Paylaş
Yoğun çatışmalara ve cephede savaşan orduya arkadan saldırılara sahne olan Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Trabzon ve Elázığ’daki toplam 471 bin 928 Ermeni’nin ise tamamı başka yerlere nakledilmiş ve bu şehirlerde tek bir Ermeni bile bırakılmamış.
SADRAZAM Talát Paşa’nın 1915 tehcirinden sonra, o zamanki adı "Dáhiliye Nezáreti" olan İçişleri Bakanlığı’nın bünyesindeki "İskán, Aşiretler ve Muhacirler Müdürlüğü"ne hazırlattığı sonuç listelerinde, tehcir edilen Ermeniler’den kalan gayrımenkullerin dökümleri de yeralıyor.
Dökümlerde, viláyetlerdeki gayrımenkul listelerinin hemen altında bunların ilçelere göre dağılımı gösteriliyor. Daha sonra, Ermeniler’e ait olan maden imtiyazlarıyla yine onlardan kalan çiftlikler ve Yunanistan’a kaçan Rumlar’ın bıraktıkları gayrımenkuller sıralanıyor.
Bugün, tehcir sonrasında Ermeniler’den kalan boş binaların listesini yayınlıyorum. Paşa’nın "İskán, Aşiretler ve Muhacirler Müdürlüğü"ne yaptırdığı çalışmaya göre, 18 adet viláyetle sancağa dağılmış bulunan Ermeni binalarının adedi, 41 bin 117.
"Tehcirin il il dökümü" başlıklı kutularda ise, beş yerleşim merkezinde tehcir öncesi ve sonrası yaşayan Ermeni nüfus mikdarı yeralıyor.
Mecburi göçün en yüksek sayıda uygulandığı viláyet olan ve 1914 yılında 141 bin Ermeni’nin yaşadığı Sivas’ta, 1915 tehcirinden sonra sadece 8 bin 97 Ermeni kalmış. Yoğun çatışmalara ve cephedeki orduya arkadan saldırılara sahne olan Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Trabzon ve Elázığ’daki toplam 471 bin 928 Ermeni’nin ise tamamı, bir diğer listeden anlaşıldığına göre başka yerlere nakledilmiş ve bu şehirlerde tek bir Ermeni bırakılmamış.
Nüfus listelerinin nasıl okunacağını tekrar açıklayayım: Viláyet ve mutasarrıflık isimlerinin hemen altında bulunan "Yerli Ermeniler" ibaresi, o merkezde tehcir sonrasında kalan Ermeniler’in sayısını göstermektedir. "Yabancı Ermeniler" kısmı, yine o merkeze başka yerlerden nakledilen Ermeniler’in adedi, "Genel Toplam" da tehcirden sonra orada varolan Ermeni nüfustur. En sondaki sütunda, aynı bölgede tehcirden bir yıl önceki Ermeni sayısı yeralmaktadır.
Rum tehcirini Rahmi Bey engelledi
İttihadçılar’ın İzmir Valisi Rahmi Bey, 1918’de İngilizler tarafından"savaş suçlusu" olarak götürüldüğü Malta’da, hapishanesindeki odasında mandolin çalıyor.
İTTİHAD ve Terakki’nin önemli isimlerinden olan Rahmi Bey, partisinin işbaşına gelmesinden sonra en zengin gümrüklerin bulunduğu İzmir Valiliği’ne tayin edildi.
Aşağıda, Rahmi Bey’in 1919’un 28 Mayıs’ında İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği oldukça uzun telgrafın bir bölümü, bugünün Türkçesi ile yeralıyor. Rahmi Bey’in belgelerini, torunu olan aziz dostum Melekşah Arslan’dan temin ettim.
’BU,BİZE YAKIŞMAZ’
Bakanlık, Fethiye ile Alanya arasındaki bölgelerde yaşayan gayrımüslimlerin ve demiryollarının çevresindeki Rumlar’ın güvenlik gerekçesiyle başka yerlere nakledilmesine karar vermiş ve Rahmi Bey’den yeni bir tehcir başlatmasını istemiştir. Rahmi Bey ise cevabi telgrafında "Bu insanların bize bir kötülüğü dokunmadı. Dolayısıyla, yerlerinden oynatılmalarında bir fayda görmüyorum" demekte ve "Bu gibi işler hükümete hiç de şeref vermez" diye yazmaktadır:
"...Fethiye ile Alanya arasındaki bölgelerde ...yaşayanları üç-dört günlük mesafe dahiline alacak olursak, devamlı olarak başvurularla ve şikáyetlerle karşılaşacağız ve bu da açılan yaranın kurcalanmasını gerektirecektir.
...Bölge halkının başka bölgelerde yerleştirilmesine yahut yerlerinden hiç oynatılmamasına taraftarım. Demiryolları üzerinde bulunan Rumlardan ise, savaşın başlamasından buyana bir kötülük gelmemiştir ve gelmesi ihtimali de yoktur. Dolayısıyla, bunların da yerlerinden oynatılmalarında bir fayda görmüyorum.
’GEREKİRSE EZERİZ’
İşgali istenen evlerin sahipleri gerçi bu sebeplerle yerlerinden kaldırılmak istenmektedir ama böyle bir girişimde de maddi ve manevi zararlar vardır ve bir menfaat bulunmamaktadır. ...Bu gibi işler, hükümete hiç de şeref vermez. ...Osmanlı Hükümeti geleceğimize karşı edepsizlik edecek olan muzırların başını ezecek güçte olduğu için, böyle tedbirlere gerek yoktur.
...Áciz düşüncelerimi arzediyorum efendim. 28 Mayıs 1918.
Rahmi"
Orhan Pamuk’un söylediklerini daha önce Halide Onbaşı söylemişti
TÜRK romancılığının büyük ismi Halide Edip, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, iktidardaki İttihad ve Terakki Partisi’nin lider kadrosundan bazı kişilere yakın durmuş, bazılarına ise mesafeli davranmış, hattá muhalif olmuştu.
SURİYE’YE GİTTİ
1917’nin hemen başında, o sırada Şam’da ordu kumandanı olarak bulunan Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın davetiyle Suriye’ye giden Halide Edip, Şam’daki ve Beyrut’taki kız okullarıyla yetimhanelerin iyileştirilmesine çalışmış ve oralara gönderilmiş olan Ermeniler ile de yakınlık kurmuştu.
Aşağıda, İstiklál Savaşı yıllarının "Halide Onbaşısı" Halide Edip Adıvar’ın, 1917’nin 1 Mart günü İstanbul’a, Maliye Nazırı Cavid Bey’e gönderdiği uzun mektubun bazı bölümleri yeralıyor. Bu mektubu okurken Halide Edip’in muhalif karakterini unutmamak ve bazı edebiyatçıların günümüzde de benzer sözler söylediklerini hatırlamak gerekiyor.
"Muhterem Cavid Bey.
...Suriye’yi ve Suriyeliler’i çok seviyorum. ...Esasen bu memleket bugünlerde hep insanı ağlatacak gibi. Eleminde o kadar derin ve ezilmiş bir şey var. Bilhassa Ermeniler, Cemal Paşa’nın aziz başına Allah’la beraber yemin eden, sırf burada yaşamak hakkını bulan bir sürü bedbaht Ermeni var. Mektebe bağlı bir binada da birçok var. Çöllerde ot yiyerek karınları şiştikten sonra kimi anasını, kimi babasını, bir çokları da çocuklarını kaybettikten sonra buraya düşmüşler. Daha doğrusu, Cemal Paşa getirtmiş. Belediye biraz yiyecek veriyor, oturuyorlar. ...Çocuklarıyla, kadınlarıyla ayrıca meşgul oluyorum. ...Dışarıdan anası açlıktan ölen, babası yanında öldürülen on iki yaşında bir Ermeni kızı geldi, iltica etti ...Büyük gözleriyle etrafımda dolaşıyor, lüzumlu lüzumsuz elimi öpüp ağlıyor. Bahçede bir facia daha var! ...Birdenbire dilini kaybeden bir bedbaht, öteki oğlunu ve ailesini nereye attıklarını bilemiyor. Ayakları çıplak, gözleri elem içinde, mütemadiyen işaretle feláketini haykırıyor. Bazen geceleri çocuğu ölen bir kadın gibi, başı elleri içinde döğünüyor, döğünüyor. Gündüzleri yazı yazarken bazen hıçkırdığını işitiyorum. Pencereye koşuyorum, aşağıda bahçede ellerini sallıyor. ...İşte bunlardan binlerce, yüzlerce var. Yetimhaneler hayatta bir şeyin teláfi edemeyeceği şeyi kaybetmiş yarı aç bedbaht çocuklarla dolu.
’HERKES AĞLIYORDU’
Ermeniler bana diyorlar ki, ’Senin Suriye’ye gelmeni iki aydır uykumuz kaçarak bekledik. Bizim için bir şey yap. Dünyada bir Cemal Paşa, bir seni severiz’. Ben ne yapabilirim? Her gittiğim yerde bana mutlak sefalet manzaralarını gösterip ağlıyorlar. Şam’da beni bir saat eski dar sokaklarda dolaştırdıktan sonra götürdükleri bir yerde kadın, erkek söylediler, söylediler ve birdenbire çok metin görünen bir erkek başını kollarının arasına alarak yüksek sesle ağlamaya başladı. Bu hep böyle! ...Ben, kendi hayatımla bu fena ve çirkin şeyi ödeyebilsem öderdim. Fakat benim hayatım nedir ki?! Hiç, hem de pek gülünç ve küçük bir hiç!..
Halide Edip"
YARIN: ŞİFRELİ TELGRAFLAR
Paylaş