Paylaş
MHP zaten 1 Kasım 2015 seçiminden itibaren, seçimde geri düştüğü HDP’lilerin Meclis’ten çıkarılıp yargılanması için bastırıyordu AK Parti hükümetine.
Erdoğan bunu gördü, Sur, Cizre, Silopi örnekleriyle HDP’lilere yüklenmeye başladı.
Teröristlere yardımcı olanlar da terörist sayılırdı, HDP’liler de öyleydi Erdoğan2a göre ve milletvekili dokunulmazlığı zırhının arkasına saklanmalarına izin verilmemeliydi.
***
CHP arada kaldı.
Kemal Kılıçdaroğlu milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyordu, seçim vaatleri arasındaydı, ama onun istediği bu değildi. O daha çok yolsuzluk dosyalarına yoğunlaşmıştı, AK Parti’yi hedef almak isterken, hedefe HDP ve aslında CHP de yerleşmişti.
Toplam 139 milletvekili hakkında bekleyen 682 (yakında sayı artabilir) dosyadan 216’sı terörle ilgili suçlamalar, 201’i da hakaret (ciddi kısmı cumhurbaşkanına hakaret) suçlamalarıydı. Birinci kısmın hemen hepsi HDP, ikinci kısmın çoğu CHP’li vekilleri ilgilendiriyordu.
Üstelik PKK ile mücadele olanca şiddetiyle devam eder, her gün şehit cenazeleri defnedilirken Kılıçdaroğlu “hayır” diyemeyeceğini, bunu da seçmenine anlatamayacağını düşündü.
***
Ama CHP’lilerin hepsi öyle düşünmüyordu.
Ve bir yandan Erdoğan ve AK Parti, diğer yandan HDP, CHP’li vekilleri baskılamayı sürdürüyordu.
Erdoğan ve AK parti CHP’lileri sözünde durmamakla, HDP ise halkoylaması korkusuyla “evet” diyerek demokrasiyi yaralamakla suçluyordu.
Dün oylamalar sürerken şehit cenazesine katılan Kılıçdaroğlu’nun yumurtalı saldırıya uğraması da bunun bir parçası sayılmalı.
***
Neticede dünkü oylamada 133 kişilik CHP grubundan 20 küsur vekilin “evet” oyu verdiği tahmin ediliyor; malum, oylama –kâğıt üzerinde de olsa- kapalı.
Ve o vekillerin oylarıyla dokunulmazlıkların kısmi kaldırılması halkoylamasına gerek kalmadan mümkün olacak.
Oylama ardından Rize’de konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan da CHP’lilerin halkoylamasına gidilse yüzde 70-80 kabul çıkacağını görmeleri yüzünden evet demek zorunda kaldıklarını söyledi.
Bu işin bir boyutu…
***
Bir başka boyutu bu adımın siyasi sonuçlarıdır.
Nasıl 1994’de dört DEP milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp, hapse atılması hiçbir sorunu hafifletmedi, tersine ağırlaştırdıysa, şimdi kızgınlık ve tepkiyle alınan bu kararın de hedeflenen caydırıcılığa yol açacağı hayli kuşkulu.
Diyalog süreci sırasında İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşen HDP heyetinde yer alan Sırrı Süreyya Önder, dün Meclis kürsüsünde, Erdoğan’ın kendisine telefonda Kandil’e gidip gitmediğini sorduğunu öne sürerek, “Artık gerisini de mahkemede anlatırım” tehdidinde bulundu.
PKK ise tehdidi siyasi değil terör eylemleri cinsinden yükseltiyor; yeni başbakan Binali Yıldırım’ın bir de bu zorluğu olacalk.
***
Bu kararın uzun vadede, zaten temsilde adalet sorunu yaşayan Meclis’in sicilinde bir çentik olarak duracağı da görülebiliyor.
Bu kararın dışarıda da yansımaları olacaktır; özellikle de Avrupa Birliği’yle (AB) ilişkilerde.
Nitekim Almanya Başbakanı Angela Merkel, önümüzdeki pazartesi İstanbul’daki BM İnsani Zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapacağı görüşmede bu konuyu da gündeme getireceğini sözcüsü aracılığıyla duyurdu.
Erdoğan da muhtemelen AB’nin terörle mücadeledeki eksiklerini eleştirecek ve asıl değişmesi gerekenin kendileri olduğunu söyleyecektir.
***
Keşke işler bu noktaya hiç gelmeseydi.
Keşke Dolmabahçe masası devrilmese, PKK yeniden terör eylemleriyle diyaloga son vermiş olmasa, keşke bu kadar insan ölmeseydi.
Keşke seçilmiş vekiller PKK’ya yardım suçlamasıyla karşı karşıya kalmasa, şimdi dokunulmazlıkların kaldırılmasını değil, Erdoğan’ın zamanındaki deyimiyle “barış sürecini” başarmayı konuşuyor olsaydık.
Keşke işler bu noktaya hiç gelmeseydi.
Paylaş