Ölmeye niyetim yok anne! Ama gelme, perişan olursun

Názım, annesi Celile Hanım’a Bursa hapishanesinden 1940’ların sonunda gönderdiği bir mektupta hapishane şartlarının giderek ağırlaştığını söylüyor ve ‘Geldiğiniz takdirde, en fazla bir saat görüşebiliriz. Bu şartlar altında çoluk çocuk perişan olmayın’ diyor.

Celile Hanım ise, kuzeni Nimet Hanım’a Názım’dan bahsederken ‘Kimbilir ne ruhi buhranlar geçiriyor? ...Kurtulacak mıyım diye ne ümidleri mahvoluyor. ...Şimdiye kadar deli olmadığına şaşıyorum. Çok metanetli imiş. Fakat zannedersem kuvvetinin, metanetinin sonuna varmıştır. Bu kadar haksızlık nasıl oluyor? İnşallah, çilesinin sonuna ermiştir. Düşündükçe, zihnime fenalık geliyor’ diye yazıyor.

NÁZIM, annesi ressam Celile Hanım’a Bursa hapishanesinden üzerine tarih koymadan gönderdiği ama 1940’lı senelerin sonunda yazdığı anlaşılan bir mektupta cezaevi şartlarının ağırlaşmasından yakınıyor, sonra annesinden kendisini ziyarete gelmemesini istiyor.

Mektuptan anlaşıldığına göre, cezaevi müdürü, Názım’a kolaylık gösterdiği için görevinden alınıp mahkemeye verilmiş, cezaevi savcısı da bir hayli söz işitmiştir. Müdürün gösterdiği kolaylık, büyük ihtimalle, Názım’ın eşi Piraye’nin ziyarete geldiği günlerde şairin şehirdeki bir otelde birkaç saat geçirmesine gözyummasıdır.

Aşağıda, Názım’ın mektubunun tam metnini veriyorum. Mektupta isimleri geçen kişilerin kim olduklarını da söyleyeyim: ‘Münevver’ málum, Názım’ın ikinci eşi ve oğlu Memed’in annesi, ‘Sáre teyze’ şairin annesi Celile Hanım’ın kızkardeşi Sáre Mocan’dır. ‘Samiye’, Celile Hanım’ın kızı yani Názım’ın kızkardeşi; ‘Seyda’, Samiye Hanım’ın kocası ve dolayısıyla Názım’ın eniştesi, ‘Hikmet’ ile ‘Ayşe’ de Sámiye ile Seyda’nın çocuklarıdır ve Názım bu iki çocuğun dayısı olmaktadır.

İşte, Názım’ın mektubu:

‘Anne,

İstanbul’a geldiğinizi Münevver’den öğrendim. Bugünlerde Kuzguncuğa geleceğinizi de yazıyordu. Onun için bu mektubu ona yolladığım mektubun zarfı içine koyuyorum. Kendisi size verecek. Sıhhatimi merak etmeyin, iyiyim. Kendime gayet iyi bakıyorum. Hiç ölmeğe niyetim yok, keyfim yerinde, dünya güzel. Kötü olan birşey var, bizim ziyaret meselesi.

Eski müdürü nihayet işinden çıkardılar ve mahkemeye verdiler. Sebeplerden üç tanesi de bana karşı gösterdiği müsamaha ve bu arada, ziyaret meselesi. Bundan dolayı müddeiumuminin (savcının) de başı ağrıdı ve yeni gelen müdür adetá bana selám vermeğe korkuyor. Bu şartlar altında, Sáre teyzeme de yazmıştım, ne müddeiumumiden (savcıdan), ne de müdürden ziyaret için ayrıca izin alamam ve zaten almak da istemem, hele müddeiumumiye (savcı) karşı yüzüm yok. Her ne hál ise.

Yani beni ancak pazarertesi yahut perşembe günü, o da azami bir saat görebilirsiniz. Bu şartlar altında isterseniz gelmeyin. Çoluk çocuk boşuna perişan olmasınlar. Elbet de gelecek seneye kadar şartlar değişir, zaten burası iş yurdu oluyor. Bu sıkılık o vakit değişir sanıyorum. Eski müdürün mahkemesi de bitmiş olur. Nasıl olsa daha bir hayli sene Bursa kalesinde misafiriz.

Senin mübarek ellerinden öper, Sámiye’yi, Seyda’yı, Sáre teyzeyi, Hikmet’i, Ayşe’yi hasretle kucaklarım canım anneciğim...

Oğlun

Názım’


Oğlum şimdiye kadar nasıl oldu da delirmedi, şaşıyorum

ŞAİRİN annesi Celile Hanım, 1950 kışını o sırada Adana’da yaşayan kızı Samiye ile damadı Seyda’nın yanında geçirmektedir.

Celile Hanım, 4 Şubat günü İstanbul’da bulunan kuzeni Nimet Hanım’a yazdığı mektupta önce sağlığından ve kiracılarının kiraları ödememelerinden yakınıyor, derken sözü oğlu Názım’a ve af söylentilerine getiriyor, ‘Çok metanetli imiş. Fakat zannedersem kuvvetinin, metanetinin sonuna varmıştır. Bu kadar haksızlık nasıl oluyor? İnşallah, çilesinin sonuna ermiştir’ diyor.

Aşağıda, Celile Hanım’ın oldukça uzun olan mektubunun bazı kısımlarını veriyorum:

‘Sevgili, hakikatli cancánım!

Mektubunuzu kemál-i memnuniyetle aldım. Bizi düşündüğünüze teşekkür ederim. Telefonda konuşamadığım için konuşamadım, dinledim. Ben burada, cancan ötede. Nasıl oluyor bu iş, insanın aklı kavramıyor. Bunu bulan kafalara hayran olmamak ne mümkün!

Hepimiz iyiyiz. Benim tansiyonum 20 olmuştu, perhizle 18 buçuğa indi. Sol kolumda şiddetli bir sancı peydah oldu. Romatizma imiş, pek rahatsız ediyor. Mütemadiyen ağrıyor. Midem de bozuk. Bunlardan ve kalp sıkıntısından başka hastalığım yok, hamdolsun. Buna da şükür. Ya şeker veya üre olursa? Hamdolsun, daha yok.

Çok göreceğim geldi. Ne olur Adana’ya gelsen? Çocuklar bekliyorlar. Toros ile (Toros Ekspresi ile) uzun sürmez. Sabah saat dokuzda Haydarpaşa’dan hareket, o gece Ankara, ertesi gün öğleden sonra bir buçukta Adana. Yollar güzel, Toros dağları karlı, tüneller, sular, çam ağaçları, güzel manzaralar. Bir kitap elinde oldu mu, su gibi saatler akar gider.

... Aff-ı umumi (genel af) olacak mı, ne olacak bu iş, ne netice verecek? ...Helecan içindeyim.

DELİRMEK İŞ BİLE DEĞİL

Doktor keratası üç aylık aldı, gitti. Selánikli Kemal de ben geleli on para vermiyor. Dolandırıcı Neşet’le birlik olmuşlar zahir, on para vermeyelim diye karar vermişler demek. Nasıl olsa hasta, yalnız bir kadın, bizle uğraşamaz, biz de bedava otururuz diyorlar. İstanbul’a gelir gelmez mahkemeye vereceğim. Avukat bulmalı, uğraşmalı. Allah kuvvet versin.

...Ben bir yerlere pek gitmiyorum, en çok evde oturuyorum. Resim yapıyorum, bulduğum kitapları okuyorum. Kendimi, dertlerimi unutmaya çalışıyorum. Eğer gelirsen çok iyi olur, sayende gezeriz. Seyda ‘teyzemi gezdirir, eğlendiririm’ diyor. Hayatın değişir, sinirler düzelir, bir nefes alırsınız. Kötü düşünceleri, kötü hatıraları unutmaya çalışmalı, avunmalı. Aksi takdirde delirmek iş bile değil. Yatağa yattığımda, düşünmemek için sayı sayıyorum.

Oğlana, iláçları ve süveteri aldığına dair mektup yazıp soracağım. Kimbilir ne ruhi buhranlar geçiriyor? Kimseye söylemez. Kurtulacak mıyım diye ne ümidleri mahvoluyor. Yeise düşüyorum. Hasta kalbini ne hırslar kemiriyor. Şimdiye kadar deli olmadığına şaşıyorum. Çok metanetli imiş. Fakat zannedersem kuvvetinin, metanetinin sonuna varmıştır. Bu kadar haksızlık nasıl oluyor? İnşallah, çilesinin sonuna ermiştir. Düşündükçe, zihnime fenalık geliyor.

Cancánım, Seyda, Samiye, Ayşe, Hikmet ellerinden öperler. Ben de binlerce yanaklarından hasretle öperim efendim.

Ablan

Celile’


İmdadıma Hızır gibi yetişiyorsun teyzeciğim

NÁZIM’a hapishanede maddi bakımdan sıkıntı çekmemesi için yardımda bulunanların başında, şairin annesi Celile Hanım’ın teyze çocuğu olan Nimet Hanım geliyordu. Názım, Nimet Hanım’a 8 Ekim 1949’da gönderdiği mektupta teşekkürlerini şöyle yazacaktı:

‘Sevgili teyzeciğim,

Biraz gecikmekle beraber, bayramınızı tebrik eder ellerinizden öperim. Kaç zamandır bana karşı gösterdiğiniz yakın ilginin minnettarıyım. Kaç yıldır, başım ne zaman darda kalsa Hızır gibi imdadıma yetiştiniz.

İki sene sonra elli yaşına basıyorum. Bu elli yıllık ömürde edindiğim en mühim tecrübelerden biri de, şair Ziya Paşa’nın şu mısraındaki hakikati iyice anlamak oldu: ‘Ayinesi (aynası) iştir kişinin, láfa bakılmaz’... Bu mısra insanlar arasındaki sevgi, şefkat, münasebetleri, insanları huyu suyu için de gayet doğru bir düsturdur. Ve siz bana şefkatınızı, ilginizi her zaman işle, fille gösterdiniz. Láfla değil, sağolun, sizi ne kadar sevdiğimi ve saydığımı tasavvur edemezsiniz.

Ben bildiğiniz gibiyim, yani cezamın on üçüncü yılını doldurduğum gibi, geri kalan on beş yılını da doldurmaya gayret ediyorum. On beş sene hapisliğe de dayanabilirsem, çıktığım zaman insanların birçoğunu çok iyi anlamış olarak çıkacağım ki, yirmi sekiz yıl hapisliğin biricik faydası da bu olacak. Görüyorsunuz ki, hiç de ümitsiz değilim.

Ellerinizden sevgiyle, saygıyla öperim teyzeciğim.

Yeğeniniz

Názım.

Halide Edip hanımefendiyi görüyorsanız, saygılarımı söyleyiniz’


YARIN: ANNE, ASABIM BOZULUYOR
Yazarın Tüm Yazıları