Rum patriği anahtarı kaptı, Ermeni patriği Sultan Abdülmecid'e sığındı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Hazreti İsa'nın doğduğu yer olan Beytülláhim şehrindeki Doğuş Kilisesi'nde bugünlerde bir ‘‘anahtar kavgası’’ yaşanıyor.
Kilisenin kapısı Hristiyanlar'ın birbirlerini yemelerini önlemek için Sultan Abdülmecid'in verdiği bir fermanla 150 seneden beri Müslümanlar tarafından açılırken, Kudüs Rum Patriği diğer mezheplerin papazlarına farkettirmeden kilidi değiştiriverdi ve kıyamet koptu. Kudüs Ermeni Patriği Torkom Manukyan, Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'a bir mektup yazarak anahtarların Rum patriğinden alınmasını, Abdülmecid'in fermanının yeniden uygulamaya konmasını, yani kapının eskiden olduğu gibi Müslümanlar tarafından açılmasını istedi. İşte, sahip olmamıza rağmen bir türlü farkedemediğimiz ‘‘imparatorluk mirası’’mızı bizlere hatırlatacak mükemmel bir örnek...
İSRAİL, Hamas'ı ortadan kaldırmak için Gazze'de kanlı bir operasyona girişip genç-yaşlı demeden hemen herkesi hedef alırken, Kudüs'e yarım saat mesafedeki Beytülláhim şehrinde de bir başka mücadele, bir 'anahtar kavgası' yaşanıyor.
Bu, aslında karı koca didişmesini hatırlatan ama bizi yakından ilgilendiren bir kavga... Hani karı koca birbirine girer, erkek evi terkedip gidince kadın kilidi değiştirir, kocanın gelip eşyalarını almasına müsaade etmez ve adamcağız etrafa şikáyete başlar ya, işte böyle bir didişme...
Çekişmenin tarafları, İsrail ve Filistin'deki Hristiyan cemaatin ruhani liderleri: Rum Ortodoks ve Ermeni Patrikleri ile kutsal topraklardaki Katolikler'in en yüksek rütbeli papazı. Arabulucu rolünde Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat, en tepede de Osmanlı hükümdarı Sultan Abdülmecid'in gölgesi var.
Kavganın sebebi ise, Hazreti İsa'nın doğduğu yer olduğuna inanılan mağaranın üzerinde bulunan ve Hristiyan mezheplerinin bir türlü paylaşamadıkları Beytülláhim'deki Doğuş Kilisesi'nin anahtarları... Kilisenin kapısı Sultan Abdülmecid'in Hristiyanlar'ın birbirlerini yemelerini önlemek için verdiği bir fermanla 150 seneden beri Müslümanlar tarafından açılırken, Kudüs Rum Patriği diğer mezheplerin papazlarına farkettirmeden kilidi değiştirdi ve kıyamet koptu! Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'a bir mektup yazan Kudüs Ermeni Patriği, anahtarların Ortodoks Patriği'nden alınmasını ve kapının eskiden olduğu gibi Müslümanlar tarafından açılmasını istiyor.
İşte, Kudüs'te asırlar boyu yaşanan bu 'anahtar' kavgasının günümüze kadar uzanan garip ve de eğlenceli öyküsü:
Doğuş Kilisesi'nin anahtarını elinde bulundurup kapıyı açma yetkisi, 1520'lerde Kanuni Sultan Süleyman tarafından Katolik papazlara verilmişti. Yetki, 1630'larda Rum Ortodokslar'a devredildi ve kilisenin kapısını 1850'lere kadar her sabah Ortodokslar açtılar.
1850'lerde Rusya devreye girdi ve Çar Birinci Nikola, Osmanlı Devleti'nin başını uzun müddet ağrıtacak olan 'Mubarek Makamlar Meselesi'ni ortaya attı. Çar, Kudüs'teki kutsal mekánların idaresinin Rusya'ya ait bulunmasını istiyor ve Osmanlı topraklarındaki Hristiyan teb'anın koruyucusu olmayı talep ediyordu.
O devirde Katolik dünyasının koruyuculuğuna soyunan Fransa'nın da işe karışıp anahtarların eskiden olduğu gibi Katolikler'e verilmesi için Osmanlı tarafına baskı yapması üzerine bunalan zamanın hükümdarı Sultan Abdülmecid, mükemmel bir çözüm buldu: 1852'de kilisenin kapısındaki kilidi değiştirtti ve bir fermanla anahtarın papazlarda değil, Beytülláhim'in önde gelen bir Müslüman ailesinde bulunmasını emretti. Aynı işi daha sonra Kudüs'teki Kıyamet Kilisesi'nde de yaptı, bu kilisenin anahtarları da Müslümanlar'a verildi. Her iki mabedin kapısı, tam 150 sene boyunca her sabah Müslümanlar tarafından açıldı ve didişmekten yorulan Hristiyanlar da rahat ettiler.
Derken 2002 Ağustos'una gelindi ve siláhlı bir Filistinli grup Doğuş Kilisesi'ne sığındı. İsrail kuvvetleri ile siláhlı çatışmaya girdiler ve kilise ancak birkaç haftada boşaltılabildi. Çatışmalar sona erince Kudüs Rum Patriği Birinci İrineos uyanıklık etti ve kaşla göz arasında kilisenin kapısındaki kilidi değiştirip yeni anahtarı cebine atıverdi. Böylelikle kapının Müslümanlar tarafından açılması geleneği son buluyor, kilisenin giriş-çıkışları Ortodokslar'ın kontrolüne geçiyor, yani Hazreti İsa'nın doğduğu mekána hizmet etmenin sevabı sadece Ortodokslar'a ait oluyordu.
Kudüs Ermeni Patriği Torkom Manukyan, geçtiğimiz 12 Mayıs günü Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'a bir mektup gönderdi. Manukyan, Rum Patriği İrineos'u şikáyet ediyor, 'statükonun korunmasını', yani Sultan Abdülmecid'in 1852 tarihli fermanının yeniden uygulanmasını istiyordu. 'Fermanda Beytülláhim Kilisesi'nin kapısı ile ilgili uygulamaların hiçbir şekilde değiştirilmeyeceği yazılıydı. Filistin Kurtuluş Örgütü ile Kutsal mekánların yöneticileri arasında 15 Şubat 2000 günü imzalanan andlaşmanın dördüncü maddesi de bunun böyle olmasını öngörüyordu' diyen Manukyan, Yaser Arafat'tan Rum patriğinin elindeki anahtarların alınmasını ve kilisenin kapısının eskiden olduğu gibi yine Müslümanlar tarafından açılmasını talep ediyordu. Mektubu kutsal topraklardaki Katolikler'in ruhani lideri Giovanni Battistelli de Manukyan ile beraber imzaladı ve her ikisi de şimdi Arafat'tan cevap bekliyorlar.
Ben, Beytülláhim'de bugünlerde yeniden yaşanan anahtar kavgasını, oraları en iyi bilen Türk gazetecilerden biri olan dostum Sefer Turan'dan öğrendim ve yazışmaların örneklerini de ondan aldım. Sahip olmamıza rağmen bir türlü farkedemediğimiz 'imparatorluk mirası'mızı hatırlamamız için bundan daha mükemmel bir örneği, zannedersem arasak da bulamayız.
Türkçe’nin üstadı, anahtar kavgasını anlatıyor
'Zeytindağı', Birinci Dünya Savaşı'nı Cemal Paşa'nın yaveri olarak Ortadoğu'da geçiren Falih Rıfkı'nın, yani sonraki senelerin meşhur gazetecisi Falih Rıfkı Atay'ın savaş hatıralarıdır ve hem Türkçe, hem de fikir şáheseridir. Kudüs'te, Filistin'de ve Sina Çölü'nde uğradığımız yenilgileri 'Zeytindağı' kadar acı ama gerçek biçimde anlatan bir başka eser Türk Edebiyatı'nda ve Türk tarihinde mevcut değildir.
Falih Rıfkı, 'Kamame' yani 'Kıyamet' ve 'Doğuş' kiliselerinin anahtar bahsini bakın nasıl anlatıyor:
'...Zeytindağı'nın tepesindeyim. Lut denizine ve Gerek dağlarına bakıyorum. Daha ötede Kızıldeniz'in bütün sol kıyısı, Hicaz ve Yemen var. Başımı çevirdiğim zaman Kamame Kilisesi'nin kubbesi gözüme batıyor; burası Filistin'dir. Daha aşağıda Lübnan var, Suriye var. Bir taraftan Süveyş Kanalı'na, öbür taraftan Basra Körfezi'ne kadar çöller, şehirler ve hepsinin üstünde bizim bayrağımız! Ben bu hudutsuz imparatorluğun çocuğuyum.
...Kamame Kilisesi'nin Hristiyan milletler arasında taksim edilmiş olduğunu bilirsiniz, içerisinin her parçası ve bütün kilisenin her hizmeti bir başka cemaatindir. Bu cemaatler yalnız anahtarı pay edememişlerdi. Onun için Kamame'nin anahtarı bir hocanın elindedir. Bütün bu kıt'alarda biz işte bu hocanın vazifesini yapıyoruz: Ticaret, kültür, çiftçilik, sanayi, binalar, herşey Araplar'ın veya diğer devletlerindir. Yalnız jandarma bizim idi; jandarma bile değil, jandarmanın esvabı.
...İsa'nın mezarı, üstünü temizlemenin sevabı pay edilemediği için toz toprak içindedir. İpi koparak düşen çanı hiç kimse kaldırıp yerine takamaz. Beytülláhim Kilisesi de böyle idi: Enver Paşa kilise camlarının niçin kırık bırakıldığını sorduğu zaman, masraf etmek sevabını milletlerin paylaşamadığını ve her teşebbüsün arkasından kan ve kavga çıktığını söylemişlerdi. Başkumandan, kiliseyi bir jandarma müfrezesi ile sardırdı ve kilisenin pencerelerine yeni camlar ancak öyle takılabildi.
Kamame Kilisesi'nin en büyük günü ateş günüdür: İsa'nın ruhunun göke çıktığı gün! Karargáh gençleri, hepimiz, bu büyük günü görmeğe karar vermiştik. ...Evvelá tıknaz bir hoca efendi, anahtar bekçisi ile selámlaştık.
...İsa'nın ruhu, eğer bugün içinden çıkmış olduğu yere inerek bu sahneyi görseydi, kimbilir patriklerini hangi oduna çakardı? Daha biz arabamıza binmeden, kilise kapısının dışında sönmüş mumların ilk piyasası kuruluyor ve Müslüman hoca kilise kapısını kapamak için anahtarını hazırlıyordu...'