1952'de genç bir maliye memuruyken Irak'la petrol görüşmelerini tek başına götüren, sonraki yılların politikacısı ve yazarı Cahit Kayra, federasyon görüşmeleri için Türkiye'ye gelecek olan Irak'ın güçlü adamı Bekir Sıdkı Paşa'yı İngilizler'in nasıl öldürttüğünü anlatıyor...Musul'un şık otellerinden birinin lobisinde bundan 61 yıl önce birkaç el silâh patladı. Kanlar içerisinde yere yuvarlanan üç kişi hemen orada can verdiler... Ölenlerden biri Irak'ın o zamanki güçlü adamı, Genelkurmay Başkanı Bekir Sıdkı Paşa'ydı. Hayata yanındaki iki korumasıyla beraber veda etmişti...Irak o yıllarda krallıktı ve tahtta Kral Gazi oturuyordu. Memleket 1932'de İngiliz himayesinden kurtulup bağımsız olmuştu ama British Petroleum şirketinin çıkarmaya başladığı petrolün üretimi her sene artıyor ve arttıkça İngilizler Irak'ta eskisinden de fazla söz sahibi oluyorlardı.Suikastte can veren Bekir Sıdkı Paşa, Arap dünyasının ilk darbecisiydi ve Arap aleminde senelerdir devam eden, bugünlere kadar uzanan askeri ihtilâl geleneğini başlatmıştı. Sadece Irak'ta, 1937 ile 1941 arasında tam yedi ayrı darbe yaşandı.Memleket sonraki günlerde bir keşmekeşin içine girdi. Ayaklanmalarla darbeler birbirini takip etti ama Paşa'nın katilleri bir türlü bulunamadı...Bağdat'ta, önce bir tutuklama furyası yaşandı. İktidarı Bekir Sıdkı'yla beraber paylaşan başbakan Hikmet Süleyman krala istifasını verdi ve bir müddet sonra tutuklandı. Neyle itham edildiği tam belli değildi ama idama mahkûm oldu. Her nedense idam edilmedi, ülkenin kuzeyindeki bir zindana kapatıldı, iki sene sonra affa uğradı ve Bağdat'a döndü...Bekir Sıdkı Paşa'nın arkasından, 1939'da Irak bir başka garip ölümle sarsıldı: Aşırı hız meraklısı Kral Gazi'nin kullandığı otomobilin frenleri boşalmış ve bir ağaca bindiren kral parça parça olmuştu. Hadisenin suikast olduğu ve arkasında İngiliz parmağı bulunduğu söyleniyordu...Gazi'nin yerini daha çocuk yaşta olan oğlu Faysal'ın almasıyla gruplar arasındaki iktidar kavgası daha da kızıştı. Darbeler ve hükümeti devirme teşebbüsleri artık birbirini takip ediyordu. Nihayet 1958'e gelindi ve Bağdat 14 Temmuz'da yüzyılın en kanlı ihtilallerinden birine sahne oldu. Darbeciler Genç kral Faysal'ı, ailesini ve Irak'ın bütün üst düzey yönetimini gece yataklarında parçaladılar. Genelkurmay Başkanı Bekir Sıdkı Paşa'nın öncülük ettiği darbe geleneği artık en kanlı noktasına ulaşmış, Baas Partisi'nin kana dayanan iktidarına ve bugünün Saddam'ına uzanan yol açılmıştı..Irak'taki 60 küsur yıl öncesinin suikastini bugün neden mi gündeme getiriyorum?Cahit Kayra'dan geçenlerde dinlediklerim yüzünden...Bürokratlığı, politikacılığı ve sanatkârlığı bir ömür boyu birarada götürmüş olan Cahit Bey 1952'de genç bir maliye memuruyken Türkiye'nin Irak petrollerindeki hissesi konusunda görevlendirilmiş ve bir müddet Bağdat'ta bulunmuştu. Orada, Bekir Sıdkı Paşa'nın öldürülmesiyle ilgili başka türlü şeyler öğrenmişti...O yıllarda yeniden göze girip kral naipliğine kadar yükselmiş olan eski başbakan Hikmet Süleyman, 1930'lu senelerde Irak'la Türkiye arasında büyük bir yakınlaşma olduğunu anlatmıştı Cahit Bey'e... Ankara'ya defalarca gittiğini, Mustafa Kemal ve İsmet Paşalarla görüştüğünü, Türkiye'yle Irak'ın federasyonu andıran bir biçimde bir araya gelmesinin hazırlıklarını yaptığını hikâye etmişti... Bekir Sıdkı Paşa bütün bu çalışmaları anlaşmayla noktalamak için Ankara yolculuğuna çıkmış ama Musul'da aktarma yapacağı treni beklerken federasyonu engellemeye çalışan İngiltere'nin görevlendirdiği ajanların kurşunlarına hedef olmuştu. İngiltere sonra Kral Gazi'yi de ortadan kaldırıp Irak'ın bütün petrolünü kontrolü altına almıştı...Cahit Bey böyle anlatıyor; zamanın Irak Başbakanı Hikmet Süleyman'ın şimdi İstanbul'da yaşayan oğlu, dostum Muhsin Süleyman Bey ise zarif Türkçesiyle ‘‘Merhum pederimin böyle bir işe kalkışması imkânsız efendim’’ diyor...İşte yakın, hem de çok yakın tarihin derinlemesine incelenmesi gereken bir muamması... Ben, Irak konusunun dünya gündeminin yeniden ilk sırasına tırmandığı şu günlerde 60 küsur yıl öncesinin muammasından bahsedeyim dedim.Cahit Bey'in anlattıklarının gerçekleştiğini, Türkiye'yle petrol devi Irak'ın güçlerini taaa 1937'de birleştirmiş olduklarını hayal edelim...Ortadoğu ne hoş bir manzaraya sahip olurdu!Irak petrolleri dosyası Ankara'da nasıl kaybolduCahit Kayra senelerce bürokrasinin içerisinde bulunmuş, zamanla tepeye çıkmış, milletvekilliği ve bakanlık etmiş, sonra köşesine çekilmiş ama çalışmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Hep çalışır ve ardada kitapar çıkartır...Cahit Bey'in geçen yıl çıkarttığı hatıralarının adı ‘‘1938 Kuşağı’’. Kitapta Türkiye'nin İngiltere'yle 1932'de yaptığı bir anlaşmayla Irak petrollerinin gelirinden 25 yıl boyunca yüzde 10 hisse almasının kararlaştırıldığını anlatırken bu hissenin o zamanki parayla 100 milyon liralık son kısmını niçin tahsil edemediğimizi yazıyor:‘‘1952 gelir tahminlerini hazırlarken bir şey keşfettim. Bizim Irak petrollerinden aldığımız pay birden iki katına çıkmıştı, İnceledik ve böylece ilk kez Irak petrollerinden aldığımız payı öğrendik....Irak petrolleriyle ilgili dosyayı incelemek istedim. O zamanki genel müdür Namık Yolga, öyle bir dosya olmadığını söyledi. ...Elimizde sadece Resmi Gazete'de yayınlanmış bir protokol metni vardı. Resmi Gazete'nin o nüshasını çantama koyup Bağdat'a gittim.O zamanki Bağdat Büyükelçimiz İsmet İnönü'nün sınıf arkadaşı, Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarından ve daha sonra MAH örgütünü kuran Rahmi Apak'tı. Bağdat'a vardığımızın haftasında Apak'la o zamanın kudretli başbakanı Nuri Said Paşa'yı ziyarete gittik. Rahmi Apak, Paşa'yla Harbiye'den arkadaştı. Senli benli konuşuyorlardı.Iraklılar'ın bizden hem protokolü göstermelerini isteyeceklerini bekliyor, hem korkuyordum. Sonradan anlaşıldı ki, bizde Resmi Gazete'de yayınlanmış bir metin vardı ama onlarda o da yoktu.Biz 100 milyon lira istiyorduk. Nuri Said Paşa ‘‘50 milyon ödeyelim. Sanayi Bakanına bu kadarını zorla kabul ettirebildim. Daha fazlasına gücüm yetmez’’ dedi.Sonuçta 50 milyonu alıp dosyayı kapatmayı hükümetimize önerme kararı aldık. Ama Ankara 100 milyonu almakta kararlıydı. ...1958'de Irak'ta kanlı bir devrim patladı, biz de alacağımızdan tümüyle vazgeçtik, herkes rahat etti. İş böylece kapandıktan sonra Dışişleri'nde 1932 protokolünün dosyaları bulundu ve arşive kaldırıldı...’’Cahit Kayra senelerce bürokrasinin içerisinde bulunmuş, zamanla tepeye çıkmış, milletvekilliği ve bakanlık etmiş, sonra köşesine çekilmiş ama çalışmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Hep çalışır ve art arda kitaplar çıkartır...Cahit Bey'in geçen yıl çıkarttığı hatıralarının adı ‘‘1938 Kuşağı’’. Kitapta Türkiye'nin İngiltere'yle 1932'de yaptığı bir anlaşmayla Irak petrollerinin gelirinden 25 yıl boyunca yüzde 10 hisse almasının kârarlaştırıldığını anlatırken bu hissenin o zamanki parayla 100 milyon liralık son kısmını niçin tahsil edemediğimizi yazıyor:‘‘1952 gelir tahminlerini hazırlarken bir şey keşfettim. Bizim Irak petrollerinden aldığımız pay birden iki katına çıkmıştı, İnceledik ve böylece ilk kez Irak petrollerinden aldığımız payı öğrendik....Irak petrolleriyle ilgili dosyayı incelemek istedim. O zamanki genel müdür Namık Yolga, öyle bir dosya olmadığını söyledi. ...Elimizde sadece Resmi Gazete'de yayınlanmış bir protokol metni vardı. Resmi Gazete'nin o nüshasını çantama koyup Bağdat'a gittim.O zamanki Bağdat Büyükelçimiz İsmet İnönü'nün sınıf arkadaşı, Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarından ve daha sonra MAH örgütünü kuran Rahmi Apak'tı. Bağdat'a vardığımızın haftasında Apak'la o zamanın kudretli başbakanı Nuri Said Paşa'yı ziyarete gittik. Rahmi Apak, Paşa'yla Harbiye'den arkadaştı. Senli benli konuşuyorlardı.Iraklılar'ın bizden hem protokolü göstermelerini isteyeceklerini bekliyor, hem korkuyordum. Sonradan anlaşıldı ki, bizde Resmi Gazete'de yayınlanmış bir metin vardı ama onlarda o da yoktu.Biz