Saddam'ı iktidara taşıyan Mişel nasıl Ahmet oluverdi
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Bağdat'ın Tahrir Meydanı'ndaki Devrim Komuta Konseyi binasının hemen yanında yeni inşa edilmiş, çini kaplı kubbesi ayetlerle dolu büyük bir türbe vardır.
Bu türbede, Irak'ta iktidarı senelerden beri elinde bulunduran ‘‘Baas Partisi’’nin kurucularından olan ve Saddam Hüseyin'in iktidara gelmesinde büyük çaba gösteren Mişel Eflak adında aslen Rum Ortodoks bir Suriyeli yatar. Saddam Hüseyin, iktidarını borçlu olduğu Mişel Eflak'ı ölümünden sonra Müslüman yaparak ‘‘ödüllendirmiş’’ ve ayetlerle süslü bu türbeye defnettirmiştir. İşte, hem Irak'ta hem de Suriye'de tam 40 seneden bu yana iktidarda olan Baas Partisi'nin ve partinin üç kurucusunun kanlı öyküsü...
Irak ve Suriye ile ilgili haberlerde arada bir ‘‘Baas’’ diye bir söz geçer. ‘‘Baas’’ her iki ülkede de iktidarı senelerdir elinde bulunduran siyasi partinin adıdır ve geçmişi ihanetlerle, darbelerle, idamlarla ve cinayetlerle doludur.
İşte, bizde sadece konuya çok yakın olanların bildiği ‘‘Baas’’ olayının ve bu düşüncenin mimarlarının kısa öyküsü...
Baas'ı, farklı dinden ve mezhepten gelen, bir zamanlar içtikleri su bile ayrı gitmeyen ama sonradan kanlı-bıçaklı olan üç arkadaş kurdu: 1910'da doğan Mişel Eflak, 1912 doğumlu Saláh Bitar ve 1908'li Zeki Arsuzi... Mişel Rum Ortodokstu, Salah Sünni Müslüman, Zeki ise Nusayri...
Mişel ve Saláh Suriyeli, Zeki de Hayatlı idi. Üçü de Paris'te, Sorbonne Üniversitesi'nde felsefe okumaya gitmişlerdi. Burada rastladıkları düşünce akımları, onları Arap dünyasına yeni bir ideoloji kazandırmaya sevk etti. Okullarını bitirip memleketlerine dönünce, her üçü de liselerde hocalık etmeye başladılar. Kendi çevrelerinde bir düşünce grubu kurdular ve bu grup zamanla siyasi bir parti halini aldı.
Zeki Arsuzi, o yıllarda bağımsız olan Hatay'da yaşıyordu, oranın vatandaşıydı, siyasi faaliyetleri yüzünden işinden atıldı, Hatay Türkiye'ye bağlanınca da Suriye'ye geçip Şam'a yerleşti ve faaliyetlerine Suriye'de devam etti.
Üç arkadaş, 1940'tan itibaren kendilerini lider kabul eden düşünce ve çalışma gruplarını siyasi bir parti haline getirmeye çalıştılar. Mişel ve Saláh aynı, Zeki ise başka bir gruba liderlik ediyordu. 1943'te ‘‘El Baas el Arabi’’ yani ‘‘Arap Dirilişi’’ adını verdikleri hareket, Şam'da, 1947'de siyasi partiye döndü. ‘‘Baas Partisi’’ böylelikle resmen kurulmuş oldu ve genel sekreterliğe Mişel Eflak seçildi. Tüzüklerinde, kuruluş amaçları ‘‘Arap dünyasını tek bir bağımsız devlet haline getirmek için mücadele’’ diye yazılmıştı ve iktidara oynamaya başladılar.
Üç arkadaşın arasına, işte bu tarihten itibaren yavaş yavaş bir kara kedi girdi... Küçük anlaşmazlıklar daha sonra büyük ideolojik kavgalar halini alacak, hayatları çok kısa sürelerle iktidar meyvelerini tatmakla ama genellikle sürgünlerle, ihanetlerle ve mücadeleyle geçecekti.
Mişel Eflak 1949'da Suriye Eğitim Bakanı oldu, Salah Bitar ise hükümete girmek yerine partide çalışmayı tercih etti. Ama 1952'de yaşanan darbe, bu iki gençlik arkadaşını sürgün yoluna çıkardı. Mişel Lübnan'a gitti, Salah bir müddet izini kaybettirdi ve tehlikenin geçmesi üzerine 1954'te yeniden Şam'a döndüler. Baas, bu arada Suriye Sosyalist Partisi ile birleşip gücünü daha da arttırdı, adı ‘‘Arap Sosyalist Baas Partisi’’ oldu, genel sekreterliğe yeniden Mişel Eflak getirildi, Saláh Bitar da parlamentoya girdi. Daha sonra çeşitli bakanlıklara gelecek ve nihayet başbakan olacaktı.
Saláh Bitar, 1956'dan itibaren dışişleri bakanı olarak Suriye ile Cemal Abdülnasır'ın idaresindeki Mısır'ın ‘‘Birleşik Arap Cumhuriyeti’’ adı altında tek bir devlet haline gelmesinin mimarlığını yaptı. İki devlet birleşti ama bu beraberlik sadece iki sene sürdü.
Baas'ın kurucularının büyük hayalleri, daha en baştan hayal kırıklığıyla neticelenmişti. Bunun üzerine öncelikle Suriye'de tek başlarına hákim olmanın yolunu aradılar. Baas 1963 darbesiyle iktidarı ele geçirdi ve başbakanlığı Saláh Bitar üstlendi.
Baas devlete hákim olmuş ama yönetimde büyük kavgalar çıkmıştı. Parti içi anlaşmazlıklar 1966'da kanlı bir mücadele halini almak üzereyken, Mişel Eflak bir daha dönmemek üzere Suriye'yi terk etti. Önce Lübnan'a, burada hayatından emin olamayınca çok daha uzaklara, Brezilya'ya gitti.
İktidar, Salah Bitar'a da yaramadı ve sadece üç sene başbakanlık yapabildi. 1966'da o da Lübnan'a kaçmak zorunda kaldı ama sürgün onun için çok daha zor oldu. 1969'da ihanetle suçlandı ve gıyabında idama mahkûm edildi. Daha sonra Hafız Esad tarafından affedildiyse de Suriye'ye dönmedi. Gençlik yıllarını geçirdiği Paris'e yerleşti, burada Suriye muhalefetini örgütlemeye çalıştı. Yıllar sonra, 1978'de, Hafız Esad tarafından barışmak için Şam'a davet edilince memleketine sadece birkaç günlüğüne gitti ama Esad ile hiçbir konuda anlaşamadı ve yine Paris'e döndü.
Saláh Bitar'ın hayatı, 1980 Temmuz'unda Paris'te silahlı bir suikastla noktalanacak, suikasttan Suriye yönetimi sorumlu tutulacak fakat hiçbir delil bulunamayacaktı.
Sürgünün ilk yıllarını Brezilya'da geçiren Mişel Eflak ise, Baas doktrinini daha sonra bir başka memlekette hayata geçirdi: Irak'ta...
Baas düşüncesi Irak gençliğini de etkilemiş, Baasçılar uzun seneler yönetime oynamış ama her seferinde dışlanmışlardı. İktidarı ancak 1968'de, kanlı bir darbeyle ele geçirebildiler. Mişel Eflak, Irak'taki yeni yönetim tarafından davet edildi, Irak vatandaşı yapılıp partinin başına geçirildi ve ülkenin ideolojisini belirlemeye başladı.
Ama bütün çabalarına rağmen Baas'ın Ürdünlülere karşı mücadele eden Filistinlilere destek vermemesine kızdı, 1970'te bu defa Irak'ı terk etti ve yeniden Lübnan'a yerleşti. 1974'te Bağdat'a tekrar dönecek, partinin en yüksek makamına getirilecek, halktan ve devletten büyük saygı görecek, Saddam Hüseyin'i bizzat yaratacak ama yönetimde hiçbir şekilde söz sahibi yapılmayacaktı.
Mişel Eflak, 23 Haziran 1989'da Paris'te bir hastanede öldü. Cenazesi Irak'a getirildi ve çok büyük bir merasimle Bağdat'taki Devrim Komuta Konseyi binasının hemen yanına defnedildi. Derken, Saddam Hüseyin'in, iktidarını borçlu olduğu Eflak'a minnet borcunu ödeyeceği tuttu ve Baas'ın fikir babasına ‘‘ölümünden sonra’’ din değiştirtti. Eflak'ın son günlerinde koyu bir Müslüman olduğunu ilan etti, adının başına bir ‘‘Ahmet’’ ilávesiyle ismini ‘‘Ahmet Mişel’’ yaptı, mezarının üzerine de kubbesi ayetlerle dolu bir türbe inşa ettirdi. Suriye Ortodoksu Mişel Eflak,‘‘Ahmet Mişel Eflak rahmetullahi aleyh’’ olarak şimdi bu türbede yatıyor.
Baas düşüncesine fikir babalığı eden üçlü arasında sadece biri, Hataylı Zeki Arsuzi rahat bir hayat sürdü. Baas'ın siyasi bir parti haline gelmesinden sonra çekişmelerden uzak kaldı, 1963'te o günlerde Suriye Hava Kuvvetleri Kumandanı olan Hafız Esad, kendisi gibi Nusayri olan Arsuzi'yi Suriye ordusuna Baas doktrinini aşılamakla görevlendirdi. Arsuzi, 1968'deki ölümüne kadar orduyu Baasçı yapmakla uğraştı.
Dünyaya Saddam Hüseyin'i armağan eden Baas düşüncesinin kurucuları işte böyle maceralı bir hayat sürdüler... Devrim kendi evlátlarını tek tek yedi ve meydanda sadece tek bir kişi, Saddam Hüseyin kaldı... Bugün ‘‘Baas’’ demek Saddam Hüseyin,Saddam Hüseyin de Irak demektir.
Saddam'ın devrilmesiyle neticelenecek olan savaşa karşı çıkanlara küçük bir hatırlatma yapayım: Uğrunda canlı kalkan olmak için yarıştıkları, kendilerini kamyonlara zincirledikleri Saddam Hüseyin'in Irak'ında bırakın bilgisayar, daktilo bile suç aleti sayılır. Evlerde daktilo bulundurulması yasaktır, izne tabidir ve yazı makinesine ancak siláh ruhsatı alır gibi ‘‘daktilo ruhsatı’’ edinebilenler sahip olabilirler.
Mişel Eflak’ın en büyük eseri: Saddam Hüseyin
Suriyeli Rum Ortodoks olan Mişel Eflak, birkaç nesil boyunca siyasetin içerisinde bulunmuş bir ailenin çocuğuydu. Babası hem Osmanlı, hem de Fransız yönetimi sırasında defalarca tutuklanmıştı ve Mişel'in hayatı da sürgünlerle, darbelerle ve ölüm korkusuyla geçti.
Mişel Eflak, hayatını ‘‘Arap Dirilişi’’ demek olan Baas düşüncesini bütün Arap dünyasında hákim kılmaya vakfetti. Bunda gerçi istediği neticeyi alamadı ama dünyaya Baas düşüncesinden de önemli bir hediye verdi: Saddam Hüseyin'i...
1974'te Bağdat'a ikinci gelişinde, Baas Partisi'nin merkezinde halkın hemen her kesimiyle, özellikle de gençlerle ideolojik toplantılar yapıyordu. Saddam Hüseyin adındaki partili, daha o günlerde Mişel Eflak'ın dikkatini çekti. Artık, geleceğin liderini bulduğuna inanıyordu ve Saddam'ın partide yükselebilmesi için elinden gelen çabayı gösterdi.
Saddam Hüseyin, 1979'da Irak'ın başına geçmesini Mişel Eflak'a borçlu olduğunu hiçbir zaman unutmadı ve Eflak'a gösterdiği saygıyı onun ölümünden sonra da devam ettirdi. Bir röportajında Eflak'tan ‘‘Benim için yaptıklarını nasıl unutabilirim? O, Irak'a ve Araplar'a cennetin bir armağanıydı’’ diye bahsedecekti.
Eflak'ın ideologluğunu yaptığı Baas doktrini, laik temele dayanıyordu. Baas, İslamiyet'i bir din olarak değil, ‘‘Arap kültürünün çok önemli bir mirası’’ olarak kullandı ve Eflak, ideolojisini bu çerçevede ördü.