Paylaş
Bu yazıyı güzel bir pazar sabahı keyfinizi kaçırmak için değil, o meş'um 17 Ağustos gecesinden sonra çektiğimiz acıları maalesef unutup tedbiri elden bırakmaya başladığımız şu günlerde yapmamız gerekenleri hatırlatmak maksadıyla yazdım. Topkapı Sarayı'nda geçen hafta sonunda gözlerden uzak ama son derece önemli bir toplantı yapıldı. Konu, gelecekteki depremin İstanbul'a ve tarihi mekánlara vereceği zararlardı. Kültür hazinelerini geleceğe taşımak için neler yapılması ve ne şekilde tedbirler alınması gerektiği tartışıldı ama Türk ve Amerikalı uzmanların çizdiği tablo, açıkçası hiç de parlak değildi.
Topkapı Sarayı'nda geçen hafta sonunda gözlerden uzak ama önemli ve önemli olmaktan da öte irkitici bir toplantı yapıldı. Toplantıda, İstanbul'da yaşanacak muhtemel bir depremin tarihi mekánlara vereceği zararlar gözler önüne serildi, zararların en aza indirilebilmesi için alınması gereken tedbirler anlatıldı ve dünyanın önde gelen koruma uzmanlarından olan Amerikalı arkeolog ve müzeci Jerry Podany, toplantıya katılanları gelecekteki depreme hazırlıklı bulunmaları konusunda çok açık bir şekilde uyardı.
Sarayın müdiresi Dr. Filiz Çağman'ın evsahipliği ettiği toplantıya İstanbul'daki önemli müzelerin yöneticilerinin yanısıra özel müze sahipleri, önemli eski eser kolleksiyoncuları, en tanınmış deprem uzmanları, bazı işadamları ve İstanbul'un önde gelen halkla ilişkiler şirketlerinin sahipleri katıldı.
DEPOLAR AÇILIYOR
Bendeniz de oradaydım, toplantıdaki ve daha sonra Mecidiye Köşkü'nde Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın da katıldığı sıcak ve samimi bir havada yenilen akşam yemeğindeki konuşmaları dikkatle ve ilgiyle takip ettim. Ama açık söylemek gerekirse çizilen tabloyu görünce hayli tedirgin oldum.
Toplantı Boğaziçi Üniversitesi'nin, üniversiteye bağlı Kandilli Rasathanesi'nin ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nün hazırladığı ve çalışmaları aylardır devam eden ‘‘Afete Hazırlık’’ projesinin sonuç bildirisi gibiydi. Projeyi Kültür Bakanlığı da desteklemiş, başta Topkapı Sarayı olmak üzere İstanbul'daki birçok tarihi mekánda aylarca çalışılmıştı. Dünyanın en zengin özel müzelerinden sayılan Amerika'daki Paul Getty Museum'un eski eserleri koruma bölümü sorumlusu olan ve konusunda önde gelen otoritelerden kabul edilen Jerry Podany de proje çerçevesinde İstanbul'a davet edilmişti. Sarayın her köşesi Podany'nin incelemesine açılmış, yüzyıllar öncesinden kalma en nadide eserlerin saklandığı depolarda çalışması sağlanmış ve neticede ortaya depreme karşı tedbirler paketi çıkmıştı.
BERABERCE İRKİLDİK
O geceki toplantının yıldızı Jerry Podany idi ama ‘‘Sizlere hiç de iç açıcı sözler etmeyeceğim’’ diye başladığı konuşmasını tamamladığında, dinleyenlerin içini derin bir yeis kaplamıştı. Depreme uğramış diğer memleketlerin müzelerindeki feláket resimlerini ve 17 Ağustos sonrasında alınmış Gölcük taraflarını gösteren yayınlanmamış hava fotoğraflarını görenler zaten irkilmekten başka bir şey yapamazlardı.
Ama Podany'nin söylediği bir söz vardı ki, diğer söylediklerinden daha önemliydi:
‘Depreme hazırlık çalışmalarında amaç, riski en aza indirebilmektir’’ dedi. ‘‘Ama konu eski eserler, tarihi yapılar ve kültür varlıkları olunca riski en aza değil, sıfıra indirmemiz gerekir. Zira tarihi varlıklar bütün insanlığın malıdır ve bizim vazifemiz onları gelecek nesillere aynen aktarmaktır’’.
Jerry Podany dünyanın dört bir yanındaki deprem bölgelerinde bulunan müzeleri dolaşıyor, müzecilere alınması gereken tebdirler konusunda yardımcı oluyor ve aynı müzeleri tam bir sene sonra yeniden dolaşarak tavsiyelerinin yerine getirilip getirilmediğini kontrol ediyordu. İşin ürkütücü tarafı da, işte buradaydı: Kontrollerini bir yıl arayla yapan Podany, her nedense İstanbul'dan ayrılırken ‘‘Üç ay sonra geliyorum. O zamana kadar tedbirlerinizi tamamlayın’’ demişti.
ŞİDDETİ BİLİNMİYOR
Toplantıda önemli deprem uzmanları da söz aldılar. Gerçi aralarında gelecekteki İstanbul depreminin şiddeti üzerinde fikir ayrılıkları vardı ama bu farklar sadece depremin ‘‘altı küsur mu, yoksa yedi küsur mu’’ olacağı gibi ‘‘ufak’’ bir ayrıntıyla ilgiliydi.
O gece hem Podany ile, hem deprem hocalarıyla, hem de müzecilerle ayrı ayrı konuştum. Hepsine endişe yerine ‘‘tedbirli olma’’ düşüncesi hakimdi. Kolleksiyonculardaki ‘‘eski eser evimin duvarını süslesin’’ zihniyetinin artık sona ermesi gerektiğini, zira İstanbul'da teşhirin yerini bundan böyle ‘‘depremden korunma’’ çabasının alması gerektiğini söylüyorlardı. Müzelerdeki koruma faaliyetlerinde de öncelik buna verilmişti ve bu maksatla ‘‘Geçmişi geleceğe taşıyalım’’ kampanyası başlatılmıştı.
İşte, Topkapı Sarayın'da o gece konuşulanların ve anlatılanların sadece küçük bir bölümü.... Bütün bunları güzel bir pazar sabahı keyfinizi kaçırmak için değil, o meş'um 17 Ağustos gecesinden sonra çektiklerimizi unutup tedbiri elden bırakmaya başladığımız bu günlerde mutlaka birşeyler yapmamız gereğini hatırlatmak maksadıyla yazdım.
En kıymetli eserler teşhirden kaldırıldı
Bugünlerde Topkapı Sarayı'na gidecek olursanız, sergilenen eserlerin azlığını görüp sakın şaşırmayın. Sarayı muhtemel bir depreme karşı hazırlamak için teşhirdeki eserler bile koruma altına alınıyor, onbinlerce objenin saklandığı depolar baştan aşağı elden geçiriliyor ve herşey tek tek ambalajlanıp depolara daha güvenli bir şekilde yerleştiriliyor.
Yolunuz bugünlerde Topkapı Sarayı'na düşecek olursa, sergilenen objelerin azlığı ve salonların boşluğu sizi şaşırtmasın.
Sebep, sarayı muhtemel bir depreme karşı hazırlamak, yani teşhirde ve depolarda bulunan eserleri koruma altına almak. Onbinlerce objenin saklandığı depolar bu iş için baştan aşağı elden geçiriliyor, depremden zarar görmemeleri için tek tek ambalajlanıyor ve olabildiğince iyi bir şekilde muhafazalarına çalışılıyor.
Çoğumuz bilmeyiz ama, İstanbul'da son beş asır boyunca yaşanan depremlerin en iyi incelenebileceği yer, Topkapı Sarayı'dır. Her deprem sarayda mutlaka iz bırakmış, bu iz genellikle Marmara cephesinde büyük hasarlar şeklinde olmuş, depremlerden sonra hemen bir tamir faaliyeti başlamış, tamire giden paraların teferruatlı dökümleri hesap defterlerine geçirilmiş ve defterler arşive konmuştur. 1409'dan itibaren yaşanan bütün depremlerin hasar kayıtları sarayın arşivinde, 1894 faciasıyla ilgili bilgiler ise Dolmabahçe'dedir.
ÖNCELİK PORSELENDE
Saray yönetimi, işte 17 Ağustos depreminden hemen sonra bu kayıtları bilimsel bir şekilde gözden geçirmeye başladı. Hasar raporları bir sıra dahilinde incelendiği takdirde sarayın zemin durumu zaten kendiliğinden ortaya çıkıyordu.
17 Ağustos'tan sonra davet edilen Jerry Podany gibi uzmanların da tavsiyeleriyle sarayda geniş çaplı bir ‘‘depreme karşı tedbir’’ faaliyetine girişildi. Öncelik, dünyadaki sayılı kolleksiyonlardan olan onbinlerce parçalık Çin porselenlerine verildi.
TEŞHİR DEVRİ SONA ERDİ
Depolardaki porselenler tek tek sarılıp hasar görmeyecek şekilde daha güvenli mekánlara yerleştirildi. Hazine Dairesi'nde halen devam eden restorasyonda şıklık ve zenginlik yerine tedbir ve güvenlik kaygıları temel alındı ve bu temele dayalı bir sergileme tercih edildi. Diğer bölümlerdeki eserlerin konumları, sarsıntı durumunda en az zararla kurtarılabilecekleri bir hale getirildi, teşhirdeki eşyalarda önemli sayıda azaltmaya gidildi ve vitrinlerden kaldırılan objeler depolarda sarsıntıya karşı koruma altına alındı.
İşte bu yüzden, bundan böyle Topkapı Sarayı'na gittiğinizde önceki ziyaretlerinizde gördüğünüz yahut orada olduğunu bildiğiniz ve fotoğraflarından tanıdığınız birçok eşyayı göremeyecek, eskiye göre daha ‘‘boş’’ bir sarayla karşılaşacaksınız. Sakın ‘‘Buraya da ne olmuş böyle? Saray neden boş?’’ diye düşünmeyin. Bilin ki, bu tedbirlerle geçmiş geleceğe taşınmakta, sahip olduğumuz tarih hazinelerinin asırlar sonraki nesillere bırakılmasına çalışılmaktadır.
Paylaş