Paylaş
Irak ordusunun Kerkük’ü 16 Ekim’de geri alması ve aynı gün ABD Başkanı Donald Trump’ın Irak hükümeti ve Kürt özerk yönetimi arasındaki savaşta “taraf tutmadığını” açıklamasını bir kez daha ortada bırakılmaktan başka türlü okumak mümkün değil çünkü.
Trump’ın bu açıklaması, Irak’ın tek parça olarak kalmasının ABD’nin stratejik çıkarlarına daha uygun olduğunu gösteriyor. Çünkü aksi takdirde sadece Afganistan’da deneyip ağır başarısızlığa uğradıkları “ulus inşası” hayalini bir kez de Irak’tan koparılmış bir Kürdistan’da zorlamakla kalmayacak Amerikalılar. Türkiye ile ipleri iyice gerip, İran’la yeni bir fay hattı oluşturmakla da kalmayacaklar. Aynı zamanda zaten her türlü komplo teorisini üretmekte mahir olan Arap ülkeleri gözünde İsrail’in yüksek çıkarları için bir Arap ülkesinin parçalanmasına izin vermiş damgasını da yiyecekler.
Irak ordusunun 16 Ekim’de Kerkük’e girişi, Irak özerk yönetiminin başındaki Mesud Barzani’nin tek taraflı aldığı 25 Eylül bağımsızlık referandumu kararında, sadece Türkiye ve İran değil, hemen herkesin itirazına karşın ısrarının sonuçlarından biridir.
Üstelik Kerkük 2005 Anayasasına göre zaten Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) sınırları dışındaydı. IŞİD’in 10 Haziran 2014’de Musul’u (ve bütün kuzeyi bırakıp kaçan Irak ordusu sayesinde) işgalinden hemen sonra KBY peşmergeleri de Kerkük’ü işgal etmişti.
Barzani 2003’teki Amerikan işgalinin yerli işbirlikçisi olmanın ve 2013’ten itibaren de IŞİD’e karşı savaşıyor olmanın mükâfatının “bu defa” Amerikalılar tarafından bağımsızlığının desteklenmesi olarak verileceğini umuyordu. Londra, Berlin ve Paris’te ama özellikle de Washington’da bazı siyasetçiler, düşünce kuruluşu üstatları zaten “bu defa” yarı yolda, ortada bırakılmayacaklarını söylemiyor muydu?
Oysa 3 Ekim’de tedavi gördüğü Almanya’da vefat eden Celal Talabani, 2003’teki işbirliğinin mükâfatını zaten 2005’te Anayasal özerklik ve Bağdat yönetiminde güçlü temsil garantisi ile aldıklarını ve Amerikalılar sayesinde alıp alınabileceğin de zaten bu olduğunu bilecek kadar gerçekçiydi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül2ün 2009’daki Bağdat ziyaretinde Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Talabani, bunun bilinciyle Kerkük için özel bir statü önermişti. Çünkü Kerkük etnik ve dinsel çeşitlilik bakımından Irak’ın modeli gibiydi.
Talabani’nin Gül’e önerdiği model, Kerkük’e özerk bir yapı ve şehir meclisinde 32-32-32 modeliydi. Yani Araplar, Kürtler ve Türkmenler yüzde 32 oranında temsil edilecek, geri kalan yüzde 4 ise gayrı-Müslim azınlıklara tahsis edilecekti. Gül bu modele peşinen itiraz etmedi, hatta tartışılabilir buluyordu. Ancak 2010’da Arap Baharı, 2011’de Suriye iç savaşı patladı, 2012’de Talabani hastalandı ve o model hayat bulamadı.
Barzani ise Talabani gibi Kerkük’ün insan zenginliğini kabule yanaşmıyor, “Kerkük Kürdistan’ın Kalbidir”, hatta daha ileri giderek “Kerkük Kürdistan’ın Kudüs’üdür” gibi hamasi sloganlarla Amerika desteği umarak bağımsızlık hedefine koşmaya çalıştı.
Burada bir başka etken de gözetmedi değil.
ABD kendi askerlerini artık Orta Doğu çöllerinde öldürtmek istemediği için lejyoner ararken PKK’yı bulmuştu. ABD’nin 2014 Kobani’den bu yana PKK’nın Suriye kolu PYD-YPG ile kurduğu ilişkide Barzani kendi hedefi için kullanılabilecek bir fırsat gördü. PKK’nın karargâhı zaten özerk Kürt bölgesindeki Kandil dağlarındaydı. Evet, PKK siyasi rakibiydi ve örneğin Sincar’a yerleşmesi Barzani’yi çok rahatsız ediyordu.
Ama Barzani, konu bağımsız Kürdistan olunca PKK’nın ihtilafı bir yana atıp bu uğurda savaşmak isteyeceğini de biliyordu. Nitekim bu hesapta yanılmadı. PKK zaten IŞİD’in bitmekte olduğu Rakka ve Sincar’dan Kerkük’e güç kaydırdı ve İran yanlısı Haşdi Şaabi milisleri ve Irak ordusuna karşı silaha sarıldı. Hatta Irak Başbakanı Haydar Abadi, Başbakan Binali Yıldırım’ın Bağdat ziyaretinin ertelendiğinin açıklandığı gün PKK’nın Kerkük’teki varlık nedenini Barzani’nin kendisine savaş ilanı saydığını açıkladı.
Barzani’nin hesaplarını bozan gelişmeler böyle başladı.
Bir yandan ABD’den gelmeye başlayan cesaret kırıcı demeçler, diğer yandan Kerkük kapısına 350 tankla dayanan Abadi ve Ankara ve Tahran’dan ona verilen açık destek PKK saflarını dağıtmadı ama peşmergeleri darmadağın etti. Kerkük’te Irak ordusunu n karşısında neredeyse tamamıyla bölgeye ve şehre yabancı PKK militanları kaldı. Irak ordusu da bir günde şehri geri aldı.
ABD’den bağımsız Kürt devletine destek bekleyen Barzani, masasında Trump’ın “Senden yana olmayacağım” anlamına da gelen “Taraf olmayacağız” açıklamasını buldu.
Kerkük’ten dün gece gelen son haber, Barzani tarafından açılışı yapılan meçhul peşmerge heykelinin ateşe verilmesi oldu.
Peki, Barzani’nin başına gelen bu kim bilir kaçıncı hüsran, PKK’ya bir ders olur mu?
PKK Suriye’de IŞİD’e karşı Amerika’yla omuz omuza çarpışmasının mükâfatını ileride bağımsızlığın çekirdeği olacak bir özerklikle almayı umuyor, planlarını bunun üzerine kuruyor mu?
Hem evet, hem hayır…
Hayır, çünkü PKK inanmak istediğine inanıyor. Ayrıca IŞİD’le savaşmak için ABD’den gelişmiş silahlar ve NATO standardında düzenli ordu ve özel harp eğitimi aldı; eğitmenler yetiştirdi. Bildiğimiz PKK ne o silahları vermeye gönüllü olur, ne de Amerika IŞİD’i yenme hedefini gerçekleştirdikten sonra bir de dönüp PKK’lılardan silah toplamakla filan uğraşır.
Evet, çünkü PKK’nın Amerika’dan bağımsız bir stratejisi var ve ABD onu kullanırken o da ABD’yi kullanıyor. Ayrıca PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın 1998’de Türkiye’nin baskısı ve Mısır ile İran’ın yardımıyla çıkarılana dek Suriye himayesinde yaşadığını unutmayalım. PKK’lılar, her ne kadar şu anda Amerika hesabına savaşıyorsa da, Suriye’de işlerin Rusya onayı olmadan yürümeyeceğini bilecek kadar bölge siyasetini biliyor. Dolayısıyla PKK’nın saf değiştirip Rusya ve Suriye ile bir özerklik hesabına girmesi sürpriz olmamalı.
Ama bu yalnızca bir varsayım.
Şu anda görünen, Barzani’nin ağır bir hesap hatasıyla, yine Amerikalılar üzerinden almak istediği bir bağımsızlık girişiminin daha hüsranla sonuçlanmak üzere olduğu. Kim bilir kaçıncı defa…
Paylaş