O heykelin altına ‘soykırım’ yazmak en azından Gomidas’a hakarettir

Paris'te geçen perşembe günü yine bir Ermeni anıtı açıldı. Anıtta Ermeni müzisyen Gomidas Vartabed'in heykeli, heykelin altında da alışıldık soykırım iddiaları vardı ama ‘‘Gomidas’’ın kim olduğu konusunun üzerinde pek fazla durmadık.

Gomidas Vartabed, Ermeni müziğinin önemli bir ismiydi. 1915 olayları sırasında tutuklanmış ve ‘‘Ben bir Türk'üm, dinim cinsim uludur’’ mısraının yazarı ‘‘milli şairimiz’’ Mehmed Emin Yurdakul'un araya girmesiyle serbest bırakılmıştı. Çok sayıda öğrenci yetiştirmişti ve İstiklál Marşı'nın orkestra düzenlemesini yapan Edgar Manas da Gomidas'ın talebesiydi. Gomidas Vartabed gibi bir sanatçı, isminin ‘‘soykırım’’, yahut ‘‘1,5 milyon Ermeni'nin katledilmesi’’ gibisinden yalanlara álet edilmesini herhalde istemezdi.

NİSAN ayının son haftaları, senelerden beri dünyanın dört bir yanındaki Ermeni kuruluşlarında büyük bir hareketlilik, dışişlerimizde ise koşuşturma ve kábus halinde geçer. Gazetelerimiz, o günlerde aynı minvaldeki haberlerle doludur.

Heyecanın sebebi, her 24 Nisan'da Ermeniler'in bir memlekette içerisinde 'soykırım' sözünün geçtiği bir iş etmeleridir. Bu iş ya o ülkenin parlamentosundan soykırımı tanıyan bir karar çıkartılması, ya bir soykırım anıtı dikilmesi, yahut dünyanın önde gelen liderlerinden birine 'soykırım' kavramının teláffuz ettirilmesi şeklinde olur.

24 Nisan günü durmadan tekrarlanan bu senaryonun mekánı bu sene Paris oldu. Geçen perşembe günü, Paris'te bir parka 1935'te ölen Ermeni besteci ve müzik derleyicisi Gomidas Vartabed'in (ismin doğrusu ‘Komitas’ değil ‘Gomidas’tır) heykeli törenle dikildi. Ermeni tarafı yeni bir 'soykırım anıtı' açmış olmanın zevkini yaşarken dışişlerimiz Fransa'ya üstüste protestolar gönderdi ve hadise gazetelerimizde günlerce yeraldı.

Ama işin çok daha önemli bir başka boyutunun üzerinde hiç durulmadı: Ermeniler 'Gomidas' adını 'soykırım' kavramının sembollerinden biri haline getirerek kendi üstadları olan Gomidas'a hakaret ediyorlardı.

Ermeni müziğinin en önemli isimlerinden olan Gomidas'ın asıl adı Sogomon Sogomonyan idi. 1869'da Kütahya'da doğdu. Ailesi çok fakirdi, 11 yaşında yetim kalınca Ermenistan'a, oranın en büyük dini merkezi olan Eçmiyadzin Manastırı'na gönderildi. Manastırda bir yandan müzik öğrenirken bir yandan da teoloji okudu, 1894'te 'vardapet' yani 'teoloji doktoru' oldu ve ádetler gereği kendisine dini bir isim seçti: Yedinci asır Ermeni iláhicisi 'Gomidas'ın adını aldı. Artık 'Sogomon Sogomonyan' yerine 'Gomidas' ismini kullanacaktı.

Kilise, 1896'da Gomidas'ı müzik eğitimini tamamlaması için üç yıllığına Berlin'e gönderdi. Almanya dönüşü yine Eçmiyadzin'e gitti, burada Ermeni klasik dini musikisi üzerinde çalıştı ve 1910 ilkbaharında İstanbul'a geldi. Bu tarihten sonra hem bestekár, hem de müzik derleyicisi olarak faaliyet gösterdi, Anadolu'yu karış karış dolaşarak üç bin civarında Ermeni, Arap, Fars ve Kürt şarkısını notaya aldı ve 'badarak' denilen Ermeni dini musikisindeki modernleşmenin öncüsü kabul edildi.

İstanbul'da bir müzik okulu ve bir de koro kuran Gomidas derlediği eserleri yayınlarken bir yandan öğrenci yetiştiriyor, bir yandan da düzenli konserler veriyordu. Öğrencileri arasında Edgar Manas adında bir genç de vardı ve seneler sonra bizim milli marşımızın yani İstiklál Marşı'nın orkestra düzenlemesini Gomidas'ın talebesi Edgar Manas yapacaktı.

MİLLİ ŞAİR KURTARDI

Derken, Birinci Dünya Savaşı yılları geldi. İmparatorluk, 1915 ilkbaharında cephelerde savaşırken bir taraftan da Ermeni ayaklanmalarını bastırmaya çalışıyordu. Doğu viláyetlerimizdeki isyanlar Rus ordularıyla savaşan birliklerimizin arkadan vurulması halini almış, İstanbul Hükümeti'nin, özellikle de İçişleri Bakanı Talát Bey'in, yani sonraki senelerin meşhur Talát Paşa'sının Ermeni liderleri uyarması netice vermemiş ve isyanlar giderek büyümüştü.

Hükümet ilk önemli tedbiri eski takvimle 11, yeni takvimle de 24 Nisan 1915 günü aldı. O tarihe kadar serbestçe faaliyet göstermelerine izin verilen Ermeni komitelerinin bütün büroları kapatıldı ve önde gelen Ermeni liderlerle isyanları teşvik ettiklerinden şüphe edilen Ermeni entellektüeller tevkif edilerek Anadolu'daki kamplara gönderildiler.

Tutuklananlar arasında Gomidas da vardı ve Çankırı'daki bir kampa yollandı. İstanbul'daki Ermeni cemaatine 3 Nisan günü büyük bir konser vermişti ve bu konser, onun son müzik faaliyeti olacaktı.

Ama İstanbul'un aydın çevresine kendisini sevdirmiş ve kampa kapatılması Türk dostlarını da üzmüştü. Gomidas'ın serbest bırakılması için zamanın hükümeti nezdinde girişimler başlatıldı. İşin öncülüğünü yakın bir arkadaşı, Türk milliyetçiliğinin en önemli isimlerinden olan ve 'Ben bir Türk'üm dinim cinsim uludur / Özüm sinem áteş ile doludur' diye başlayan meşhur şiirin sahibi Mehmed Emin Yurdakul yapıyor, Birleşik Amerika'nın İstanbul'daki Büyükelçisi Henry Morgenthau da Dahiliye Nazırı Talát Bey'e hemen her gün ricaya gidiyordu. Morgenthau'nun değil ama, Mehmed Emin Yurdakul'un teşebbüsleri nihayet sonuç verdi ve şairin yakın dostu olan iktidardaki İttihad ve Terakki Hükümeti, Gomidas'ın serbest bırakılıp İstanbul'a getirilmesini emretti.

Gomidas Vartabed, Ankara üzerinden İstanbul'a geldi. Tutukluluğu kısa sürmüş de olsa sinirleri harap olmuştu ve bir daha toparlanamadı. Hükümet tedavi için Fransa'ya gitmesine müsaade etti. Gomidas, Paris'te bir hastahaneye yattı, burada senelerce kaldı ama eski sağlığına bir türlü kavuşamadı. 1935'in 22 Ekim'inde bu hastahanede öldü, cenazesi yakıldı ve külleriyle Ermenistan'a götürülerek Eçmiyadzin'deki bir anıta gömüldü. Daha sonra kütüphanesi, çalışmaları ve notları da Ermenistan'a nakledildi ve birçok derlemesi ardarda yayınlandı.

Türk Müziği'nde tarih boyunca bestekár yahut icracı olarak isim yapmış çok sayıda Ermeni vatandaşımız vardı. Bimen Şen, Udi Hırant, Kemani Tatyos, Artaki Candan, Nikoğos Ağa, Asdik ve Boğos Efendiler, Kemani Serkis, Nubar Tekyay, Udi Apet, Levon Hancıyan, Udi Arşak ve Hampartsum Limoncuyan bunların em tanınmışlarıydı ve Gomidas da bu müzisyenlerdendi. Ama icracılıktan ziyade derleme ve orkesra düzeyinde çalıştığı için halk tarafından değil, daha ziyade bilimsel çevrelerde biliniyor ve tanınıyordu.

BARİ GOMİDAS’A ACIYIN

Ermeniler ise, 'soykırım' iddialarını senelerden beri Gomidas'ın ismiyle özdeşleştirmeye çalıştılar ve dünyanın pekçok şehrine Gomidas heykelleri diktiler.

Paris'teki bir parka geçen perşembe günü dikilen Gomidas heykeli işte bu çabanın son ürünü ama gariplik de burada: Avrupa'nın en önemli kültür başkentlerinden birine Anadolu müziği üzerinde senelerce çalışıp eser vermiş bir sanatçının heykelinin konması ne kadar hoş ise, o heykelin kaidesine 'Osmanlı İmparatorluğu'nda 1915'te yapılan, 20. yüzyılın ilk soykırımının kurbanı olan 1.500.000 Ermeni'nin anısına' gibisinden yalanların ve saçmalıkların yazılması da o kadar çirkin.

'Çınar'ı, 'Dle Yaman'ı ve 'Groung'u besteleyen, bugün hálá çalınan çok sayıda türkünün derleyicisi olan ve CD'leri İstanbul'da serbestçe satılan Gomidas Vartabed gibi bir sanatçı da, isminin böyle işlere álet edilmesini herhalde istemezdi.


Bağdat’tan beter olma yolunda tam gaz gidiyoruz


GEÇEN hafta, müzelerimizin çok yakın bir gelecekte Bağdat'ta yaşanan yağmanın beterine uğrayacağını yazmış, talanın 'yasal yolla' yapılacağını söylemiştim.

TBMM'ye yakında sevkedilecek olan Kamu Yönetimi Reformu tasarısı birçok bakanlıkla beraber Kültür Bakanlığı'nın taşra teşkilátını da láğvediyor; müzeleri, kütüphaneleri ve koruma kurullarını il yönetimlerine yahut belediyelere devrediyordu. Tasarı kanunlaştığı takdirde 61 yaş kanunuyla tecrübeli yöneticileri zaten emekli edilmiş olan önemli kültür mekánlarında, meselá Topkapı Sarayı'nda nelerin yapılması gerektiğine bundan böyle müzeciler, uzmanlar ve sanat tarihçileri değil, Belediye Meclisi'ndeki müteahhitler yahut İl Genel Meclisi'ndeki market sahipleriyle emlákçiler karar vereceklerdi.

Yazdıklarım hayli ses getirdi ve konuyla ilgili birçok kişi aradı. İşinin ehli tecrübeli bürokratlar 'Girişimin önünün mutlaka alınması gerektiğini' söylerlerken, Kültür Bakanlığı'na bu hükümet zamanında gelenler 'Mesele pek öyle değil' gibisinden sözler ettiler ama müzelerle kütüphanelerin geleceğinin tehdit altında olduğunu hiçbiri inkár edemedi.

Bu arada Kültür Bakanı Erkan Mumcu'dan da bir mektup aldım. Mumcu, benzer şekildeki resmi açıklamalarda her zaman yapıldığı gibi söze 'yazdıklarınız gerçeği yansıtmamaktadır' diyerek başlıyor ama yazısının ileriki paragraflarında 'bu gibi yerlerin ve kuruluşların bize bağlı olması gerektiği yolundaki görüşümüzü tasarı hazırlanırken bildirmiştik' diyordu. Bu, 'Yazdıklarını her ne kadar yalanlıyorsam da, aslında hepsi doğru' demenin resmi ifadesiydi.

Bütün bu olup bitenler karşısında bana tek bir iş düşüyor: Kültür, tarih ve korumacılık bahislerinde mangalda kül bırakmayan zevátın daldıkları o derin náz uykusundan kalkmalarını temenni etmek... Uyanın beyler! Uyanın ve hayatınızda bir defa olsun, láf etmek dışında bir şeyler yapın!
Yazarın Tüm Yazıları