Paylaş
Buna göre Münbiç ve civarındaki YPG militanları elindeki mevzileri Beşar Esad yönetimindeki Suriye rejim güçlerine bırakarak çekileceklerdi.
Rus Genelkurmayının Ana Harekât birimini yöneten Sergey Rudskoy, 3 Mart, yani dünden itibaren Münbiç ve çevresinden artık Suriye hükümetinin sorumlu olduğunu da vurguluyordu.
Bunun bir anlamı da, 2016 Ağustosunda, ABD Merkezi Komutanlığının (CENTCOM) desteğiyle IŞİD elinden YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolüne geçen Münbiç’in, ülkedeki ağır Rus askeri varlığının teminatı altındaki Suriye rejim güçlerine teslim edilmesidir.
Bu açıklama, Dışileri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 2 Mart’ta YPG geri çekilmezse Türk askerinin El-Bab’tan sonra Münbiç’e yürüyerek YPG’yi vuracağı çıkışından bir gün sonra geldi.
Çavuşoğlu bu çıkışıyla aslında ABD’den PKK’nın Suriye kolu PYD’nin silahlı gücü olan YPG üzerindeki etkisini kullanıp, Türkiye’ye daha önce söz verdiği gibi Münbiç dışına ve Fırat doğusuna çekmesini istiyordu.
Bu çıkış Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump’a yaptığı “PYD’yi bıraktığı halde IŞİD’e karşı birlikte savaşma teklifi ile, o teklife cevap beklemesiyle uyumluydu.
Ama cevap Türkiye’nin beklediği üzere ABD’den değil Rusya’dan geldi.
Rusya’nın bu hamlesi, altı yılını dolduran Suriye iç savaşına dair birkaç önemli noktayı gündemimize getiriyor:
1- Rusya bu manevrasıyla Suriye sahnesinde hem ABD, hem de Türkiye’nin önüne geçmiş görünüyor. Öncelikle Moskova, 2014’ten bu yana ABD’nin kara birliği gibi savaşan PYD üzerinde ABD’den daha etkili olduğunu kanıtladı. Bunda 15 Şubat’ta Moskova’da toplanan Kürt Konferansının payı olabilir. Malum, Türkiye ve Rusya’nın İran desteğiyle toplandığı 23-24 Ocak Astana ateşkes konferansı ardından Rusya, yeni Suriye Anayasası taslağı önerisinde Kürtlere özerkliği de bir seçenek olarak göstermişti.
2- Türkiye’nin ilk talebi böylece yerine gelmiş oldu. Yani Rusya’nın açıkladığı kadarıyla YPG Münbiç ve çevresini boşaltacak. Böylece Türkiye’nin NATO’daki müttefiki ABD’nin yapamadığı bir talebi Rusya yerine getirmiş oldu. Ancak Türkiye’nin devamındaki talebi olan Münbiç’in Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve diğer “muhalif Arap” güçleri kontrolüne girmesi talebi şu an itibarıyla geçerli görünmüyor; artık rejim güçlerinin elinde.
3- Ankara’nın Rusya’nın bu hamlesi üzerine Suriye rejim güçlerine ültimatom vermesi, ya da askeri hamlede bulunması ihtimali pek görünmüyor. Çünkü öncelikle Türk ordusunun Suriye topraklarında IŞİD’le savaş çerçevesinde diğer ülkelerce meşru görünen varlığı Rusya (ve Rusya üzerinden zımnen Suriye rejimi) ile yaptığı özel bir “çatışmasızlık” anlaşmasına bağlı. İkincisi, Türkiye Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesi ile ortaya çıkan krizi Haziran 2016’da zorlukla aşabildi. Hükümetin, üstelik tam da referanduma giderken, tam da yere çakılmış turizm sektörünün canlanması için Rusların dönüşüne bel bağlanmışken Rusya ile yeni bir krizi yaşamak istemesi akılcı gelmiyor.
4- Rusya (İran’ın teşvikiyle) 2015 ortalarında Tartus deniz üssünü güçlendirip, Hmeymin hava üssünü kurarak askeri anlamda ağırlığını koymasından bu yana Suriye sahnesinde asli aktör haline geldi. Henüz elimizde Rusya’nın bu son YPG-Münbiç hamlesini yaparken ABD ile örtülü diplomasi yoluyla koordine edip etmediğine dair bir kanıtımız bulunmuyor. Ancak Vladimir Putin, bu hamleyle Donald Trump’ın yeni Suriye stratejisini açıklamadan önce Suriye’deki Rus etkisini mutlaka hesaplarına katması gerektiğini göstermiş bulunuyor.
5- Bu hamle Ankara için (1 Mart’taki yazımda üç ihtimal arasında saydığım) yeni bir kabus senaryosuna yol açabilir. Çünkü Esad eğer IŞİD’e karşı PYD ile kalıcı bir ittifaka girer ise, öyle ABD’nin ne yapacağına filan bağlı olmaksızın, Rusya teminatı altında o Kobani-Afrin koridoru, halen Türkiye-ÖSO kontrolünde olan 2,000 km kare kadar alanın güneyinden, Münbiç-Halep üzerinden birleşerek kurulabilir. Aslında belki de bu hamleyle Putin, Erdoğan’a dolaylı bir mesaj da göndermek istemiş olabilir. Belki de Putin, Erdoğan’a bir yandan PYD/PKK üzerinde ABD’den daha çok etkisi olduğunu göstermek isterken “IŞİD ile mücadele ile Esad ile mücadele aynıdır” tezini bu kadar öne çıkarmaması gerektiğini, yoksa Esad’ı Kürtlere özerklik tanımaya ikna etmesinin fazla zor olmayacağını anlatmak istiyor. Tehlikeli bir oyun.
Ankara’nın bu oyunu görmesi gerekiyor. Çünkü iki NATO müttefiki Türkiye ve ABD, PYD/PKK üzerinden birbiriyle zıtlaşırken, Rusya yine Kürt kartını oynayarak ikisini de geride bırakmaya çalışıyor. Erdoğan ve AK Parti hükümetinin bu tabloya göre Suriye siyasetine bir ince ayar yaparak yeni bir hamle yapması gerekli görünüyor.
Paylaş