Paylaş
Ordinaryüs Profesör İsmail Hakkı Uzunçarşılı hayatı boyunca hep yazdı, yüzlerce makaleyle cildler dolusu kitaba imzasını attı ve 89 yıllık ömrünü de çalışırken, Topkapı Sarayı Arşivi'ni tasnif ettiği sırada noktaladı. Hürriyet, yüzbinlerce okurunu şimdi Uzunçarşılı'nın Türk tarihçiliğinin bir diğer büyük ismi olan Ordinaryüs Profesör Enver Ziya Karal'la beraber yayınladığı 11 ciltlik dev eserinin, ‘‘Büyük Osmanlı Tarihi’’nin sahibi yapıyor.
Topkapı Sarayı'nın arşivinde 1977'nin 10 Ekim günü 89 yıllık bir kalp tekledi. Hemen otomobille en yakındaki hastahaneye götürüldü ama herşey boşunaydı, kurtarılamadı ve 80 yıla yakın zamandır ilimle uğraşan 89 yaşındaki kalp Samatya'daki Sosyal Sigortalar Hastahanesi'nin kapısında duruverdi.
Türk tarihçiliğinin en büyük isimlerinden olan, ‘‘hocaların hocası’’ diye bilinen bir alim, Ordinaryüs Profesör İsmail Hakkı Uzunçarşılı 80 küsur senelik ilim hayatını işte böyle, yarım asırdan fazla emek verdiği Topkapı Sarayı'nın arşivinde çalıştığı sırada noktaladı.
Uzunçarşılı 23 Ağustos 1888'te İstanbul'da doğdu, o zamanın üniversitesi olan İstanbul Darülfünun'unu bitirdi, hocalığın ve devlet memurluğunun hemen her kademesinde bulundu, Anadolu'daki liselerde tarih okuttu, üniversiteye geçip ordinaryüs profesörlüğe yükseldi, Türk Tarih Kurumu'nun üyesi oldu, 24 yıl boyunca Balıkesir milletvekilliği yaptı ve hayatı boyunca yazdı. Yüzlerce makaleye ve ‘‘Osmanlı Tarihi’’, ‘‘Osmanlı Devleti'nin Saray Teşkilátı’’, ‘‘Çandarlı Vezir Ailesi’’, ‘‘Mekke-i Mükerreme Emirleri’’ gibi cildler dolusu kitaba imzasını atmış, eserlerinin Osmanlı Tarihi'nin ana kaynakları haline geldiğini sağlığında görmüştü.
Hürriyet, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700. yılı münasebetiyle yüzbinlerce okurunu şimdi Uzunçarşılı'nın en önemli eserlerinden birinin sahibi yapıyor: İmparatorluğun kuruluşundan 1789'a kadar geçen 490 yıllık dönemini anlatan altı cildini Uzunçarşılı'nın; 1789'dan 1924'e kadarki 135 yılın bahsedildiği beş cildini de bir başka ordinaryüs profesörün, Enver Ziya Karal'ın yazdığı dev eseri; Osmanlı İmparatorluğu'nun 700 yıllık tarihini Türkiye'ye kazandırıyor. İki büyük álimin Türk Tarih Kurumu için eseri olan ‘‘Büyük Osmanlı Tarihi’’, bundan böyle yüzbinlerce ailenin kitaplığını süsleyecek.
700 yılın öyküsü bu eserde
Hürriyet okurlarının beş ay içerisinde sahip olacakları ‘‘Büyük Osmanlı Tarihi’’nde ele alınan konuların cildlere ve devirlere göre dökümü şöyle:
1 cild: Osmanlı'nın kuruluşundan İstanbul'un fethine kadar, 2. cild: İstanbul'un fethinden Kanuni'nin ölümüne kadar, 3. cild: II. Selim'in tahta çıkışından 1699'da imzalanan Karlofça Andlaşması'na kadar, 4. cild: XVI. yüzyıl ortalarından XVII. yüzyılın sonuna kadar, 5. cild: Karlofça Andlaşması'ndan XVIII. yüzyılın sonlarına kadar, 6. cild: XVIII. yüzyılın siyasi olayları, 7. cild: 1789-1856 yılları arasındaki Nizam-ı Cedid ve Tanzimat devirleri, 8. cild: ‘‘Islahat Fermanı Devri’’ olarak bilinen 1856-1861 yılları arası, 9. cild: 1861'den 1876'ya kadar olan dönem, 10. cild: 1876 ile 1907 arasındaki Birinci Meşrutiyet ve İstibdat devirleri ve 11. cild: 1907'den Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar geçen devir.
Türk Tarih Kurumu’nun başkanıydı
Ordinaryüs Profesör Enver Ziya Karal, son devir Osmanlı Tarihi'nin önde gelen ismiydi. Uzunçarşılı'nın kuruluş yıllarından başlayıp 1789'a kadarki macerasını anlattığı Osmanlı Tarihi'nin son dönemlerini o kaleme aldı.
Enver Ziya Karal, 1906'da Yanya'da doğdu. Ailesi 1912'de patlayan Balkan Savaşı sırasında İstanbul'a göçetti. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında İstanbul'da okudu, sonra Fransa'ya gitti ve Lion Üniversitesi'ni bitirdi. Bir ara İstanbul Üniversitesi'nde hocalık etti, Ankara'ya yerleşti. 1948'de Ankara Üniversitesi'nin rektörü oldu. 1960'ta kurulan Kurucu Meclis'in Anayasa Komisyonu başkanlığı ona verildi ve ‘‘Türkiye'nin gelmiş geçmiş en demokratik anayasası’’ olduğu söylenen 1961 anayasasını, Enver Ziya Karal'ın başkanı olduğu bu komisyon hazırladı.
Türk tarihinin yanısıra UNESCO'ya da yıllar boyunca büyük emek veren Ord. Prof. Karal, hayata 1982'de veda ettiği sırada bir başka kuruluşun, Türk Tarih Kurumu'nun başkanlığını yapıyordu.
Bu yönetmeliği yazarken
hiç mi utanmadınız?
Yavuz Kocaömer'in faaliyetlerinden bugüne kadar sadece gazeteler vasıtasıyla haberdar olmuştum. Engelliler Spor Federasyonu'nun başkanıydı; senelerdir ‘‘engelliler’’in, yani sakatların da sporcu olabilmesi çalışıyordu ve bugüne kadar bir hayli iş yapmıştı.
Yavuz Bey'le hafta başında bir dost yemeğinde tanıştım ve şimdiye kadar yaptıklarıyla bundan sonra yapmak istediklerine hayran kaldım. Sohbet sırasında söz bir ara garip bir ödül yönetmeliğine geldi ve Yavuz Bey alákamı görünce metni bana hemen ertesi sabah faksladı.
Resmi Gazete'de 7 Şubat 1998'de bir yönetmelik değişikliği yayınlanmıştı ve konu uluslararası müsabakalarda derece alan sporculara verilecek ödüllerle ilgiliydi. En büyük spor başarısı olimpiyatlarda ilk üçe girebilmekti. Birinciye bir ev ve 150 adet Cumhuriyet altını, ikinciye yine bir ev, üçüncüye de sadece 150 adet altın verilecekti. Sıralama dünya şampiyonaları, Avrupa müsabakaları, Akdeniz Oyunları vesaire gibi yarışmalara doğru iniyor ve ödüller de bir oran dahilinde azalıyordu.
Buraya kadar herşey iyiydi, hoştu ve yapılması gereken de zaten buydu. Ama yönetmelikte öyle bir madde vardı ki okuyunca düşüncenizi ifadede zorluk çekiyor; karşısında ‘‘utanma’’, ‘‘arlanma’’, ‘‘sıkılma’’ ve ‘‘hicab etme’’ sözlerinin bile az geldiğini farkediyordunuz:
Olimpiyat birincilerine bir ev ve 150 adet altın vermeyi taahhüt eden devlet sıra 6. maddenin ‘‘e’’ bendinde engelliler olimpiyatlarına gelince evi mevi bir yana bırakıyor ve sadece 25 adet altından sözediyordu. Birinci olan engelli 25, ikinci 15, üçüncü ise sadece 10 altına láyık görülmüştü. Yani spordan sorumlu devletlûlarımız olimpiyat birincisi sakatlara altın hesabıyla ‘‘Sen altıda bir insan sayılırsın’’ diyor, üçüncüleri sadece on altına láyık görüyor ve dolayısıyla ‘‘15 adet sakat, bir sağlam eder’’ buyuruyordu.
Devletin ‘‘bir adet sakat vatandaş, sağlam bir insanın yerine göre altıda, yerine göre de on beşte biri eder’’ mantığı hakkında başka yorum yapmayacağım. Sadece engelliler milli futbol takımımızın 1997'de dünya şampiyonu olduğunu, engelli güreşçilerimizin son senelerde dört olimpiyat birinciliği aldığını, başka spor dallarında Türkiye'ye daha bir hayli madalya getirdiklerini hatırlatacak ve tek bir soru soracağım: Sakatları himaye için asırlar boyunca vakıf üstüne vakıf kurup kanun üstüne kanun yapmış olan bu milletin bugünkü spor büyükleri böyle bir yönetmeliği yazarken hiç mi utanmadılar?
Paylaş