Paylaş
Mayıs'ın beşi gelip geçti ve gezegenler dünyadan milyonlarca kilometre ötede ardarda sıralandılar. Bu hadiseyi aylar öncesinden ‘‘feláket’’ diye yorumlayıp ‘‘deprem olacak’’, ‘‘dünya savaşı patlayacak, nükleer bombalar tepemize inecek’’ yahut ‘‘kıyamet koptu, kopacak’’ gibisinden kehanetler yumurtlayan şeámet tellállarından şimdi çıt bile çıkmıyor.
Feláket falan olacağı zaten yoktu ama o gün aslında Türkiye için son derece önemliydi, etkisini seneler boyu gösterecek olan bir karar 5 Mayıs'ın öğleden sonrasında alındı: Gezegenler peşpeşe gelirlerken, Meclis yeni cumhurbaşkanını seçiyordu. Milyonlarca kilometre ötemizdeki geçit resmi tamamlandığ sırada, Çankaya'nın yeni sahibinin Ahmet Necdet Sezer olduğu açıklanıyordu ve kendilerini böyük bir áfete endekslemiş olanlar o günün asıl önemli hadisesini her nedense farkedemediler.
İşin daha da enteresan olan tarafı, 5 Mayıs'ta gökyüzünde olup bitenlerin hiç de kötü değil, aksine iyi, hem de çok iyi bir geleceği göstermesiydi. İşte, astrologlarımızın ve modern káhinlerimizin farkedemedikleri bu tesadüfü bir başka metoda göre yorumlayayım dedim.
Peşinen söyleyeyim: ‘‘Yükselen yıldızın talihi çiğnemesi‘‘, ‘‘aslanın yengeci yiyip balığı kaçırması’’ veya ‘‘oğlağın bir boynuz darbesiyle koçu halledivermesi’’ gibisinden ifadeler, dolayısıyla da ‘‘astroloji’’ dedikleri iş bana eskiden beri her nedense pek bir soğuk gelir. Geleceğin anahtarını burçlarda aramanın akıl kárı bir iş olup olmadığı da hep aklıma takılıp durur.
Astrolojiye inanmam ama, temeli gök cisimlerinin hareketine dayanan bir başka saha, hep merakımı çeker: Eskilerin ‘‘ilm-i nücum’’ dedikleri iş... ‘‘Nücum’’ sözü ‘‘yıldızlar’’, ‘‘ilm-i nücum’’ da ‘‘yıldız ilmi’’ demektir. Nücum ilmiyle uğraşana ‘‘müneccim’’ derler ama müneccimle astrolog arasında dağlar kadar fark vardır.
Müneccimliğin şartı matematikle astronomiyi çok iyi bilip devamlı gözlem yapmaktır ve astrolog káğıt üzerindeki hayali şekilleri yorumlarken asıl işi astronomluk yani gökbilimciliği olan münecimin gözü her an gökyüzündedir.
Geçmişte hemen her hükümdarın bir veya birkaç kadrolu müneccimi olmuş ve bu kadro 1924'e kadar devam edegelmiştir. Bir müneccimin asıl vazifesi falcılık etmek değil, herşeyden önce gökyüzünü incelemek ve takvim hazırlamaktır. Müneccim arada bir binlerce senelik geleneklere uyar ve hükümdarın bahtının açık olup olmadığını yıldızların hareketiyle açıklamaya çalışır.
Seneler boyu elden geçirip okuduğum ‘‘nücum ilmi’’ kitaplarında yazılı olan tekniklere göre gezegenlerin 5 Mayıs'taki sıralanmasının yorumunu yandaki kutuda veriyorum. İş sadece 5 Mayıs'la bitmiyor, bu ayın 17'sine kadar devam ediyor. ‘‘Feláket olacak’’ diye korkmanın, heyecanlanmanın da hiç lüzumu yok, zira milyonlarca kilometre ötemizde olup bitenler binlerce senelik yorum teknikleriyle değerlendirildiğinde çok parlak bir gelecek vaadediyor, özellikle yeni ‘‘devlet sahibi’’nin önünde baht ve ikbal kapıları açılıyor.
Eskiden devletin başına yeni bir zatın gelmesi sırasında yapılan ve gelenekten sayılan bazı işler vardı: Müneccimler yıldızları gözleyip o hükümdarın, sultanın, yahut liderin talihinin nasıl olacağını anlamaya çalışır; şairler kasideler düzer, bestekárlar medhiyeler besteler, sonra bunların hepsi ‘‘huzura’’ gönderilir ve kırmızı keselerin yolu gözlenirdi. Ben, işin müneccimlere düşen kısmını burada biraz olsun yapmaya çalıştım. Şimdi sıra şairlerle bestekárlarda...
Gezegenlerin 5 Mayıs'ta ardarda gelmesini feláket tellállığına çevirenlerin kehanetleri
tutmadı. Acemi káhinler buluşma anında Türkiye'de yaşanan çok önemli bir gelişmeyi bile atladılar: Meclis'in Ahmet Necdet Sezer'i cumhurbaşkanı seçmesini. İşte, eskilerden kalan ‘‘ilm-i nücum’’ yani ‘‘yıldız bilimi’’ kurallarına göre gezegenlerle Sezer arasındaki ilişkinin yorumu... Herşey çok daha iyiye gidecek, asırlar önce yazılanlara bakılırsa ‘‘ictimá-yı neyyireyn’’ denilen gezegenlerarası buluşma feláket değil, aksine şans, talih ve iyilik getirecek, üstelik önümüzdeki hafta bir daha olacak ve bu da Sezer'in şansını arttıracak.
Cimbom'u bilemem ama 5 Mayıs, Sezer'e yarayacak
Gökyüzünde 5 Mayıs’ta meydana gelen büyük buluşmanın yani ‘ictimá-yı nerreteyn’in Fatih Terim’e ve Cimbom’a neler getireceğine bakamadım ama gezegenlerin 17 Mayıs’ta yeniden ardarda gelecek olmaları yıldızbilimi kurallarına göre yeni Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e yarıyor.
Gök cisimlerinin bir hat üzerinde ardarda gelmesini zamane astrologları ‘‘feláket belirtisi’’ diye yorumlarlar ama gezegenlerin bu sıralanışı nücum álimlerine göre son derece hayırlıdır ve güzel, parlak bir gelecek demektir.
Gezegenlerin sıralanmasının nücum ilmindeki ismi ‘‘ictimá’’dır, ‘‘ictimá’’ uğurlu bir rastlantıdır, o gün doğan çocuğun yahut ‘‘ictimá’’ sırasında başa geçen devlet sahibinin talihi açık, bahtı parlak olur.
Nücum ilminde ‘‘ictimá’’ çeşit çeşittir. Sıralanan gezegenlerin arasında güneşle ay da bulunursa buna ‘‘ictimá-yı neyyireyn’’ derler. Böyle bir buluşmaya ne kadar çok sayıda gezegen iştirak ederse, buluşmanın etkisi de o kadar parlak olur. Güneşe ve ayın buluşmasına en az iki gezegenin katılmasının ismi ‘‘ictimá-yı a'zam’’dır o gün doğan şehzadenin yahut tahta çıkan hükümdarın her zaman muzaffer olacağına, devletinin altın çağı yaşayacağına inanılır.
Türkiye, son zamanların en önemli ‘‘ictimá’’sını 5 Mayıs'ta gördü. Bu ‘‘ictima’’nın Fatih Terim’e Çarşamba günü neler getireceğine bakmaya pek vaktim olmadı ama buluşmanın bir başka etkisini gözden geçirdim. Eski devirlerin aynı zamanda álim seviyesinde birer astronom olan müneccimleri bugün yaşasaydılar 5 Mayıs'taki ‘‘ictima’’nın yorumunu şöyle yapacaklardı:
Yeni cumhurbaşkanının seçildiği 5 Mayıs'ta Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn aralarına dünyayla ‘‘Şems’’i yani güneşi de alarak 20 derece açılı konik bir satıhta ardarda sıralandılar ve hem ‘‘ictimá-yı neyyireyn’’, hem de ‘‘ictimá-yı a'zam’’ oldu. Bu ‘‘ictimá’’ bolluğu ve bereketi arttıracak talihi daha da yüceltecek. Dolayısıyla Ahmet Necdet Sezer'in bahtı açık olacak ve bundan sadece kendisi değil, memleket de büyük faydalar görecek.
ÇARŞAMBA,YENİDEN
‘‘İctimá’’ bu kadarla da kalmayacak, 17 Mayıs'ta bir başka buluşma yaşanacak. Dünya, güneş ve aynı gezegenler o gün daha değişik bir açıda sıralanacaklar. Çok kısa bir müddet için böyle kaldıktan sonra her gezegen kendi yörüngesindeki hareketine devam edecek, ardarda gelmeler sona erecek ve böylesine parlak bir hadise 2169 senesine kadar bir daha yaşanmayacak.
İşin daha da ilginç olan tarafı, 17 Mayıs'ın Ahmet Necet Sezer'in Çankaya'daki uyanacağı ilk gün olması. Sezer bir gün önce, yani 16 Mayıs'ta Çankaya'ya çıkıp görevi ‘‘Baba’’dan devralmış, geceyi büyük ihtimalle orada geçirmiş bulunacak ve ‘‘ictima’’nın yaşanacağı 17 Mayıs günü onun için Çankaya'daki ilk ‘‘tam gün’’ sayılacak.
Uzun sözün kısası: Hem seçilmesi hem de göreve başlaması ‘‘büyük ictima’’ya rastlayan Sezer'in devri her devlet başkanına nasib olmayan uğurlu bir zamana tesadüf ediyor.
Nücum terimleri sözlüğü
Ev: Gezegenlerin takımyıldızlar içerisindeki yeri. Yörüngenin gezegeni ‘‘ev’’inden ayırarak dolaştırması değişik etkiler yapar ve bu etkiler iyilik getirdiği gibi kötülüğe de sebep olabilir.
Müstevlî: Bir yıldızın kendi ‘‘ev’’inde olması.
Sehm: Yıldızların boylamlarının oranlanmasıyla elde edilen dereceler. Sayısı yüzü geçen sehimlerin en önemlileri ‘‘sehmu'l-gayb’’ ve ‘‘sehmu's-saáde’’dir.
Evc: Yıldızın en yüksekte bulunduğu, dünyadan en uzak mesafede olduğu açı.
Hadîd: Evc'in tersi, yani yıldızın dünyanın en yakınında bulunduğu noktanın açısı.
Evc'e gitmek: Yıldızın takımyıldızlar içerisindeki yerine yükselmesi. Bu yükseliş talih demektir.
Hadîd'e inmek: Yıldızın asıl mekánı olan takımyıldızdan yörünge hareketi yüzünden ayrılması. İniş, talihin de kötüye gitmesi mánasına gelir.
İttisál: Yıldızın yörüngesinde hareket ederken bir başka yıldıza yetişmesi.
Reddu'n-nûr: Hareket halindeki iki yıldızın arasına üçüncü bir yıldızın girip iyi etkileri kötüye çevirmesi.
Menü'n-nûr: İki yıldızın arasına giren bir başka yıldızın diğerlerinin karşılıklı ışımalarına engel olması.
İstikbal: Güneşle ayın 180 derecelik açı yapması.
İşkal: Birdenbire ortaya çıkan bir yıldızın yorum yapılmasını güçleştirmesi, imkánsız hale getirmesi.
Teşrîf: Yıldızın her zaman için doğuda olması. Bunun tersine, yani yıldızın batıda bulunmasına ‘‘tagrîb’’ denir.
Havale: Ayın bulunduğu yerle bazı yıldızlar arasındaki açı. Açılara derecelerine göre isim verilir. Ay ile yıldız arasındaki açı 60 derece ise ‘‘tesdîs’’, 90 ise ‘‘terbî’’, 180 ise ‘‘mukabele’’ ismini alır.
Paylaş