Paylaş
Son 175 yılda Avrupalılaşma yolundaki hedeflerimizi anlatan üç önemli belge yayınladık. Birincisinin tarihi 1826 idi, adına bazen ‘‘Tanzimat Fermanı’’, bazen de ‘‘Birinci Tanzimat’’ dendi. İkincisi 1856'da yayınlandı, tarihlere ‘‘Islahat Fermanı’’, yahut ‘‘İkinci Tanzimat’’ olarak geçti. Sonuncusunu açıklamak ise, bu hafta Mesut Yılmaz'a kısmet oldu. Biz, bu fermanların ilk ikisindeki vaadlerimizi yüzümüze-gözümüze bulaştırmıştık. Avrupa'nın bu ‘Üçüncü Tanzimat Fermanı''ndan sonra bizi arasına alıp almayacağını ise birkaç sene içinde hep beraber göreceğiz...
Hükümet, uzun zamandır beklenen ulusal programı nihayet açıkladı. Artık Avrupalılaşma yolumuzun rotasını resmen çizmiş bulunuyoruz.
Ulusal programı okuyunca, kendi kendime ‘‘Böylelikle Tanzimatları da üçlemiş olduk!’’ diye düşündüm. Zira, son 175 senede Avrupalılaşma yolundaki hedeflerimizi anlatan ve adına ‘‘Tanzimat Fermanı’’ denilen böyle iki önemli belge daha yayınlamıştık ve bu haftaki ‘‘Ulusal Program’’la bu sayı üçe çıkıyordu.
İlk belgenin tarihi 1826 idi, tahtta Sultan Abdülmecid vardı, belgenin adına bazen ‘‘Tanzimat Fermanı’’, bazen de ‘‘Birinci Tanzimat’’ dendi. İkinci belge yine Abdülmecid'in zamanında, 1856'da yayınlandı, tarihlere hem ‘‘Islahat Fermanı’’ hem ‘‘İkinci Tanzimat’’ olarak geçti.Ama bu fermanlardaki vaadlerimizi 175 sene boyunca her nedense bir türlü beceremedik, hatta yüzümüze-gözümüze bulaştırdık ve dolayısıyla bir türlü Avrupalılaşamadık. Tanzimatların üçüncüsünü açıklamak da, şimdi Mesut Yılmaz'a kısmet oldu.
Yandaki kutuda, bu ‘‘Üçüncü Tanzimat’’la daha önceki diğer Tanzimat fermanlarının bazı maddeleri arasındaki benzerlikler yeralıyor. Okuyun ve son iki asırda dönüp dolaşıp herkese hep aynı vaadlerde bulunmamıza rağmen bu vaadlerin hiçbirini hiçbir zaman yerine getirmememizin sırrını bulmaya çalışın.
175 senedir hep aynı program
İŞKENCE
1839, BİRİNCİ TANZİMAT:
Cezalar, şahsidir. Suçlular çıkartılacak kanunlara göre yargılanacak, hiçbir şekilde işkenceye uğramayacak, suçlarından dolayı várisleri yahut yakınları herhangi bir ceza görmeyecek, várislerin malları müsadere edilmeyecektir.
1856, İKİNCİ TANZİMAT:
İşkence yapmak, fiziksel ceza vermek, eziyet etmek ve işkence benzeri uygulamalarda bulunmak yasaktır. Bu yasağa rağmen işkence yapanlar veya yaptıran memurlar, ceza kanununa konacak yeni maddelere göre şiddetle cezalandırılacaklardır.
2001, ÜÇÜNCÜ TANZİMAT:
Türk Hükümeti, işkenceyle mücadele konusunda kararlıdır. Bunun için, eğitimden başlayarak işkence olaylarının aydınlatılması ve sorumlularının cezalandırılmasına dek uzanan yasal ve idari önlemleri güçlendirmiştir.
DİN ÖZGÜRLÜĞÜ
1839, BİRİNCİ TANZİMAT:
Müslümanlarla diğer dinlerden olanlar kanun karşısında eşit sayılacak, bunlara herhangi bir ayırım uygulanmayacaktır.
1856, İKİNCİ TANZİMAT:
Gayrımüslimlerin yaşadığı yerlerde ayinlerini açık bir şekilde icra etmelerine izin verilecektir. Gayrımüslim cemaatlere sağlanmış olan ayrıcalıklar devam edecek, küçük ve büyük mezhep farkı gözetilmeden bütün mezhepler din serbestliğinden eşit olarak yararlanacaklardır.
2001, ÜÇÜNCÜ TANZİMAT:
Ülkemizde yaşayan ve Türk vatandaşı olmayan gayrımüslim kişilerin mensup oldukları dinin vecibelerini yerine getirmelerinde ve kendileriyle ilgili diğer uygulamalarda gerekli pratik kolaylıkların, kamu düzeninin korunmasına ilişkin mevzuat çerçevesinde geliştirilmesini sağlayacak tedbirlerin alınması ...öngörülmektedir.
CEZAEVLERİ VE İDAM
1839, BİRİNCİ TANZİMAT:
Hiçkimse hakkında mahkemeye çıkartılmadan gizli veya açık bir şekilde idam cezası tatbik edilmeyecek, davalar herkese açık biçimde görülecek ve bunun için bir ceza kanunu hazırlanacaktır.
1856, İKİNCİ TANZİMAT:
Cezaevleri insanlıkla ve adaletle uyum sağlayacak şekilde ıslah edileceklerdir. Bu konudaki kanun ve nizamnameler çok yakında çıkartılacaktır.
2001, ÜÇÜNCÜ TANZİMAT:
Türk Hükümeti, cezaevlerindeki olumsuzlukların giderilmesi hususunda kararlıdır ve bu yönde yoğun çaba içindedir. ...Türk Ceza Hukuku'ndan ölüm cezasının kaldırılması hususu, şekil ve kapsamı itibarıyla TBMM tarafından orta vadede ele alınacaktır.
TEMEL ÖZGÜRLÜKLER
1839, BİRİNCİ TANZİMAT:
Can, ırz, namus ve mal konularında tarafımızdan herkese tam bir emniyet verilmiştir. İster álimlerden, isterse de bakanlardan olsun, herhangi bir kişi kabahat yapıp suç işlediği takdirde rütbelerine, hatırlarına ve gönüllerine bakılmayarak cezalandırılacaktır.
1856, İKİNCİ TANZİMAT:
Hükümet üyeleri toplantılarda sözlerini serbestçe söyleyebilecekler ve sözlerinden dolayı padişah veya bir başka kişi tarafından asla bir sıkıntıya uğratılmayacaklardır.
2001, ÜÇÜNCÜ TANZİMAT:
İfade özgürlüğünün geliştirilmesine yönelik anayasal ve yasal güvencelerin güçlendirilmesi amacıyla kısa vadede ...çalışmalar yapılması hedeflenmektedir.
O, sayemde tarihe geçti, ben de sayesinde Economist’e girdim
Yazdıklarımı okuyan herkes tarihçi olduğumu zannediyor ama, tarih benim için sadece bir meraktır, asıl mesleğim ve ihtisasım iktisattır, yani yüksek tahsilim ekonomi üzerinedir ve dolayısıyla bendeniz resmen ‘‘ekonomist’’ sayılırım.
Her ekonomistin gönlünde, Londra'da çıkan ve ekonomi konusunda dünyanın önde gelen dergisi olan ‘‘The Economist’’te kendisinden ve görüşlerinden söz ettirebilmek yatar. Bendeniz, bu şerefe ekonomi tahsilimi tamamlamamdan neredeyse çeyrek asır sonra, ancak bu hafta nail olabildim; ‘‘The Economist’’, sayfalarında değerli görüşlerime yer verdi.
Ama bu yer veriş her nedense ekonomik değil, tarihi görüşlerim sayesinde oldu: ‘‘The Economist’’, son sayısında Kemal Derviş hakkında yayınladığı ‘‘Yeni Adam, Yeni Umut (mu?)’’ başlıklı yorumun sonunda, önceki hafta bu sayfada çıkan yazımdan alıntılar yaptı; daha doğrusu, Derviş'in büyük büyük dedesi Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın cellád satırıyla can verip kellesinin bal torbasına konmasıyla ilgili yazdıklarımı aktardı.
Bu, benim için sadece bir başlangıç... ‘‘The Economist’’in günün birinde ekonomi konusundaki seçkin fikirlerime de yer vereceğine inanıyor ve o ánı sabırla bekliyorum!..
ZAPTİYE
500 yıllık saraya şeriat makyajı tutmaz
Topkapı Sarayı üzerinde birkaç seneden beri hiç durmadan oynanan bir oyunun yeni versiyonu sahneye kondu ve bir TV kanalında sahteliği kanıtlanmış düzmece belgelerle saray yönetimine saatler boyunca iftiralar yağdırıldı. Bu oyunları sahneleyenler şurasını unutmasınlar: Saraya yapmayı hayal ettikleri bir ‘‘İslami makyaj’’a bu memlekette hiç kimse izin vermez.
Gazeteciliğe yeni başladığımız gençlik yıllarımızda, Topkapı Sarayı'nı çok önemli bir haber kaynağı gibi görürdük. Hayalimizde hep ‘‘Sarayın filanca seksiyonu az daha soyuluyordu’’ yahut ‘‘Falanca salonda teşhir edilen eşyayı alıp yerine meğer sahtesini koymuşlar’’ gibisinden bir haber yapabilmek vardı.
Şimdi o günleri düşündükçe, böyle hayallerin gerisinde hem gençlikten hem de mesleki cehaletten gelme bir hırsın yattığını farkeder gibiyim.
Ama bir TV kanalında geçen perşembe gecesi yayınlanan sarayla ilgili bir programı seyredince, koskoca adamların da hálá aynı ham hayallerin peşinde olduklarını görüp dehşete düştüm.
KİN KUSAN BİR MARANGOZ
Program sadece ve sadece karalama üstüne kuruluydu ve hedefte sarayın müdiresi Dr. Filiz Çağman vardı. Müze yönetimini karayabilmek için TV'ler arasında koşuşmakla tanınan ve ‘‘Topkapı Sarayı'nın her sırrına vákıf olduğunu’’ iddia eden eski bir marangoz saraya kin kusuyor, programın sunucusu çanak sorularla ‘‘gerçeği ortaya çıkarttığını’’ zannederken tarihten, sanattan ve kültürden ne kadar bîhaber bulunduğunu gösteriyordu.
TV'den Dr. Çağman'a ve saray yönetimine gıyaplarında iki saat boyunca hakaretler yağdırıldı, aklın alamayacağı acemilikteki hayali belgeler vasıtasıyla binbir iddia ortaya atıldı, şantiyeler bile 'çöplük' olarak gösterildi, yaşayanlar yetmeyince sarayın şimdi hayatta olmayan görevlileri bile suçlandı, programa telefonla katılıp doğruları anlatan Müzeler Genel Müdürü Dr. Alpay Pasinli'nin hattı kesildi, böyle binbir türlü iş edildi ve arada Türkiye'nin en seçkin sanat tarihçilerinden olan Prof. Nurhan Atasoy'la Harvard Üniversitesi'nden Prof. Gülru Neciboğlu da töhmet altında bırakıldılar. Ben bu derece cür'etkár ama ölçüde cehaletle málûl bir programı ilk defa seyrettim.
Ve bütün bu işler ‘‘haktan yana’’ olduğunu iddia eden ‘‘dini bütün’’ bir TV kanalında yapılıyor, işin daha da acı olan tarafı, programa katılan eski bir müze müdürü sus-pus olmuş vaziyette orada oturuyor ve kırk yıllık meslekdaşlarını savunmaya cesaret edemiyordu.
HİÇ HEVESLENMEYİN!
Şimdilik, küçük bir hatırlatma yapayım: Birkaç seneden beri Topkapı Sarayı'nın üzerinde garip bir oyun oynanıyor: Birileri her nedense böyle ‘‘dini bütün’’ TV'lerde saray hakkında olmadık iddialarda bulunuyorlar. Son hedefleri ise, Dr. Filiz Çağman. Saygın bir bilimsel kimliğe sahip bulunan ve hayatının 40 senesini saraya vakfetmiş olan bu seçkin idareciyi ‘‘yemeye’’ çalışıyorlar. Ve ben, bütün bunları gördükten sonra, sarayda geçen sene yaşanan Kur'an hırsızlığının da artık bu oyunun parçası olduğuna inanıyorum.
Ama şurasını unutmasınlar: Türkiye'de beş asır boyunca entellektüel hayata merkezlik etmiş olan Topkapı Sarayı'na yapmayı hayal ettikleri ve böylesine karalamalar üstüne kurulu bir ‘‘İslami makyaj’’a bu memlekette hiç kimse izin vermez.
Paylaş