Osmanlı’nın 700. yılına ilk dış kutlama İsrail’den

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

Biz Osmanlı Devleti'nin kuruluşununun 700. yıldönümünü Ortadoğu'daki İslam ülkeleriyle beraber kutlamanın yollarını ararken İsrail Osmanlı'yı Kudüs'te resmen kutlamaya başladı. İsrail sponsor bulabildiği taktirde Kanuni Süleyman'ın yaptırdığı Kudüs surlarından şehre bir mehter ve yeniçeri bölüğü indirecek.

Tarih Ortadoğu'da bu hafta başında garip bir cilve yaptı. Biz, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun 700. yıldönümünü geçmişte Osmanlı sınırları içerisinde bulunan bugünkü İslam ülkeleriyle beraber kutlayabilmek için ne yapmamız gerektiği üzerinde kafa yorarken İsrail Osmanlı'yı resmen kutlamaya başladı. Kudüs, Osmanlı yönetiminden ayrılmasının üzerinden 82 yıl geçmesinden sonra Osmanlı'yla bu hafta yeniden buluştu ve üç semavi dinin en önemli merkezlerinden biri olan şehirde 700. yıl kutlamaları çerçevesinde 1917'den buyana ilk defa Türk ve Osmanlı rüzgárları esti.

Kudüs'te yaşanan bu ilginç gelişme Kültür Bakanlığı'nın geçmişte Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan bazı devletlere yaptığı ‘‘700. yılı ortak şekilde kutlama’’ önerisiyle başladı. İlk ve tek olumlu cevap İsrail'den geldi ve İsrail'in Osmanlı İmparatorluğu'nun 700. kuruluş yıldönümü kutlamalarında yer alabileceğini bildirmesinden sonra karar iki ülke kültür bakanlıkları arasında yapılan bir protokolle resmileştirildi. Protokolde İstanbul'da bulunan Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nin Kudüs'teki İsrail Müzesi'nde bir ‘‘Osmanlı Halıları Sergisi’’ açması, İsrail tarafının da buna karşılık İstanbul'da ‘‘Osmanlı Yönetimi Altında Ortadoğu Fotoğrafları Sergisi’’ düzenlemesi ve ‘‘Osmanlı Döneminde İsrail’’ isimli bir kitap yayınlaması öngörülüyordu. 1999 yılı içerisinde karşılıklı olarak 700. yılı konu alan ortak seminerler ve üniversitelerde bilimsel toplantılar yapılacaktı.

Protokolün ilk maddesi geçen salı gecesi hayata geçirildi ve Kudüs'teki İsrail Müzesi'nde İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nin müdiresi Dr. Nazan Ölçer'le müze uzmanlarının özel bir uçakla getirdiği yüzlerce senelik 50 adet halının yeraldığı ‘‘Osmanlı Halıları Sergisi’’ açıldı. Açılış münasebetiyle Kudüs'e ben de gittim. Törende Türkiye'yi projenin mimarı olan Kültür Bakanı İstemihan Talay temsil etti. İşin garip tarafı ise Talay'ın İsrail'li meslekdaşı İzak Levi'nin yanısıra çok önemli bir başka politikacının, Dışişleri Bakanı Ariel Şaron'un da törende hazır bulunmasıydı.

Kudüs'teki bu şaşırtıcı gelişmenin ana hatları işte böyle. İsrailliler’in Osmanlı’yı kutlamalarını Türkiye'nin Ortadoğu'daki yeri ve ilişkileri açısından değerlendirip yorumlamak size kalıyor.

Yafa'da Savarona gecesi

Atatürk'ün yatı Savarona 25 Nisan’da İstanbul'dan demir alıp Akdeniz'e uzanacak ve bir İsrail limanında 700. yıl kutlamalarına katılacak.

Savarona'nın sahibi olan işadamı Kahraman Sadıkoğlu Tuzla'daki Türkiye’nin tek off-shore platformunda şu anda İsrail için bir dolum ünitesi inşa ediyor. Büyük tankerlerin limanın dört kilometre açığından dolmasını sağlayacak olan ünitenin yapımı Nisan ayında tamamlanacak ve İsrail'e gönderilecek. Dün görüştüğüm Sadıkoğlu, İsrail limanındaki montajdan sonra yapılacak olan açılış törenini 700 yıl etkinlikleriyle birleştirmek istediğini ve törene Savarona'yı da götüreceğini söyledi. Savarona İsrail'e gidecek, Osmanlı valilerinin yazlık ikámetgáhı olan Yafa'ya veya Tel Aviv'e yanaşacak ve burada Türk ve İsrail tarafının katılacağı bir davet verilecek.

‘‘Savarona’’ sözü, bir Afrika dilinde efsanevî kuş ‘‘zümrüdüanka’’ anlamına geliyor. Zümrüdüanka ateşle ve kendi külüyle besleniyor, her an durmadan yenileniyor, sürekli bir yeniden doğuş yaşıyor.

Osmanlı'nın 700. yıldönümünün bizden 82 yıl önce ayrılan topraklarda bu şekilde kutlanacak olması hoş bir tesadüf değil mi?

‘‘Bizde Araplar gibi Osmanlı kompleksi yok’’

İsrail'de bir serginin İsrailli iki bakan tarafından açılması pek öyle alışıldık işlerden değildi, dolayısıyla törene kültür bakanıyla beraber İsrail politikasının çok önemli bir isminin, Dışişleri Bakanı Ariel Şaron'un da gelmesi tecessüsü daha da arttırdı. Şaron'un etrafını saran ve ‘‘Halı merakınızı bilmiyoruk’’ diyenlere cevabı ‘‘Bu sergi her bakımdan önemli. Gelmem gerekiyordu ve geldim’’ oldu.

İsrail dışişleri yetkilileri de Kudüs'te birdenbire esen bu 700. yıl rüzgárını ‘‘Osmanlı İmparatorluğu burada 400 sene kaldı. İsrail o imparatorluğun parçasıydı. Üstelik bizde Araplar gibi bir Osmanlı kompleksi yok’’ sözleriyle ifade ediyor ve hayata geçirilemeyen bir başka kutlama projesinden söz ediyorlardı: 16. asrın başında harap bir vaziyette olan Kudüs surları Kanuni Süleyman tarafından tamir ettirilmişti ve bugün sapasağlam ayakta duran surlar Kanuni'nin eseri sayılıyordu.

İsrail 700. yıl kutlamalarını surlardan şehre bir mehter bölüğü indirerek başlatmak istemişti. Türkiye'den atların, ‘‘kös’’ denilen büyük davulların ve bir mehter bölüğünün getirilmesinin maliyeti 200 bin dolar civarındaydı ve sponsor bulunamadığı için projeden vazgeçilmişti.

Para temin edildiği taktirde mehter Kudüs'ü beş asır aradan sonra bu yıl yeniden fethedecekti.

Vakıflar giremiyor hırsızlar cirit atıyor

Eminönü'ndeki yüzlerce senelik Yenicami'nin hünkár mahfili geçen hafta soyuldu. Sadece soyulmakla kalmadı, duvarlarını süsleyen İznik çinileri de paramparça edildi. Mekánın sahibi Vakıflar Genel Müdürlüğü ama yetkililer içeriye bir türlü giremiyor. Zira yıllar öncesinin akıl almaz bir uygulaması hálá devam ediyor ve hünkár mahfili hukuken ‘‘kiraya verilmiş bir halı dükkánı’’ sayılıyor.

Yüzlerce senelik bir mekánın, hem de dini bir mekánın dükkána çevrilip kiraya verilmesi, malsahibinin o mekána bir daha asla girerememesi, hatta mekán tahrip edilse ve yıkılsa bile adımını atamaması akılla ve mantıkla bağdaşır bir iş değil.

Ama böyle bir işi Vakıflar Genel Müdürlüğü seneler önce alnının akıyla becerdi, İstanbul'un en seçkin tarihi mekánlarından birini, Eminönü'ndeki Yenicami'nin İznik çinileriyle donanmış olan ‘‘hünkár mahfili’’ni, yani padişahların namaz kılmasına mahsus kısmını dükkán niyetine kiraya veriverdi. Hünkár mahfili bir anda halı dükkánına döndü, caminin kiracısı mahfilde seneler boyu her dönemden halı, kilim, seccade vesaire sattı ve ‘‘Camiyi kimler, niçin ve nasıl dükkán haline getirdi?’’ diye sormayı nedense kimseler düşünmedi.

Derken aradan seneler geçti, camide halı satan zat dünyadan ayrılıp gitti ama hünkár mahfilinin çilesi bir türlü bitmek bilemedi: Mekán bu defa bir vakfın, ‘‘Türk El Sanatları Vakfı’’nın oldu. 300 küsür senelik camiyle beraber hünkár mahfili de eskiyor, cami bir nebze de olsa tamir görüyor ama dükkána çevrilmiş hükümdar locasına girmek bir türlü mümkün olamıyordu. Vakıflar kiracılara ‘‘Ya siz restore edin, yahut bırakın biz yapalım’’ diyordu ama teşebbüsler sonuç vermiyor, kiracılar içeriye kimseleri almıyor ve mahfil harap olup gidiyordu.

Yeni Cami'nin hünkár mahfiline Vakıflar Genel Müdürlüğü senelerdir bir defa olsun adım atamadı ama içeriye girme şerefini geçen hafta başkaları elde etti: Hırsızlar... Hünkár mahfiline gecelerin birinde dalıp içerideki halıları toparlayıp götürdüler ama umduklarını bulamadıklarından mı bilinmez, hırslarını duvarlardan çıkartıp yüzlerce senelik çinileri de paramparça ettiler. Vakıflar Genel Müdürlüğü hünkár mahfiline buna rağmen hálá giremiyor, genel müdürlüğün kontrolüne tabi olan kiracı vakıf nelerin çalındığını bildirmemekte direniyor ve devlete yerdeki kırık çini parçalarını toplayıp zabıt tutmak düşüyor.

Bu son hadiseden sonra içime bir merak düştü: Hünkár mahfilinin vakti zamanında kimlere, niçin ve nasıl peşkeş çekildiğini; ‘‘Türk El Sanatları Vakfı’’nın mahfile nasıl yerleştiğini, tahliye davalarının bir türlü neden nihayete eremediğini ve işin arkasında kimlerin olduğunu öğreneyim dedim. Dolayısıyla işin peşine düşmeye, sorup soruşturmaya ve Yenicami'de oynanan bu komediyi sık sık yazıp gündemde tutmaya karar verdim. Önümüzdeki haftalarda bol bol hünkár mahfili maceraları okuyacaksınız.



Yazarın Tüm Yazıları