Paylaş
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na mermi fırlatılması üzerinden üç gün geçtikten sonra bu tepkiyi verdi.
Tabii yine Kılıçdaroğlu’na suçlamalar var, “Bir gün önceki açıklamalar şehir yakınlarını tahrik etmiş olmalı” türünden.
Ama bazı meslektaşlarımızın Muhammed Ali cenazesinden erken dönüşte soruyu“al golü at” der gibi soruşlarına bakıldığında, Cumhurbaşkanının yanıtının yine de bir insaf ölçüsünde kaldığını anlıyorsunuz.
Çünkü demiş ki Erdoğan, “Televizyondaki açıklamaları ben de dinledim. ‘Biz PKK’lı mahkumları da ziyaret ederiz, DHKP-C’li mahkumları da ziyaret ederiz’den kast edilenin cezaevleriyle ilgili (Meclis) İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin ziyareti olduğu iyi belirtilse, ifade yumuşatılmış olurdu.”
Yani Kılıçdaroğlu’nun yanlış anlaşıldığını söylemek, “tamamen provoke edildiğini” söylemek Erdoğan söyleyince kabul görüyor. İyi mi?
Oysa günlerdir Kılıçdaroğlu’nun CNN Türk’te Ahmet Hakanı’ın programında ayrım yapmadan İslamcı, PKK’lı, ya da DHKP-C’li mahkumları ziyaret ettiğini CHP’liler söyleyip duruyor. Ama biz bir avuç gazeteciden başka bunu duyan, duyuran olmuyor.
Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden İslamcı ayrıntısı ve insan hakları ayrıntısı ayıklanıp “Skandal itiraf” tadında birinci sayfalara taşınmadı mı bu çarpıtılmış alıntı ertesi gün hükümet çizgisindeki medyada? O gün PKK tarafından şehit edilmiş iki polisin cenaze töreni vardı Fatih Camii’nde ve olanları biliyoruz.
Ardından olanları da.. AK Parti hükümetine terörle ortak mücadele için çağrı yaparken dahi teröristlerin sırtını sıvazlamakla hem hükümet üyelerince, hem hükümet çizgisindeki medya tarafından suçlanmadı mı CHP ve genel başkanı?
Ama şimdi aynı şeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan söylüyor.
Peki, Erdoğan’ın bunu söylemesi neden üç gün aldı? Bu soruyu soruyorum, çünkü birincisi Cumhurbaşkanının memlekette ne oluyorsa en kısa zamanda öğrenecek imkanları var, ikincisi de aradan geçen bu üç günde gerçekten telafisi imkansız olaylar meydana gelebilirdi.
Çünkü Kılıçdaroğlu “Şehit bizim de şehidimiz, cenazeye katılmam engellenemez” tepkisiyle PKK tarafından şehit edilen bir başka polis memurunun cenazesi için, bu defa milletvekilleri ve gençlik kolları üyeleri ile Edirne’ye gitti. Orada da gerilim çıktı. Bu arada CHP’liler İstanbul’da ve Ankara’da protesto yürüyüşleri yaptılar.
Neticede ana muhalefet liderinin ölümle tehdit anlamına gelen bir harekete maruz kalması, bunun Başbakan Binali Yıldırım ve İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın gözleri önünde gerçekleşmesi, saldırganın CHP’lilerin uyarısıyla gözaltına alınması ve hemen ardından serbest bırakılması söz konusu.
Kılıçdaroğlu’nun Hürriyet’ten Deniz Zeyrek’e “Tutuklanması için ölmem mi gerekiyordu?” yakınması, tıpkı bu mermi fırlatmanın ilk duyulduğu zaman ki gibi, AK Parti içinde de bazı vicdanlara sığmadı, rahatsız etti, bildiğim kadarıyla.
Sorumuz dönelim: Peki, Erdoğan bunu söylemek için neden üç gün bekledi?
İki ihtimal geliyor akla.
Birincisi, CHP’yi şehit cenazelerinden caydırma doğrultusunda yeterli kamuoyu baskısının oluştuğunu görerek, ortalığı sakinleştirmeyi tercih etti.
İkincisi, etrafındaki kraldan fazla kralcılar ülkenin değil, kendilerinin işine geldiği gibi bilgi verdi; kendisinin doğru bilgiye ulaşması gecikti, gecikince de bu açıklamayı yaptı.
Eğer birincisiyse, durum kötü. Çünkü o zaman bütün bunların planlı bir caydırma harekatı olduğunu kabul etmek gerekecek; Cumhurbaşkanının böyle bir plandan haberli olduğuna ihtimal vermek istemeyiz.
Eğer ikincisiyse, durum daha da kötü. Çünkü Erdoğan’ın yürütme yetkilerini daha da artıracak şekilde başkanlık sistemine geçiş istediği günlerde, şahsi geleceğini Erdoğan’ın gözüne daha fazla girmeye bağlayan, bunun için gerçeği eğip bükme alışkanlığındaki birileri Cumhurbaşkanının çevresinde kümelenmiş ve güç kazanıyor demektir.
Eğer durum buysa, Cumhurbaşkanının etrafındaki kraldan çok kralcılardan ne kendisine, ne memlekete fayda gelmeyeceğini görüyor olması beklenir.
Paylaş