Hazreti Muhammed'in soyundan geldiğine inanılan Şerif Muhiddin Targan, Şark Müziği'nin gelmiş geçmiş en seçkin ud virtüozlarından biriydi ve 58 yaşındayken hayatını Türk Müziği'nin çok önemli bir ismiyle, Safiye Ayla ile birleştirmişti.
İşte, Safiye Ayla'nın şimdi bende bulunan evrakı arasından önümüzdeki hafta gelen ‘‘Sevgililer Günü’’ münasebetiyle seçtiğim birkaç aşk mektubundan bazı bölümler... Peygamber torunu, flört günlerinde Safiye Hanım'a bakın neler yazmış...
TÜRKİYE'nin gündemi, Kurban Bayramı'na rağmen, önümüzdeki hafta yine savaş tartışmalarıyla dolu olacak. Irak macerasının savaş mı, tedbir mi yoksa stratejik bir başka şey mi olacağına daha günlerce karar veremeyeceğiz.
Bayramın son günü, son zamanlarda moda olan bir başka 'özel' güne tesadüf edecek: Sevgililer Günü'ne...
Böyle 'özel' günler bana aslında son derece itici gelir. Hele, Avrupa'nın pagan devirlerinde her 15 Şubat'ta tanrıça Februato Juno'nun şerefine yapılan Lupercalia Festivali'ni Roma Kilisesi'nin orasından-burasından iteleyerek bir gün geriye çekmesi, hapiste ölmüş bir adamcağızın adıyla özdeşleştirip 'Aziz Valentin Günü' ilán etmesi ve o günün başarılı bir tüketim reklamıyla 'Sevgililer Günü' halini alması! İnsan, sevdiğini senenin sanki yalnızca bir gününde hatırlarmış gibi!..
BEN DE MODAYA UYDUM
Ama ne çare! Etrafımdaki hemen herkesin bir 'Sevgililer Günü' modasına kapıldığını görünce, o günün öncesinde artık ben de aşktan ve meşkten sözedip çok önemli bir sanatkárın evvelá sevgilisi, sonra da hanımı olan bir başka büyük sanatkára yazdığı aşk mektuplarından küçük alıntılar yapayım dedim: Hazreti Muhammed'in soyundan geldiğine inanılan Şerif Muhiddin Targan'ın, eşi Safiye Ayla'ya evlenmeden önce yazdıklarından...
Önce, Şerif Muhiddin'i bilmeyenler için, onun kim olduğunu kıcaca anlatayım:
Babası Ali Haydar Paşa 'Mekke Şeriflerinin', yani peygamber soyundan gelen ve imparatorluk zamanında Mekke'nin başında bulunanların sonuncusuydu. Paşa, Birinci Dünya Savaşı sırasında Arap isyanını başlatan Şerif Hüseyin ile kardeş torunu oluyordu. Hüseyin İstanbul'a başkaldırdı ama Ali Haydar Paşa devletine bağlı kaldı ve işte bu yüzden bütün kuzenleri Ortadoğu tahtlarını aralarında paylaşırken, o, Beyrut'ta münzevi ve sıkıntı içerisinde bir hayat sürdü.
Şerif Muhiddin, 1892'de babasının Çamlıca'daki köşkünde doğdu, zamanın en elit ve en entellektüel çevresinde yetişti, hukuk ve edebiyat fakültelerini bitirdi. Resim yapıyor, viyolonsel ve ud çalıyordu. Udu zamanla kendine mahsus bir ekol olacak, Şerif Muhiddin sazını dünya standardlarına yükseltecek, 'Rabbu'l-Ud' yani 'Udun Tanrısı' diye tanınacaktı.
İlk dünya savaşı sonrasında ailesi herşeyini kaybedince Şerif Muhiddin için zor günler başladı. 1924'te New York'a gidip viyolonsel ve ud konserleri verdi. Amerikan gazetelerinde, hakkında övgü dolu yazılar çıktı. 1932'de Türkiye'ye döndü ama iş bulamadı ve bu defa Irak'a gitti. Bağdat'a bir konservatuvar kurup 14 sene boyunca idare etti. Irak, Ürdün ve Suriye hanedanları yani Abdullah, Faysal, Gazi, Talál, Hüseyin ve Ali gibi krallar ya kuzenleri yahut yeğenleriydi ama o sadece 'sanatkár' kalmayı tercih etti. Sonra tekrar İstanbul'a geldi ve o senelerin en ses getiren evliliklerinden birini yaptı: Hayatını, alaturka müziğinin çok seçkin bir ismiyle, Safiye Ayla ile birleştirdi.
SANDIK DOLUSU BELGE
Bu evlilik, Şerif'in hayata gözlerini kapadığı güne, yani 1967'nin 13 Eylül'üne kadar, 17,5 sene devam etti. Safiye Hanım sonraları eşine ait herşeyi müzelere ve kitaplıklara bağışladı ama özel evrakını, özellikle de Şerif ailesinin siyasi yazışmalarını ve ud kayıtlarını kendisinde tuttu...
Derken, bundan beş sene önce Safiye Hanım da hayata veda etti ve evinde káğıt namına ne varsa, yani hem kendisinin hem de Şerif Muhiddin'in evrakı döndü, dolaştı ve nihayet bana geldi. Türk Müziği'nin bu çok büyük iki isminin koskoca bir sandık dolduran belgeleri, şimdi özel arşivimin en kıymetli ve en saygın bir bölümünü teşkil ediyor.
İşte, bu evrak arasından 'Sevgililer Günü' münasebetiyle, rastgele seçtiğim birkaç aşk mektubunun bazı bölümleri... O sırada 60'ına yaklaşmış olan peygamber torunu Şerif Muhiddin, daha henüz sevgilisi olan Safiye Hanım'a bakın neler yazmış...
‘Sizi akorda hazırım hanımefendi!’
25 Ağustos 1949, Perşembe
Canımın içi,
Dün sizden birşey almadığım için fazlaca sıkılmıştım. Bugün öğle vakti bir mektubumun ulaştığını bildiren sevimli mektubunuzu aldım.
...Viyolonsele çalıştım, fakat keyifsiz. Yemekten sonra uyumak üzere soyundum, yattım. Mavi perdeyi de kapattım, biraz daldım, sonra baktım daha fazla yatamayacağım. Harika bir udum var, tellerini takmıştım, akorduyla meşgul olarak kendi álemime dalarken kapı vuruldu. ...Lutfettiğiniz mektupla kolonyayı şükranla aldım. Kolonya hakkında bir hüküm verebilmek için, sizinle beraber koklamak lázım!
...Allah rızası için biraz kendine gel! Ben size yazıyorum, bir dün yazmadım. Sizden çok bekliyordum. Almayınca çok kırıldım. Mektuplarına bakıyorum, hep acele ile, sür'atle yazılmış. Hiç oradaki hayatından bahsetmiyorsun. Yani, karşına beni alıp da konuşur gibi yazmıyorsun.
...Mektubuna bakılırsa, sabahtan akşama kadar bol bol uyku. Ne zaman, hangi saatte konser verdiğinizi de bildirmiyorsunuz. Yalnız sıra geldikçe bana kartopu atıyorsunuz. İstediğin kadar at! Açıktır sinemin bağı! Fakat bu kadar da ketum olma. Benim hislerimin hududu yoktur. Sen yazmasan da çok şey hissederim. Yalnız bana hiddeti teşrif ettirinceye kadar böyle davranmaya devam etme.
...Ben sizi akorda hazırım fakat biraz da o hevesi siz vermelisiniz! Siz herhalde sabahtan geceye kadar otelde kapanıp oturmuyorsunuz. Tamamiyle tabii halinizi hissettiğim için sizden şu aralık hiç memnun değilim. Ketumiyeti muhabbetle teláfi edilebilir bulmadığımdan, kendisine hakiki ve çok sevgi taşıdığım kimseden hislerimi saklayamam. En ciddi noktaları size açıkça işaret ediyorum, üst tarafı size ait.
...Hasretler, en derin sevgi ve dostluk hislerimle.
Muhiddin.
26. 12. 49
(Kulüp, gece saat on, yatağımda ufki (yatay) olarak yazılmıştır)
Güzelim, sevgilim,
Bugün saat yediye doğru konservatuvardan kulübe geldim. Kapıcı mektubunuzu verdi, sevinçle aldım. Zaten, akşam odama kapanmayı sabahtan kurmuştum. Mektubunuz odamın havasını ısıtacağından erken yatağa girip yatmaya karar verdim ve işte öyle de yaptım.
O, rüyamda yüzünü bana göstermeyerek, arkasını çevirerek yalan söyleyen kaltak hizmetçi kız, her halde iblis olacak... Ben bu geceden itibaren lázım gelen dualarımı okuyarak yatacağım. Siz daha fazla dualar okumalısınız, zira siz birkaç (defa) aleyhimde rüya görmüşsünüz?... Acaba ayıp şeylerden mi?... Doğrusu merak da etmiyor değilim.
Ne ise, o bahsi geçelim. Zira, sizi biraz celálli görüyorum. 'Mektuplarınızda da aradığım yakınlığı bulamadığım zamanlar oluyor... Daima ihtiyatlısınız... Ne ise, bunları her halde yüz yüze halletmek daha isabetli olur' diyorsunuz.
Öyle döğüş horozları gibi başbaşa halledecek kudret, bende yok. Maamafih, 'Ben ettim, sen etme, ocağına düştüm' diyeyim de, şimdiden mes'ele hallolmuş olsun. A iki gözüm! Hem kendin gidersin, sonra da ayrılmaktan şikáyet edersin. Aynı zamanda hissettiğin yalnızlık içinde kahve falına baktırırsın. Elbette size söyleyecekleri 'Yalnızlık düşüyor' demektir. Ben size bir insanın azami yakınlığını temin eden en mühim kararı söyledim. Ne garib ki, siz onu zannettiğim kadar derine almamışsınız... Sathi şeylere, şüphelere kıymet veriyorsunuz. Onu unutur gibi yazıyorsunuz. Ben onu her zaman tekrar edecek değilim. Siz, o falcılardan artık uzak durunuz.
...Bakalım ne olacak? Şimdi siz tıpkı dama çıkıp merdiveni tekmeleyip sonra da 'Buraya gelseniz de biraz konuşsak' diyene benziyorsunuz! Artık yalnızlıktan şikáyet etmeye hakkınız yok, iláhiyi okumanın tam sırası: 'Dostun senden ırak değil...!'
...Sevgilerimle, sizi kucaklar, Allah'ın himayesine emanet eylerim.
Muhiddin
20 Ağustos 49
Aziz Safiyeciğim,
Tayyareniz meydanda büyük bir kelebek gibi yürüyerek istikametini tayin ederken, Ali Efendi ile ileride bir binanın önünde ayrı durarak mendil salladım.
Orada benden başka beyaz giyinmiş bulunmadığından, belki farkedilirim zannında idim. Tayyare dönerken bir elin pencereyi şöyle silerek sallandığını gördüm. İyiniyetime ne kadar isabet ettiğini bilmiyorum fakat ben onu kendime aldım. Havalandığınız zaman güzel bulutlardan Ayla Hanım'a açık yollar diledim. Sonra, hediye edeceğiniz kovanların otomobilde kalmış olduğunu görmekle sıkıldım, Ali Efendi'den dikkatle İzmir'e götürmesini rica ettim.
...Afiyetler, büyük muvaffakiyetler temenisi ile derin sevgilerimi takdim eylerim.