün yapmasını sağlama rolü beklenecektir.
Hatta kulislerde konuşulan ‘Başbakan ayrı-parti başkanı ayrı’ senaryosuna kalkışılsa dahi fark etmeyecektir.
Bu sabah itibarıyla Türkiye’de siyaset kartları yeniden dağıtılacak, yeni dengeler kurulacaktır.
Bu sabah itibarıyla Türkiye fiilen başkanlık sistemine geçmiş sayılabilir.
Ve bu sabah itibarıyla belki başkanlık sistemine geçiş için Anayasa değişikliğine dahi ihtiyaç kalmamış olabilir; fiilen yürürlükte olacağı varsayılabilir.
O halde şu sorulabilir: Başbakan Ahmet Davutoğlu neden dün istifa etmedi?
Çünkü 29 Nisan’da AK Parti MKYK’nın il ve ilçe yönetimlerini atama yetkisini geri alması ardından dün 3 Mayıs’ta yaptığı Meclis Grup konuşmasında bunun işaretlerini vermişti.
Siyasete yükünü tutmak için değil hizmet için geldiğini ve gerekirse her makamı elinin tersiyle iteceğini söylüyordu.
O akşam partida yapılan toplantıda istifa edip etmeyeceği sorulduğunda, henüz karar vermediğini söylediği yazıldı dünkü basında.
İşte o söz üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmelerine bir kaç saat kalmışken, o makama nasıl gelindiğinin de önemli olduğunu sorguladı.
Evet, muhtarlara hitap ediyordu, doğrudan Davutoğlu’na hitap etmiyordu, ama söz adresini bulmuştu.
Siyaset kulisinde anında yankılandı: Erdoğan, Davutoğlu’nu onca aday arasında kendisinin seçip parti ve hükümetin başına geçirdiğini mi hatırlatıyordu.
O sözden sonra Davutoğlu “istifa edebilirim” tehdidini öne sürmüş olsa bile, bunun bir tehdit olmaktan çıktığı dahi söylenebilir.
Bir başka soru da şu olabilir: Davutoğlu istifasını sunduğu halde Erdoğan mı kabul etmedi?
Acaba Erdoğan bu şekilde açıklanmış bir istifanın gücüne gölge düşüreceğini mi düşündü de Davutoğlu’dan olağanüstü kongre istedi.
Neticede biri gitmek istiyorsa, Erdoğan bırakılan değil, gönderen olmak isterdi.
Sanki daha iki gün önce “olağanüstü kongre de yok, erken seçim de” diye açıklama yapan AK Parti Başkan Yardımcısı ve kıdemli ismi Mehmet Ali Şahin değildi.
Uzatmaya gerek yok, dün akşam itibarıyla Türkiye’nin siyasi atmosferi değişmiştir, dengeler de ona göre değişecektir.
Ama şunu söylemeden de geçmemek lazım.
Eğer bu kriz patlamamış olsaydı, şu anda benim Türk vatandaşlarına Avrupa Birliği’ne vizesiz seyahat için atılan ilk önemli adım üzerine yazımın sonlarına gelmiş olacaktınız.
Eğer bu kriz patlamamış olsaydı, AB’ye vizesiz seyahatin açıklamasını muhtemelen Başbakan Davutoğlu yapacak, proje sahibi olarak canlı yayınlarda konuşacak, haklı olarak bunun tadını çıkaracaktı.
Oysa dün vizesiz seyahatin tavsiye edildiği açıklaması Brüksel’de yapıldığı ve Erdoğan’ın Beştepe’de konuştuğu sıralarda Davutoğlu’nun gideceği mi kalacağı mı konuşuluyordu bütün televizyon kanallarında.
Ne yazık ki Davutoğlu’nun ayağı altından iktidar halısını çeken muhalefet değil, kendi partisi, kendi lideri oldu.
Paylaş