Paylaş
Lanet okutan bir terör saldırısı daha…
Başbakan Binali Yıldırım’ın açıkladığına göre örgütün üç militanı taksiyle İstanbul Atatürk havalimanına gelmişler, terminalin önüne yanaşınca da bina içine girmek üzere ateş açmaya başlamış, nihayet kendilerini patlatmışlar.
Başbakan, bu olayda bir güvenlik zafiyeti olmadığını açıkladı. Açıkladı ama üç teröristin üzerlerinde silahlar, vücutlarına sarılı bombalarla havaalanına nasıl girdikleri, kanlı eylemi yaptıkları noktaya kadar nasıl geldikleri hâlâ ayrıntılı açıklama gerektiriyor.
Yıldırım’ın bu beyanının benzerlerini son bir yıldır eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın ve diğer yetkililerin ağzından defalarca duyduk.
Ancak son bir yılda, tam olarak 20 Temmuz 2005’ten bu yana yasadışı PKK ve IŞİD’in intihar bombacıları tarafından dördü İstanbul, üçü Ankara ve biri Suruç’ta olmak üzere 8 eylemde 270’e yakın kişinin öldürüldüğü, bine yakın kişinin yaralandığı da bir gerçek.
Yetkililere sorduğunuzda alınan önlemler sayesinde çok sayıda eyleminde önlendiğini söylüyorlar. Önlenebilen terör eylemleri için güvenlik güçlerine müteşekkir olalım, ama bunun önlemeyen eylemlerde öldürülenlerin, yaralananların acısını hafifletmediği, yakınlarına teselli vermediğini de bilelim.
Suçlu elbette önlem almayan değil, suçu işleyendir, ancak güvenli zafiyeti olup olmadığını sormak da terör eylemlerine bu kadar kayıp veren bir ülkenin gazetecileri olarak bizim görevimiz.
Çünkü insanın aklında soru işaretlerine yol açan bazı gelişmeler var.
Bir tanesini dün CNN Türk canlı yayınında Hande Fırat duyurdu. Buna göre polisin elinde IŞİD’in İstanbul Atatürk havalimanına saldırı düzenleyebileceğine dair istihbarat 20 gün önceden varmış. Buna rağmen teröristler ellerinde Kalaşnikov gibi uzun namlulu otomatik silahlar, vücutlarına sarılı bombalarla ana kapıdan taksinin içinde geçip terminal girişine dek gitmişler.
Dün olay yeri inceleme ekiplerinin ortaya çıkardığı bir ayrıntı daha: teröristlerden birisinin üzerinde Glock marka tabancayla birlikte metal detektöründen geçip terminal içine girdiği tahmin ediliyor. Bizler o kapılardan kemerimiz, kol saatimiz, yarısı içilmiş plastik su şişesiyle geçemiyoruz. Doğruysa bu da mı güvenlik zafiyeti değil?
Hatırlayalım: Ankara Emniyet Müdürlüğüne PKK (TAK isimli gölge örgütü aracılığıyla) iki kez vurduktan sonra CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun eleştirisi üzerine atama yapılmıştı. Terörist saldırı altındaki başkent polisinin başında tam yetkili kimse bulunmuyordu o saldırılar sırasında.
Dahası var. Geçen hafta Gaziantep ağır cezaya sunulan bir IŞİD iddianamesi oldu. Buna göre savcılık, IŞİD militanlarının Suriye’den giriş yapıp, Türkiye’den militan adayı devşirip, bunları kırsal kesimde, ormanlık alanda eğittiğini iddia ediyor. Yine iddianamede polis istihbaratının da bu faaliyetleri izlemeye aldığı söyleniyor. Bu izleme faaliyeti belki bazı eylemleri engellemiştir, bilemiyoruz, ama o hücreden bazı militanların Ankara ve İstanbul’da canlı bomba eylemlerine katılmasını engelleyememiş.
Teröristler otobüs duraklarını, şehir meydanlarını, havalimanlarını vuruyorken ve biz bu eylemleri lanetlerken acaba daha iyi korunup korunamayacağımızı sormak hakkımız vardır; güvenlik zafiyeti olmadığı cevabı geldiğinde ayrıntılı açıklama beklemek hakkımız da vardır.
Bu tabloya, yine son bir yıldır doğu ve güneydoğuda PKK’ya karşı kıyasıya süren mücadeleyi de katmamız gerekiyor elbette.
Bu tırmanışın Suriye iç savaşının derinleşmesi, Rusya’nın dahli ve Türk jetlerinin Suriye sınırımızı ihlal eden Rus jetini düşürmesiyle kötüleşen ilişkilerle paralel gittiğine de dikkat çekmek lazım.
Şimdi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rus muhatabı Vladimir Putin’e yazdığı üzüntü mektubuyla düzelme yoluna giren ilişkiler Suriye çözümüne yardımcı olacak mı? Ya da Türkiye’nin dünyanın en tehlikeli iki örgütünün saldırısı altında oluşunu rahatlatacak mı? Rusya, İsrail, belki sonraki adımlarda Mısır ve Irak’la ilişkilerin normale dönmesi, İran’la iyileşmesi Türkiye’nin bu kabustan kurtulmasını sağlayacak mı?
Bunlar hep “Evet” cevabı umduğumuz meşru sorular.
Cevap ne olursa olsun, hükümetin ülkeyi ve halkı terör saldırılarına bu kadar açık hale getirmekten kurtaracak bir yolu, demokrasi ve hukuk devleti sınırları içinde bir an önce bulmasında fayda var.
Paylaş