İskender de Attalos gibiydi, báde içip erkek severdi
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Oliver Stone’un Büyük İskender’i biseksüel olarak gösterdiği son filmi, Yunanistan’ı ayağa kaldırdı ve bundan birkaç ay önce Bergama Kralı Attalos’un Antalya’ya heykelinin dikilmesi sırasında yaşadığımız eşcinsellik tartışmalarının bir benzerine sebep oldu.
Ben, İskender filmini vizyona girdiği ilk günün gecesi gördüm ama yönetmenin bazı konuları, meselá İskender ile Hefastion Amintoros adındaki arkadaşı arasındaki ilişkiyi Yunanlılar’ı fazla kızdırmamak endişesiyle bilinenlerden daha hafif şekilde geçiştirdiğini farkedince tarihlere ‘iki erkeğin aşkı’ diye yazılan bu münasebetin detaylarını anlatayım dedim. Ama, filmle ilgili olarak merak ettiğim bir husus daha var: Yunanlılar’ın kendileri ile alákası bulunmayan, Yunan değil Makedon olan ve Makedonca konuşan İskender’e neden böylesine sahip çıktıkları...
OLIVER Stone’un önceki gün Türkiye’de de vizyona giren son filmi ‘İskender’, Yunanistan’ı hop oturtup hop kaldırmaya devam ediyor. Yunanlılar’ın kızmalarının sebebi, málum: İskender’in filmde hem kadınlarla hem de erkeklerle ilişki kuran bir kişi, yani biseksüel olarak gösterilmesi.
Stone’un filmini vizyona girdiği ilk günün gecesinde gördüm ve yönetmenin Yunanlılar’ı daha fazla sinirlendirmemek endişesinden olacak, bazı konuları asırlardan buyana bilinenlerden daha hafif şekilde geçiştirdiğini farkettim. Stone, İskender ile en yakın dostu Hefastion arasındaki duygusal yakınlığı pek detaya girmeden veriyor ve yorumu izleyiciye bırakıyordu.
Filmi seyretti iseniz, Jared Leto’nun canlandırdığı ‘Hefastion’ rolündeki delikanlının İskender ile olan yakınlığı mutlaka sizin de dikkatinizi çekmiştir, hatta garibinize bile gitmiştir, ama şaşırmamanız gerekirdi. Tam adı Hefastion Amintoros olan bu genç, İskender’in tek aşkıydı ve filmin Yunanlılar’ı kızdıran tarafı da burasıydı: İskender ile Hefastion’un dostluktan da öte, izleyiciye aralarında sanki daha başka bir ilişki varmış hissini uyandıran beraberlikleri! Yunanlılar’a sorarsanız, İskender gibi büyük adamlar böyle ilişkiler içerisinde olamazlardı ve Stone’un iddiası, Yunan tarihine hakaretti.
KADIN, DOĞURMAYA YARAR!
İşte, İskender ile Hefastion arasında asırlardan buyana bilinen yakınlığın filmde üstü kapalı şekilde ifadeye çalışıldığını görünce, bu ilişkinin detaylarını anlatayım dedim.
Bundan birkaç ay önce Antalya’da yaşanan ‘Attalos’ tartışmasını bilmem hatırlar mısınız?
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kumbul, ‘Antalya’nın kurucusu’ diye bilinen Bergama Kralı Attalos’un heykelini şehre dikmek istemiş ve kıyamet kopmuştu. Bir kesim, Attalos’un bizimle bir alákasının bulunmadığını, üstelik kralın eşcinsel olduğunu iddia etmiş, böyle bir kişinin Antalya’yı temsil edemeyeceğini ileri sürmüş; diğer taraf ise ‘Attalos eşcinsel değildi’ deyip heykelin Antalya’ya yakışacağını savunmuştu.
Ama, bundan iki bin sene önce yaşamış olan Attalos’un eşcinsel olup olmadığı konusunda elimizdeki kaynaklarda hiçbir kayıt bulunmuyordu ve olmasına da zaten imkán yoktu. Zira o devirlerde ‘eşcinsellik’ diye bir kavram mevcut değildi ve erkeğin erkekle, kadının da kadınla ilişkisi olağan bir davranış kabul edilirdi.
Bu hayat tarzı, o devrin entellektüel çevrelerde hákim olan ‘Epiküryen’ düşünce sisteminin parçasıydı. Sistemi, İsa’dan önce 341 senesinde Samos Adası’nda doğan ve 270’te Atina’da ölen Epikür isimli filozof kurmuştu. Epikür,‘Hayatın maksadı, zevki aramaktır. Acı ve üzüntü, bu dünyada düşünülebilecek en son şeydir. Entellektüel davranışların ve dostlukların temeli, işte bu zevk hissidir’ diyor; ‘Ye, iç ve mutlu ol, çünkü yarın ölebilirsin’ diye tavsiyelerde bulunuyordu. Onun yolundan giden erkekler, kadınları sadece çocuk yapma vasıtası olarak görürler, ‘her erkek diğerinin hem kocası, hem de karısıdır’ mantığıyla cinselliği kendi aralarında yaşarlar ve kadına ancak canları çocuk yapmak istediğinde yaklaşırlardı.
İskender filminin vizyona girmesinden sonra Yunanlılar’ı ayağa kaldıran tartışma da bizim Attalos tartışmamızın benzeri, yani İskender’in cinsel tercihi meselesiydi.
ÇOCUKKEN ÁŞIK OLDU
Makedonyalı genç imparator, Stone’un filmine göre bir biseksüel; Yunanlılar’a sorarsanız sadece kadınlarla beraber olan ‘normal’ bir erkekti. Ama İskender hakkında bin küsur seneden buyana yazılıp söylenenlere bakılırsa, tartışmada haklı olan taraf Oliver Stone idi, zira İskender o zamanın hayat tarzı doğrultusunda her iki cinsle de ilişkide bulunmuştu, áşıkları arasında çoğunlukta olan taraf kendi cinsi, yani erkeklerdi ve listenin en başında da Hefastion vardı.
Makedonya’nın başkenti Pella’da doğan Hefastion, asil bir aileye mensuptu. Çocukluk yılları Kral Filip’in sarayında geçti ve veliahd prens İskender’in en yakın arkadaşı oldu. Beraber büyüdüler, o devrin meşhur filozofu Aristo’dan beraberce ders aldılar, yakınlıkları gün geçtikçe daha da arttı İskender’in tahta geçmesinden sonra da hep birarada oldular.
Ama bu asil ve kibar Makedon genci, İskender’e bu derece yakınlığı yüzünden bir kıskançlık çenberinin ortasında kalmış haldeydi, Pella Sarayı’ndaki hemen herkes, başta İskender’in annesi Kraliçe Olimpias olmak üzere delikanlıya düşman kesilmişti fakat kraldan gördüğü himaye ve yakınlık bütün tehlikeleri bertaraf edecek güçteydi. İskender, günün birinde Hefastion ile olan yakınlığının ne dereceye kadar uzandığını soran annesi Olimpias’a ‘Hefastion, İskenderdir’ diyecek ve arkadaşına daha sonra ‘Philalexandros’ yani ‘İskender’in arkadaşı’ unvanını verecekti.
İskender’in zamanından daha önce yaşanmış olan böyle ilişkilerin en meşhuru, Truva Savaşı’nın önde gelen kahramanlarından Aşil ile Patroklos arasında varolduğu söylenen aşktı ve bu ilişki İskender ile Hefastion’u da derinden etkilemişti. Eski Yunan tarihçileri, ordusuyla Truva yakınlarına gelen İskender’in Aşil’in mezarına çiçek koyduğu sırada Hefastion’un da Patroklos’un kabrinin başında ağladığını yazdılar.
NEREDEN YUNANLI OLUYOR?
Hefastion’un beklenmedik ölümü İskender’i perişan edecek ve dünyanın altını üstüne getirmiş olan Makedonyalı kral da Hefastion’un kendisini bırakıp gitmesinden sekiz ay sonra, henüz 33 yaşındayken hayattan ayrılacak ama ardında çözülemeyen bir muamma kalacaktı:
İskender ile Hefastion arasında böyle bir ilişkinin várolması o zamanın tarihçilerini oldukça şaşırtmıştı, zira böyle bir aşk o devirde aralarında büyük yaş farkı olan erkekler arasında yaşanabilirdi ve áşıklardan birinin gayet genç olması lázımdı. Meselá 30-35 yaşlarındaki bir erkek ancak 15-16 yaşındaki bir çocukla ilişki kurabilirdi ve dolayısıyla her ikisi de aynı yaşta olan İskender ile Hefastion’un beraberlikleri, aralarında yaş farkı bulunmamasından dolayı pek normal olmayan, tuhaf bir münasebetti, hattá sapıkça idi!
Yunanlılar edebildikleri kadar inkár etsinler ama boşuna, zira İskender ile büyük aşkı Hefastion’un münasebetiyle ilgili olarak iki bin küsur seneden buyana yazılıp çizilen çok şey var ama bunları buraya aktarmama hem yasalar, hem de edep engel oluyor. Çağdaş ressamlardan Roy Tamer’in bu sayfada yeralan fakat sadece bir kısmını yayınlayabildiğim tablosu da hálá devam eden bu söylentilerin bazı kişilere nasıl bir ilham verdiğini de gösterir mahiyette. Ama İskender konusunun bir başka tarafı daha var: İskender, málumunuz, Yunanistan’ın değil Makedonya’nın kralıydı, o devirde konuşulan Yunanca’yı bilirdi ama anadili Makedonca idi, sarayında ve askerlerinin arasında bu dili konuşurdu ve sözün kısası Yunanlı değil, Makedon idi.
Ben, filmle ilgili tartışmaları takip ederken, aslında işin bu tarafını, yani Yunanlılar’ın İskender’e neden böylesine sahip çıktıklarını merak ediyorum.
Bu genç tarihçiyi takdir etmek ama biraz da estetik öğretmek lázım!
HÜRRİYET Tarih Dergisi’nin akademik danışmanı Dr. Erhan Afyoncu, Ulubatlı Hasan adında bir yeniçerinin várolmadığı ve Baltacı Mehmed Paşa ile Rus Çariçesi Katerina arasında asırlardan buyana zannettiğimiz şekilde bir ilişkinin bulunmadığı konularında yaptığı yayınlarla Türkiye’nin gündeminde son iki yılda birkaç defa önemli tartışmalar yaratmış genç tarihçilerimizdendir.
İlk üç cildi geçen yıllarda çıkan ‘Sorularla Osmanlı İmparatorluğu’ isimli kitabının dördüncü cildini bu hafta yayınlayan Dr. Afyoncu, bu ciltte de bizlere yine birçok yeni bilgiyi ulaştırıyor. Kitabı okuduğunuzda birçok yeni bilgiler edinecek, bu arada derin hayretlere düşeceksiniz. Meslekdaşları arasında genç yaşında seçkin bir yer elde eden Dr. Erhan Afyoncu’ya takdirlerimi ve daha başka eserler vermesi temennilerimi iletirken, kendisine kitaplarının kapakları konusunda artık biraz estetiğe önem vermesi gerektiğini hatırlatmadan edemiyorum. Zira, ilkokul üçüncü sınıf öğrencisinin resim ödevini yahut 1920’lerden kalma bir sokak kartpostalını çağrıştıran boynu bükük ve cilveli bir ata binmiş acemi bir Fatih çizimi, böyle bir eserin bilimsel kalitesine hiç mi hiç yakışmıyor!