Paylaş
İsmail Küçükkaya meslektaşımız dün, 31 Mart’ta Fox TV’de HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile önemli ve zamanlı bir mülakat yaptı.
Önder bu mülakatta, kendisi ve Pervin Buldan’ın 3 Nisan Pazartesi günü Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile bir görüşme yapacaklarını duyurdu. Görüşmenin konusunu da HDP eş-başkanı Selahattin Demirtaş ve milletvekili Abdullah Zeydan’ın hapishane koşullarını protesto amacıyla başlatacaklarını duyurdukları açlık grevi olarak açıkladı.
Bu görüşme uzun bir aradan sonra AK Parti hükümeti ile HDP arasında kamuoyuna açıklanmış ilk temas olacak.
Bu bir…
İkincisi, Önder Küçükkaya’nın “PKK bağlantıları yok mu?” sorusu üzerine, kendine has üslubu ile “Yok” dedi, “PKK ile en büyük bağlantısı olan benim. Yüzün üzerinde toplantı yaptım.”
Önder 2012-2015 arasında AK Parti hükümetleriyle PKK arasında kurulan dolaylı diyalogda en kilit roldeki isimlerden biriydi. Uçak korkusu olduğu için çoğu zaman İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüştükten ve devlet yetkilileriyle temas kurduktan sonra binlerce kilometre yolu, çoğu zaman kendi aracını kullanarak Kandil Dağlarındaki PKK şeflerine gider, sonra geri gelir mesaj trafiğini sürdürürdü.
Pervin Buldan da İmralı’ya sık giden heyet üyeleri arasındaydı.
Önder, geçtiğimiz hafta 24 Mart’ta Diyarbakır’da mahkeme önüne çıkmıştı. Aslında daha önce çıkması gerekiyordu ama o gün Meclis İdare Amiri olarak görev yaptığı için çıkamamıştı. Mahkemede, İmralı-Ankara-Kandil trafiğinin nasıl işlediğini ayrıntılarıyla şöyle anlatmıştı:
- “Bu görünürde suç. (..) Öcalan'ın taleplerini, öneri ve ricalarını iletiyorduk. Onlardan da öneri itiraz ve eleştiri alıyor ve getiriyorduk. PKK'nın bütün yöneticileri ile 180'i aşkın toplantı yaptım. PKK yöneticileriyle Kandil'de bulunduğum sırada savaş uçaklarının bombardımanına maruz kaldık. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in araya girmesiyle bombardıman durduruldu.
- "Barış müzakerecisiyim. (..) Bunu öyle bir aşamaya getirmişiz ki, bu devletin İçişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı, AKP Grup Başkanvekili ve Kamu Güvenliği Müsteşarı ile Dolmabahçe Sarayı'nda Dolmabahçe Deklarasyonu dediğimiz metni okumuşuz. Bu devletin bakanıyla [Yalçın Akdoğan, Efkan Ala] aynı koltuk hizasında oturdum.”
Önder ayrıca defalarca suikast girişiminden kurtulduğunu, devletin kendisine değişik zamanlarda 8 koruma verdiğini da mahkemede söylemiş.
Yani Önder diyor ki, HDP’yi PKK bağlantısı nedeniyle yargılayacaksanız, içeridekileri bırakın, benden başlayın. Çünkü demek istiyor, Öcalan, hükümet ve Kandil arasındaki bütün görüşmelere, mesela Öcalan’ın Kandil’e, Kandil’in Öcalan’a bütün mesajlarına, devletin izin ve gözetiminde vakıf olan kişi benim.
Bu gizli kapaklı işlerin yabancısı olmayan Önder, her halde kendi başına bir iş gelirse bu bilgilerin hem de kontrolsüz biçimde ortaya döküleceğinin tedbirini almıştır ki bu kadar rahat konuşuyor, “Buyurun konuşalım” diyor.
Bu iki…
Üçüncüsü, sohbet etmeyi çok seven bir kişi olan Önder, bunları şimdiye dek söylememiş de neden şimdi söylemiş?
Şimdi derken neyi mi kast ediyorum?
Şunları kast ediyorum:
Bu açıdan bakıldığında Demirtaş’ın hapsedildiği Edirne cezaevinden referanduma giden Türkiye’de gündeme dahil olduğunu söylemek mümkün değil mi?
Yoksa bütün bunları tesadüf mü saymalıyız?
Belki de tesadüftür yalnızca.
Bitirmeden önce olan biteni bir başka açıdan anlatan trajikomik bir örnek vermek istiyorum.
Aslında örneği veren 31 Mart tarihli Washington Post gazetesinde Liz Sly olmuş, ben oradan okudum.
Meslektaşımız Sly, biri san Fransisco, diğeri Washington’dan kalkıp, Suriye’de IŞİD’e karşı YPG saflarında savaşmaya gelen iki genç Amerikalı Marksist’in hikâyesini yazmış.
Daha doğrusu, YPG’nin armasındaki kızıl yıldıza kapılıp gericiliğe karşı bu Markist gerilla örgütünde savaşmaya gelen Amerikalı romantik komünistlerin kendilerini Amerikan ordusunun taşeronu olarak piyadelik yaparken bulmalarından yaşadıkları hayal kırıklığını…
“Çok sıkıcı” demiş birisi hatta gazeteciye, sanki bu onun can sıkıntısını alacak bir bilgisayar oyunuymuş gibi.
Belki Fikret Bila’nın altı ay kadar önce yayınladığı “İdeolojik Kodlarıyla Kâğıt Üstündeki PKK” başlıklı kapsamlı kitabını İngilizceye de çevirip yayınlamak lazım.
Reel politikada romantizme de, mangalda kül bırakmayan keskin nutuklara da aslında yer yok çünkü beş dakikada değişebiliyor bütün işler, Mazhar-Fuat-Özkan’ın şarkısında olduğu gibi.
Ha unutmadan, neden mi vals dedim? Adımları bir öne, bir yana bir geriye ya, o yüzden.
Paylaş