Paylaş
Ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan nihayet yabancı liderlerin dikkati başka bir güç odağına dağılmadan bir zirveye Başkanlık yaptı, ikili görüşmelerde bulundu.
Düşünsenize, Avrupa Birliği (AB) ile göç anlaşmasına ilk adımın atıldığı 18 Ekim toplantılarına geldiğinde Almanya Başbakanı Angela Merkel önce hükümetin başı olarak Başbakan Ahmet Davutoğlu ile heyetler arası görüşmeyi yapmış, ortak basın toplantısını düzenlemiş, sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı adeta adet yerini bulsun kabilinden ziyaret etmişti.
Onun ardından 15-16 Kasım’da Antalya’da yapılan G-20 Zirvesinde de Davutoğlu –resmen ev sahibi olmasına karşın- bir ara görünmüş ve o arada yine ikili görüşmelerde bulunmuştu.
AB ile 18 Mart anlaşmasının rotasını yolda giderken uçakta değiştiren, Merkel ve AB yetkilileriyle toplantıya Dışişleri ve AB Bakanı dâhil kimseyi almadan Haziran’da vizesiz seyahat için anlaşmaya varan da yine Davutoğlu olmuştu.
Davutoğlu, daha bir süre önce Erdoğan’ı Beyaz Saray’da ağırlamış olan ABD Başkanı Barack Obama ile de görüşme talebinde bulunmuş, ancak ABD tarafından görüşme için önerildiği kulise sızan 5 Mayıs günü görevi bırakacağını açıklamak zorunda kalmıştı.
Oysa yeni bakanlar kurulunu oluşturmakla görevli yeni başbakan Binali Yıldırım, dünyada ilk defa İstanbul’da toplanan Birleşmiş Milletler İnsani Zirvesi gibi önemli bir uluslararası gelişme için İstanbul’a olmayı düşünmedi bile. Ankara’da kalıp AK Parti MKYK ardından da bakanlar kurulu isimleriyle uğraşmaya yoğunlaştı.
Merkel ve diğer liderler, Türkiye’deki iktidar adresinin neresi olduğu konusunda tereddüde kapılmadılar, adres tekti, adres Erdoğan idi.
Bir gün önce AK Parti kongresine “cumhurla başkanı arasındaki” belirsizliği kaldırmak için bir an önce anayasa değişikliği talebi mesajını veren Erdoğan, bunun uluslararası plandaki ilk uygulamasını da İnsani Zirve sırasında yapmış oldu.
Zirvenin açış konuşmasında, yanında BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun olduğu halde BM sisteminin karar alma ve uygulamadaki ataletini sert sözlerle eleştirdi.
BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin, yani ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’nın veto haklarını kastederek “Dünya beşten büyüktür” sloganını tekrarladı.
Erdoğan sadece bu sloganı tekrarlamakla durumun değişmeyeceğini –her ne kadar demokratik Müslüman kozunu oynasa da- sadece bu yolla Türkiye’nin dünyadaki karar alıcılar kulübüne giremeyeceğini elbette iyi biliyor.
Ama bunu her fırsatta yaparak aslında daha güçsüz devletlerden çok Türkiye’deki seçmene, onların onurunu elinde hem Türk, hem İslam bayrağıyla koruduğunu göstermek istiyor.
Aynı tutum, mesela dünkü görüşmelerinde Merkel’in dokunulmazlıklar ve vize muafiyeti için anti-terör yasası değişikliği eleştirilerine karşı duruşu için de geçerli.
Erdoğan, Merkel ne derse desin, aslında daha çok Almanya’daki kamuoyunun duyması için söylediğini, dokunulmazlıklar, anti-terör yasası, ya da ABD açıklamasında olduğu gibi “Türk demokrasisinin kalitesinde gerileme” gerekçeleriyle mülteci anlaşmasını yakmak istemeyeceğini biliyor. Merkel için şu anda en önemli siyasi riskin, Suriye iç savaşıyla tetiklenen mülteci akınının yeniden başlaması olduğu ortada.
Dolayısıyla Türkiye’de yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, dokunulmazlıklar gibi konularda AB’den gelen eleştirileri, göçmen anlaşması üzerinden karşılıyor.
Benzeri eleştiriler ABD’den geldiğinde ise bu defa IŞİD’e karşı ortak mücadele öne çıkıyor.
Amerikan Merkezi Kuvvetler (CENTCOM) komutanı orgeneral Joseph Votel’in Suriye’nin kuzeyinde PYD kontrolündeki bölgeye 20 Mayıs’ta gitmesinin öncesinde Obama’nın Erdoğan’ı 18 Mayıs akşamı telefonla araması var. Sanki Obama’nın 19 Ekim 2014’de Erdoğan’ı araması ve ertesi gün Kobani’de IŞİD saldırısı altındaki PYD’ye havadan yardıma başlamasını andıran bir trafik… Votel’in bu ziyaret ardından Ankara’da Genelkurmay İkinci Başkanı orgeneral Yaşar Güler ile görüştüğü yolunda bilgi de var.
Tabii bu arada ABD de Türkiye’nin PKK’ya karşı vitesi yükseltmesine destek veriyor. O kadar ki Hava Kuvvetleri Komutanı orgeneral Abidin Ünal F-16’ya pilotluk yapıp Irak hava sahasında Kandil’e bomba yağdırıyor, o konuşmanın ertesinde.
İstanbul’daki İnsani Zirve, evet önemli bir toplantı ama dünya liderlerinden katılımın beklenen düzeyde olmadığı da bir gerçek... Erdoğan’ı ne kadar eleştirse de Merkel bir ölçüde durumu kurtardı.
Ama Erdoğan açısından asıl önemlisi, tam da içeride kimin patron olduğunu, tek iktidar odağı olduğunu herkese gösterdikten sonra, bunu dışarıya da kabul ettirmeye başlaması oldu.
Yeni bir oyun kuruluyor Türkiye’de, süreci birlikte yaşıyoruz.
Paylaş