Libya Lideri Muammer Kaddafi yepyeni inciler yumurtladı ve AB'yi Türkiye'nin üyelik talebi konusunda ciddi şekilde uyardı!
Kendi adına açtığı internet sitesinde hemen her konuda yazmaya başlayan Kaddafi, bu defa AB ile ilişkilerimiz hakkında ahkám kesti, Avrupa'ya ‘‘Dikkat edin’’ dedi ve AB üyeliğine kabul edilmemiz halinde olacakları sıraladı: ‘‘Türkler'in asıl niyetleri, Avrupa'yı fethetmek. Hristiyan kadınları cariye yapacak, Avrupa'yı vergiye bağlayacak, idam ve kırbaç cezasını uygulayacak, üstelik Arnavutluk ile Bosna'da İslam devleti kuracaklar.’’
ERBAKAN’IN KOMUTANI FENA ZIRVALADI
Kaddafi’ye göre, AB’ye kabul edilince bunları yapacakmışız
Arnavutluk ile Bosna'da İslam devleti kurulacak
İdam, el kesme ve kırbaç cezaları uygulanacak
Hristiyan kadınlar cariyemiz olacak
Aile planlaması yasaklanacak
Avrupa vergiye bağlanacak
TÜRKİYE'nin Avrupa Birliği'ne girmesi, bir insandan kan grubu farklı bir başka insana organ nakli yapılmasına benziyor. Böyle iki kişi arasında biyolojik bir bağ yoktur; aralarındaki tek ilişki, aynı cadde üzerine dikilmiş iki ayrı apartman arasındaki münasebetten ibarettir!
Avrupa, Türkiye'nin Atatürk'ü kutsayan eski siyasetçileriyle hiçbir problem yaşamıyor. Asıl problem yeni nesil siyasetçilerle ve sonrası ile. Bu nesil, İslam dünyasının önde gelen liderlerinden ve Üsame bin Ladin'den internet vasıtasıyla ders alıyor.
Bugün binlerce Türk, Bin Ladin ile grubunun yahut Molla Ömer'in eğitiminden geçseler ne olur biliyor musunuz? Kaldı ki, böyle bir durum şimdi zaten varolan birşey.
Selçuklular ve onların arkasından gelen Türkler, fetihle várolmuş bir milletti. Anadolu'ya fetihle girdiler. İstanbul'u fethettiler ve yine fetihlerle Avusturya'ya kadar ulaştılar.
İşte, yeni nesil Türk siyasetçileri, Avrupa'yı sadece ve sadece kılıçla fethedilmesi gereken bir ‘‘káfir diyarı’’ olarak görüyorlar. Genişlemek için ‘‘İslam dünyasının truva atı’’ rolünü oynayacaklar. Osmanlılar daha önce Viyana kapılarında durmuşlardı ama Türkler şimdi burada durmak istemiyor ve kendilerine Ukbe ibn Nafi'yi (Hazreti Muhammed'den sonra Kuzey Afrika'yı fetheden İslam komutanı) örnek alıyorlar.
Ukbe, Atlas okyanusu kıyılarına dayandığı zaman okyanusa hitaben 'Eğer senin ötende birilerinin yaşadığını bilsem atımı derhal sürer, oraları da fetheder ve halkı İslam'ı kabule zorlardım!' demişti. Ukbe bin Nafi, o devirlerde okyanusun ötesinde 'Amerika' diye bir kıt'anın varolduğunu bilmiyordu ama Türkler, bugün, okyanus ötesini çok iyi biliyorlar.
Üstelik Türkiye'nin bu yeni yöneticileri, idam cezasının kaldırılmasını da kabul etmiyorlar. Etmiyorlar, zira Allah Kur'an'da bunu emrediyor. Hatta bu kadarla da kalmıyor ve hırsızın elinin kesilmesini, zina edene de yüz kırbaç vurulması gerektiğine inanıyorlar.
Türkiye'de şimdi iktidarı elllerinde tutan ve sokağa da hakim olan yeni radikal İslamcılar, anayasasında İslam şeriatını ve İslam ceza hukukunu kabullenmemiş olan bir Avrupa Birliği'ni asla kabullenmeyecekler. Avrupa Parlamentosu'nda çoğunluğu elde ettikleri takdirde, aile planlamasıyla ilgili her türlü yasayı iptal edecekler; zira, bu gibi yasalar onların inançlarıyla ters düşüyor. Üstelik çok eşli evliliklerle Avrupa'nın Hristiyan kadınlarını kendilerine cariye yapacaklar ve böylelikle Türkiye, nüfusu en kalabalık ülke olabilecek.
İktidara gelen İslamcı Türkler'in Avrupa ile ilgili asıl planları, Arnavutluk'ta ve Bosna'da bir İslam devleti kurmaktan ibaret. Káfir olduğuna inandıkları Avrupa, böylelikle ilk defa İslam Cephesi'nin baskısıyla karşı karşıya kalacak. Türkler, işte o zaman Avrupa'yı Kur'an'ın emrettiği şekilde ya Müslüman olmaya, yahut 'cizye' vermeye (İslam devletlerinde Hristiyanlar'ın ödedikleri vergi) zorlayacaklar.
MEĞER biz neymişiz ve AB'ye girebilmek için neden bu kadar uğraşıyormuşuz!
Avrupalı olma çabalarımızın gerisinde yatan, üstelik bugüne kadar devletin en tepesindekilerin bile haberdar olmadıkları sırları, Hoca'nın komutanı yani Libya Lideri Muammer Kaddafi maddeler halinde sıralayıverdi.
Kaddafi'ye göre, AB'ye girme isteğimizin gerisinde öyle refah ülkesi olmak yahut dünya standardlarına ulaşmak gibisinden arzular değil, Hristiyan kadınları cariye olarak almak ve Avrupa'yı vergiye bağlamak yatıyormuş. Üstelik bu kadarla yetinmeyecek ve idam, el kesme ve kırbaç cezalarını da uygulamaya koyacak, hatta Avrupa'da başka İslam devletleri de kuracakmışız.
Hoca'nın komutanı, bütün bu esrarı, internette kendi adına açtığı bir sitede makale olarak yayınladı. Ben, bu sitenin varlığından Türkiye'de Arap dünyasını en iyi tanıyan gazetecilerden biri olan dostum Sefer Turan vasıtasıyla haberdar oldum.
Yandaki kutuda, bu incilerden bazılarını okuyacaksınız. Hoca'nın komutanının sadece Türkiye ile ilgili değil, diğer konulardaki incilerini ve birbirinden kıymetli diğer görüşlerini okumak, üstüne üstlük bir de eğlenmek isterseniz ve Arapçanız da varsa ‘‘www.algadhafi.org’’ adresine girin. Ama hatırınızda bulunsun, adres her seferinde çıkmıyor, yani sahibi gibi sık sık gidip geliyor...
Adı hava üssüne verilen Afrika fatihi
KADDAFİ tarafından adı Libya'nın en önemli hava üslerinden birine verilen Ukbe bin Nafi, Kuzey Afrika'yı fethedip Müslüman yapan Arap kumandanların en önde geleniydi.
Anne tarafından Mısır fatihi Amr ibnu'l-As'ın yeğeni olan Ukbe,Hazreti Muhammed'in son senelerinde, yani 640'lı yıllarda dünyaya geldi. Tam adı 'Ukbe bin Nafi bin Abdi'l-Kays el Kureyşi el Fıhri' idi. 663 senesinde, daha yirmili yaşlarındayken, Afrika'daki bazı Arap birliklerinin başkumandanı oldu.
Sudan taraflarını ele geçirdi, sonra bugünkü Libya'ya girdi ve önce Gadames'i aldı. İleriki senelerde Tunus'u da tamamen fethedip Kuzey Afrika'daki Berberiler'i Müslüman yaptı ve Bizans kuvvetleriyle de çarpıştı.
Ukbe bin Nafi, zamanla Cebelitarık taraflarına, yani Okyanus sahillerine ulaştı. Denizi gördüğünde atını sürerek okyanusa hitaben söylediği 'Eğer senin ötende birilerinin yaşadığını bilsem atımı derhal sürer, oraları da fethederdim' sözü, bütün İslam dünyasına yayıldı.
Fetihleri daha sonraki senelerde de devam eden Ukbe, aldığı memleketleri gerçek mánáda ele geçirmeden bir ucundan girip diğer taraftan çıkmakla yetiniyordu ve hatası da bu oldu. Daha önce mağlup edip Müslüman yaptığı Berberi kabilelerinden birinin reisi Kusayla ve adamları tarafından 683 senesinde bugün Cezayir'in sınırları içine bulunan Biskra'da pusuya düşürüldü ve yanınki 300 kişiyle beraber öldürüldü.