Paylaş
Padişahın iftara gidişi, Kadir Gecesi ve teravih namazları, kadınların katılmayı en çok arzu ettikleri faaliyetlerdi.
Ramazanda gezme hürriyetleri artınca cami cami dolaşırlar, kadınlara vaaz ve hatim dinlemeleri için birkaç cami tahsis edilir ve erkekler buralara giremezdi.
OSMANLI döneminde kadınların ortalıkta dolaşması fazla istenmemiş ve sokağa çıkmalarına çeşitli kısıtlamalar getirilmişti.
Yaşlı kadınların sokakta dolaşmalarına pek bir şey denilmezdi ama genç yaştakilerin hareketleri dikkatle izlenirdi.
Fakat, yöneticilerin koydukları bütün yasaklara rağmen kadınlar ev dışına çıkabilmelerini sağlayacak her türlü fırsatı değerlendirdiler.
İmdadlarına, 19. yüzyılda tıp ilmi yetişti ve kansızlık çeken kadınlar, doktor tavsiyesiyle rahat rahat gezdiler. Gezintilerin artması, İstanbul’da dedikoduları da artırdı. Kadınlar sokağa akraba ziyareti, hamam, düğün ve alışveriş için çıkarlardı ve en sık gittikleri yer, Kapalıçarşı’daki kumaşçılardı.
Şehirde, sadece kadınlara mahsus bir başka pazar da vardı. 1610’da İstanbul’a gelen İngiliz seyyah George Sandys, Silivrikapı civarındaki ‘Avratpazarı’ isimli meydanda kadınların elişlerini sadece birbirlerine sattıklarını yazar.
Bayramlar, kadınlar için tam mánásı ile bayram olur ve hemen dışarı fırlarlardı.
İstanbul’a 1678’de gelen Hollandalı seyyah Cornelius de Bruyn, ‘Bayramlarda kadınlar sokağa rahatça çıkabilirler, her tarafta binlerce kadın görülür ama senenin kalan zamanında evlerinde kapalıdırlar’ der.
Bayram günleri sokaklarda büyük salıncaklar kurulur, kadınlarla erkekler bunlara ancak hemcinsleriyle binebilirlerdi.
Padişahlar, savaş dönüşlerinde İstanbul’da büyük törenlerle karşılanırlar, şehzádelerin sünnetleri ve padişah kızlarının evlilikleri münasebetiyle de şehirde günlerce süren şenlikler yapılırdı.
Ama bütün bu eğlencelere sadece erkekler katılabilir, kadınlar olup bitenleri evlerinin penceresinden seyrederlerdi.
Sultan İkinci Mahmud döneminde, kadınlara Dolmabahçe’deki bayramlaşma merasimini izlemeleri için izin verildi. Ancak kadınlar, bayramlaşmaların yanısıra padişahın Cuma selamlığı törenlerine de gitmeye başladılar.
Devlet adamları bu durumdan rahatsız olunca bazı yasaklamalar getirildi ama kadınları törenlerden uzak tutmak mümkün olmadı. Kadınlar bayram, hükümdarın cuma selámlığı ve kılıç alayı gibi törenleri kalabalığın en arkasından da olsa izleyebildiler.
Ünlü yazar Refik Halid Karay, kadınların imdadına 19. yüzyılda tıbbın yetiştiğini söyler. Karay, ‘Kansızlıktan dolayı sararıp solan kızları muayene eden doktorlar ‘Demir vermek lazım, iki türlü demir vardır; birini alınca araba ile hergün bir saat dolaşmalı, diğerini alınca da kıra çıkıp bir saat açık havada oturmalı’ derlerdi’ diyor.
Refik Halid’e göre, maddi durumu iyi olan kadınlar ‘araba demiri’ni tercih ederlerdi. Hasta olan küçük hanım 20 gün boyunca demir damlası alır, ‘koçu’ denilen küçük arabaya binerek Edirnekapı dışında gezintiye giderdi.
Parası olmayanlar ise ‘yayan demir’inde karar kılarlar ve saatlerce yürürlerdi.
Geceleyin bir yere gitmek, kadınların hayatlarında pek az karşılaştıkları bir durumdu ve bu yüzden yaşlılıklarında sık sık, vaktiyle yaptıkları gece gezmelerini tarihi bir hadise gibi anlatırlardı.
Özellikle Ramazan ayında, padişahın ‘Onbeş alayı’ denilen Topkapı Sarayı’ndaki iftara gidiş töreni, Kadir Gecesi ve teravih namazları, kadınların katılmayı en çok arzu ettikleri faaliyetlerdi. Ramazanda gezme hürriyetleri artan kadınlar cami cami dolaşırlar, gündüzleri kadınlara vaaz ve hatim dinlemeleri için birkaç cami tahsis edilir ve erkekler buralara giremezlerdi.
Kadınların sokağa hiçbir kısıtlamaya uğramaksızın rahatça çıkabildikleri dönem, 1908’deki İkinci Meşrutiyet oldu.
Hürriyet’in ilánıyla beraber kısıtlamalar da gevşedi ve kadın haklarının sorgulanmasına başlandı.
Bu dönem, kadınların her konuda özgürlüklerini kazanmalarına öncülük edecekti.
Paylaş