Paylaş
Baltık Başkentleri’ne uzandığım geçtiğimiz hafta hayatımın en ilginç ve kayda değer zamanlarını yaşadım desem yeridir. Yıllar önce bir kış günü gidip görme fırsatı bulduğum İsveç’in başkenti Stockholm bu eşsiz seyahatteki ilk durağımdı. 13.yüzyıldan bu yana İskandinavya’nın siyaset, ekonomi ve kültür merkezi burası. Gerçi Kopenhag da ‘bu yarışta ben de varım’ diyor ama Stockholm’ün yeri başka. İsveç kafasını her zaman çok sevmiş ve kendime yakın bulmuşumdur.
Tatilbudur.com’un organize ettiği “Ünlülerle Geziyorum” Turu’nun başını bu kez çok değerli gezgin kardeşim Serkan Ercan çekti. Kendisini ekranlardan ve elbette ki İZ TV’de yaptığı o şahane seyahat programlardan biliyoruz. Baltıklar’ı böylesi süper bir organizasyonla gezince çok daha net ve anlaşılır bir şekilde kafaya oturtabiliyor insan. Bu arada tüm bu turu Costa Magica Cruise gemisiyle yaptık ki, sekiz gün boyunca bu gemi yuvamız oldu adeta.
Sade bir zarafet desem yeridir
Özellikle Cruise’la kentten ayrılış sırasına Malaren Gölü’nün Baltık Denizi ile birleştiği kanalda ilerlerken yüzlerce adacık arasından geçiyorsunuz ya; işte o bir-iki saat yaşamınızın en estetik yapılarını ve muhteşem doğasını görme fırsatını da yakalıyorsunuz. Stockholm Takım adaları olarak bilinen 14 ada üzerine kurulu kentte insanların şartlar ve durumlar ne olursa olsun kendine bakan, o saygılı halleri, kılık kıyafetlerine gösterdikleri özeni, kentlerinin düzeni, minimalistliği beni yine benden aldı. Hava bu kez muhteşemdi. Bol bol yürüme, tanıma, anlama fırsatı buldum ki beni yine sükut-u hayale uğratmadı Stockholm. Sanırım bugünler gitmek için ideal. Ha bu arada gecenin 12 ‘lerinde kararan havalara ve sabahın 3’ünde şafağın sökmesine de alışınca çok daha güzel oluyor. Bu arada Stocholm Sendromu vakasının ortaya çıktığı banka şubesi hali hazırda son derece lüks bir otel olmuş onu da belirtelim.
Tallinn’de her yer sarı ve beyaz
Tallinn bu gezimde gördüğüm en küçük başkentti. Tarihle modernizmin birleştiği bir kent Tallinn ve pek tabii ki turist akınına uğruyor. Özellikle 5-6 tane cruise gemizi yanaştığında şehirde herkesin yüzü gülüyor. Nüfus birdenbire artıyor, satışlar rekor kırdıkça kırıyor. Bir dönem gözümüzün bebeği İstanbul’da böyleydi. Cruise turizmiyle esnafımızın yüzünde gülücükler bir yana kahkahalar eksik olmazdı. Maalesef o günler şimdi uzakta. Seyahat acentaları ayaklarını kestiler İstanbul’dan, Kuşadası’ndan. Umarız ki yakın zamanda yeniden o güzel günler gelecektir. Neyse efendim. Tallinn Estonya’nın başkenti malumunuz üzere. En iyi korunmuş Ortaçağ kenti de diyebilirim. Zira UNESCO kentin tarihi her bir karesini “Dünya Mirası” olarak kabul etmiş. Daha ne olsun. Rus etkisini elbette fazlasıyla görüyoruz şehirde ve insanlarda. Bu güzel memleketin tarihte istilalar sebebiyle ve hatta dönemin Rus Generalleri nedeniyle çok acılar çektiğini de belirteyim tabii.
Finlandiya’nın o meşhur eğitim sistemi
Helsinki’ye İsveç mi desem, Finlandiya mı desem pek anlayamadım zira bol bol İsveç bayrağı da dalganıyordu kentte. Zaten kurucuları İsveçliler olmuş. Resmi dil olarak İsveçce de konuşulmakta. Baktığınız da ne insanında, ne yapılarının karakteristiğinde ayrılan bir taraf da bulunmuyor. Eğitim sistemleri malum dünyanın dilinde bir destan adeta. Avrupa Ülkeleri’nin dahi bu sistemi yakalamaları konusunda yılların geçmesi gerekiyormuş. Şahane değil mi! Öğretmenler atanamamak bir yana inanılmaz değer görüyor burada. Herhalde en yüksek ücreti alan kamu görevlisi pek kıymetli öğretmenler. Sadece eğitim vermiyorlar hafta da dört saat de kendilerini geliştirici ve güncelleştirici seminerlere, kurslara, konferanslara gitmek zorundalar. Darısı sadece bizim değil, ülkelerin başına desem yeridir.
Kopenhag basit, sade, işvelsel
Tatilbudur.com’la Kopenhag’a vardığımızda Dünya Kupası karşılaşması vardı ama Dan’lar pek oralı değildi. Başarılara alışınca demek ki başlangıç maçları pek önemsenmiyor. Kanal boyunca değişen Kopenhag’tan izleri de görüyoruz aslında. Tarih yine yerli yerinde duruyor elbette. Tivoli Bahçeleri yina aynı görkeminde ve eğlencesinde elbette. İskandinavya kafası dediğim gibi bir başka.
Yere sağlam basan, yüksekliği en fazla 5-6 katlı ofisler, tasarım yapılar ve pek tabii ki işlevselliğe önem veren duruşlar, dokunuşlar. Sanırım bu coğrafyaları bu şekilde tanımlamak en doğrusu. Şatafata kaçmayan, israfa yer olmayan, görgüsüzlüğün adının bile geçmediği güzeller güzeli İskandinav Dünyası’na çok yakın, baltıkların gözdesi, rusya’nın Avrupa’ya açılan büyüleyici kapısı. Hayal kent St. Petesburg’a apayrı bir yer ayıracağım diğer yazıda. Çünkü Petersburg çok ama çok başka bir alem.
Paylaş