Paylaş
Böyle bir ayrıma neden gerek duyulduğu, ölçülerin ne olduğu, nasıl seçildiği üzerine aydınlatıcı bilgiler verdi, birazdan okuyacaksınız. Ama bu arada bir başka gerçek de ortaya çıktı ki, bazı değerler laf kalabalığıyla örtülemiyor, güç dayatarak aşındırılamıyor. Galileo’nun Engizisyon karşısında dünyanın dönmediğini söylemek zorunda kaldığı dönemler geçiyor, dünya dönmeye devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 26 Eylül’de 10 üniversiteyi “Araştırma Üniversitesi” ilan etmesi çoğu kişi için sürpriz oldu ama meğer üniversite camiasında epeydir konuşuluyormuş.
YÖK Başkanı Yekta Saraç, bu konuda yaptığımız sohbette, çalışmanın 1,5 yıl kadar önce başladığını ve 58 üniversitenin bu kategoride yer almak için başvurduğunu söyledi.
Eleme süreci için önce bir kurul oluşturulmuş, sonra da eleme ilkeleri belirlenmiş.
Seçici Kurul, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, TÜBİTAK, Kalite Kurulu, Devlet ve Vakıf üniversitesi temsilcilerinden oluşturulmuş.
Bu kurulun ilk elemeyi yaparken ölçütleri şunlar olmuş:
- Bilimsel Atıf Endeksli (SCI) yayın sayısı,
- Uluslararası işbirliği ile yapılan SCI yayın sayısı,
- Bilimsel yayın puanı,
- [Yayınlara yapılan] Atıf sayısı
- Proje sayısı ve proje bütçesi,
- Uluslararası işbirliği ile gerçekleşen fon bütçesi,
- Doktora mezun sayısı,
- Patent sayısı,
- TÜBA ve TÜBİTAK ödüllü öğretim üyesi sayısı,
- TÜBİTAK destekli Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) bulunup bulunmadığı,
- YÖK 100/2000 Doktora Burs Programına katılıp katılmadığı
Bu ölçütlere göre 58 başvurucu üniversite sayısı 25’e indirilmiş.
İkinci aşamada yalnızca bu 25 üniversitenin rektörleri ile mülakata alınmakla kalmamış, şu nitelikler araştırılmış:
- Türkiye’nin önceliklerinin dâhil edildiği uluslararası referans çalışmalar,
- Üniversitenin mevcut durumu ve gelecek planlaması,
- Üniversitenin Ar-Ge (araştırma-geliştirme) stratejisi ve yönetişimi,
- Liderlik boyutu.
Buna göre belirlenen 10 asıl 5 yedek Araştırma üniversitesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından alfabetik sırayla şöyle açıklandı:
Ankara Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Gebze teknik Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi.
Beş yedek üniversite ise, yine alfabetik sırayla Çukurova Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi.
YÖK Başkanı Saraç, her yıl yapacak değerlendirmelerle bazı üniversitelerin ilk 10’dan düşebileceğini, yerini öncelikle yedek 5 olmak üzere diğerlerinin alabileceği yarışmacı bir ortam amaçladıklarını söylüyor. Şimdi oluşturulacak bir fon havuzundan ayrılacak bütçelerle bu Araştırma Üniversitelerinin bilimsel proje yarışına girmesi sağlanacak, bu amaçla beyin göçünün geri döndürülmesi dâhil, yurt dışından öğretim üyesi getirme süreçleri kolaylaştırılacak.
“Bunlar Türkiye’nin vitrine çıkan üniversiteleri” diye izah ediyor Saraç; “Uluslararası üniversite kavramını getirmek istiyoruz ve ihtisaslaşma kavramını. Nasıl başarılı öğrenciler ilan ediyorsa, başarılı üniversiteleri de söylememiz lazım. Bütün üniversiteleri aynı potaya koyduğumuzda vasatta kaybolma tehlikesi ortaya çıkıyor. Bu sistemi Almanya, Japonya, Güney Kore ve Rusya’daki benzer sistemleri inceleyerek getirdik. Böylece diğer üniversitelere de yakalamak isteyecekleri bir hedef göstermiş oluyoruz.”
Özetle sistem her ile bir kara tahta bir tebeşir ve o ilde bile yaşamayıp ders için gelip giden hocalarla nitelikli üniversite eğitimi vermenin mümkün olmadığını sonunda kabul etmiş görünüyor. Bakalım bu kalıcı olacak mı? Saraç “Olmalı, olacağına inanıyorum” diyor.
Saraç’a bu ilk on üniversitenin kendi içinde bir sıralaması olup olmadığını da sordum.
Evet varmış. “Bir ile 10 arasında projeler açısından da fark olması lazım” diye açıkladı Saraç.
Peki, o zaman neden bu sıralamaya göre değil de, alfabetik sıraya göre açıklandı üniversiteler? Sıralama listesi neden gizli tutuluyor?
YÖK Başkanı, “Zaten Araştırma Üniversitesi seçimiyle algı olarak cesur bir girişimde bulunduk” diye bir açıklama getirdi ama pek ikna olmadığımı kendisine de söyledim.
Örneğin alfabetik sıraya göre ODTÜ en sona geliyordu ama o 11 ölçüt içinde ilk sırayı alması en muhtemel okulun ODTÜ olduğunu çoğu kişi tahmin edebiliyordu; doğru, ya da yanlış, o liste gizli tutuldukça da bu tür algılar dillendirilecek ki bu başka üniversiteler için de geçerli.
Nitekim aynı gün YÖK dört üniversiteye “Üstün Başarı Ödülü” verdi ve o da alfabetik sırayla, yine ODTÜ sonuncu sırada anılarak açıklandı.
Ancak verilen ödüllerin niteliği sayıldıkça tablo değişmeye başladı.
Anadolu Üniversitesi, dezavantajlı ve engelli gruplara yönelik çalışmaları nedeniyle “Topluma Hizmet” ödülü almıştı. Gaziosmanpaşa Üniversitesi ‘Başçiftlik Beyazı’ patatesi geliştirerek “Yerel Kalkınmaya Katkı” ödülüne layık görülmüştü. İstanbul Üniversitesine ise THY ile işbirliği içinde ikinci pilot adaylarının psikolojik değerlendirmesine yaptığı katkılardan dolayı “Üniversite Sanayi İşbirliği” ödülü verilmişti.
Bunların hepsi önemli ve kuşkusuz alkışlanması gereken çabalar, tebrik etmek gerekiyor.
ODTÜ ise birkaç alandaki başarısından dolayı “Uluslararası İş Birliği Ödülü” almıştı. Hangi alanlar mı? Şunlar: Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) ile gerçekleştirdiği işbirliğinin Türkiye için ilk olması; bunun dünyadaki diğer örnekler arasında yenilikçi nitelik taşıması; Türkiye’nin uzay endüstrisinde ilerlemesi için katkı sağlaması ve bu alanda genç insan kaynağının eğitilerek nitelikli personel yetiştirilmesine katkı sağlaması. (Malum, Türkiye’nin Göktürk uyduları da ODTÜ katkısıyla işliyor.)
Tablo yoruma pek yer bırakmıyor aslında.
Bu yazıyı bitirirken bir arkadaşım Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Twitter’daki bir mesajını iletti bana, her halde benim pek izlemediğimi düşünerek.
Gökçek, bu defa da Maliye Bakanı Naci Ağbal ile Cumhurbaşkanı Ekonomi Baş Danışmanı Cemil Ertem arasındaki vergi tartışmasına, aslında muhalefetin nedendir bilmem yeterince girmediği vergi tartışmasına girmişti. “Savunma giderleri için MTV’ye %40 zam yapıldı. Muhalefet ortalığı yıktı. Arkadaş yapacağın fedakârlık günlük bir tek sigara parası. İşte hesap” deyip bir hesap da çıkarıyordu.
Bunu okuyunca benim de aklıma Melih Gökçek’in işbaşına geldiği günden beri nedense Türkiye’nin örnek bilim kurumlarından ODTÜ ile uğraşıyor olması geldi; şimdilerde ODTÜ’nün kenarından, altından yol geçirmiş olmayı kendi zaferi sayıyor. Oysa yolu alttan geçirmek de ODTÜ’nün projesi; Gökçek ODTÜ’nün içinden geçirmek istiyordu, ODTÜ’lüler istemedi, olmadı.
Daha birkaç yıl önce öğrenci protestosuna kızıp ODTÜ’ye “Yetiştirdiğiniz öğrenciler buysa, Türkiye batmıştır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan da, neticede ODTÜ’nün bilim ve teknoloji üretiminde Türkiye’ye yaptığı önemli katkının hakkını vermiş bulunuyor artık; çünkü ölçüler ortada.
Gökçek artık ODTÜ ile uğraşmayı bırakıp Ankara’nın belediye işlerine daha çok zaman ayırsa daha iyi olmaz mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan Gökçek’i 2019 seçimlerinde yeniden Ankara adayı olmasına izin verecek mi, yoksa iddialar doğruysa bir tenzil terfisi mi alacak, milletvekili mi yapılacak, ya da emekliye mi ayrılacak? Bunlar AK Parti’nin iç işi, göreceğiz yakında.
Ama ben YÖK Başkanı Saraç ile konuşurken önemli bir gerçeği bir kez daha anladım.
Siz doğru bildiğiniz işi, doğru şekilde yaptığınız müddetçe kıymetiniz er ya da geç anlaşılır.
ODTÜ doğru bildiği işi, bilim ve teknoloji üretimini, doğru bildiği şekilde yaptığı için ayakta.
Melih Gökçek işbaşına gelmeden önce de ayaktaydı, Gökçek gittikten sonra da ayakta kalacak.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş