Paylaş
Arap isyanının baş aktörü ‘‘Arabistanlı Lawrence’’ hakkında bizde çok şey yazılıp söylendi ama onun kadar önemli olan Gertrude Bell için hemen hemen hiçbir yayın yapılmadı... İşte, ilk dünya savaşı sonrasında Irak'ın bugünkü sınırlarının çizen İngiliz kadın arkeoloğun kısa öyküsü...
HOCA VE TALEBESİ
Gertrude Bell ve herşeyi ondan öğrenen ‘Arabistan’ın Lawrence’ı Arap ülkelerinin sınırlarının çizildiği 1921’deki Kahire Konferansı’nda (en sağda). Irak'taki İngiliz istihbaratını Türk subayının cebinden askeri sırları çalarken gösteren bu çizim ise karikatür değil, İngiliz ajanlarının 1918 noelinde birbirlerine postaladıkları tebrik kartı... En altta ‘‘Geldim, Gördüm, Yendim’’ yazılı (solda)... Bütün bunların vârisi ise Saddam Hüseyin.
Bağdat'taki ‘‘Irak Ulusal Müzesi’’ni yıllar önce gezmiştim. Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal edip Körfez'i birbirine sokmasına daha birkaç sene vardı...
Müzenin hemen girişinde, gözüm duvara çakılı bir plakete takılmıştı: Üzerinde ‘‘Burada tahmininizden daha az eserle karşılaşacağınız için üzgünüz. Tarihimizin ve kültürümüzün en zengin örnekleri Irak'ı uzun zaman işgal altında tutan Osmanlı yönetimi tarafından İstanbul'a götürülmüştür ve şimdi orada sergilenmektedir’’ yazılıydı.
Bu ifadeler her kime aitse, o kişi belli ki British Museum'u hiç görmemiş; orada salonlar dolusu Irak eserinin mevcut olduğunu hiç işitmemişti herhalde... Plaketi okuyunca ‘‘Bunu yazan sadece Londra'yı değil, Berlin'i de bilmiyor; Babil'in meşhur antik kapısının Berlin Müzesi'nde olduğundan bile habersiz’’ diye düşünmüştüm.
Plaketin hemen yanına koskoca bir büst yerleştirilmişti. Altında ‘‘Gertrude Margaret Lowthian Bell'e Irak halkının şükranlarıyla. 1868-1926’’ yazılı bir kadın büstü...
Irak'ın bizi böyle tarihi eser hırsızlığıyla suçlarken bir yandan da şükranlarını sunduğu Gertrude Bell'in kim olduğunu bilir misiniz?
Tarihçi, arkeolog, edebiyat bilgini, en az yedi dil konuşan bir ‘‘linguist’’ yani dil uzmanı ve bütün bunların yanında bir ‘‘istihbaratçı’’dır... Asıl önemi bu son özelliğinden gelir ve çok daha önemli tarafı, bugünün modern Irak'ının yaratıcısı olmasıdır... 1920'lerde Irak'ın sınırlarını çizen, ‘‘Kürt’’, ‘‘Arap’’, ‘‘Şii’’, ‘‘Türkmen’’ gibi daha birçok bölgeye ayıran odur ve yarattığı sınırları 70 küsur senedir kimseler değiştirememiştir...
Gertrude Bell'i şimdi daha yakından tanıyalım:
Safkan bir İngiliz aileden geliyordu ve Yorkshire'de doğdu. Annesi öldüğü zaman dörtyaşındaydı. Üvey annesi Florence Olliffe zamanının meşhur bir ressamıydı, oyun yazıyordu ve Gertrude'un iyi yetişmesi onun eseriydi...
Babası, Kraliçe Viktorya devrinin sıkı kurallarına göre yetişmişti. Ona göre liseyi bitirmiş kızların üniversiteye gitmelerine hiç de lüzum yoktu, birer ‘‘leydi’’ olarak evlerinde oturmalıydılar. Gertrude'un üniversiteye gitmesini üvey annesi Florence sağladı. Oxford'un kız öğrenci kabul eden okullarından birine yazıldı, modern tarih okudu, coğrafya ve arkeoloji dersleri aldı, bu arada sporun hemen her çeşidini yaptı. 25 yaşına bastığında Fransızca, Almanca, Arapça, Farsça, Türkçe, Çince ve Japonca öğrenmiş; Ortadoğunun birçok bölgesini karış karış gezmişti ve arada İran'ın milli şairi Şirazlı Hafız'ın ‘‘divan’’ını da İngilizce'ye çevirip yayınlayıvermişti.
Gertrude Bell 1902'den itibaren defalarca Türkiye'ye geldi ve Anadolu'daki arkeolojik kazılara katıldı... Bir ara Suriye'deki kazıları idare etti, aynı yıllarda ciltler dolusu bilimsel yayını oldu ama asıl önemli işlerini Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapacaktı...
Savaş bitmiş, Irak İngiliz kontrolüne girmişti, Sir Percy Cox yönetimi Londra'nın gölgesindeki bir isme devretmeye çalışıyordu ve Gertrude Bell artık akademisyen değil, İngiltere'nin Irak'taki ‘‘baş siyasi memuru’’ydu. Kabilelerin Londra'yı desteklemesini o sağladı, yeni sınırları o çizdi ve 1921'de bir de kral buldu Irak'a: Arap isyanının lideri Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal'ı... Öğrencisi Lawrence de o sırada Arap yarımadasının yeni sahiplerini yerlerine yerleştirmekle meşguldü...
Gertrude Bell'in ‘‘görünürdeki’’ son görevi Bağdat'ta bir müze kurup müdürlüğünü yapmak oldu ve 1926'da orada öldü. Gazeteler cenazesine yüzbinlerce Iraklının katıldığını yazdılar... Arkeolojide olduğu kadar yeni ülkeler için onları 70 küsur yıl boyunca huzursuz edecek sınırlar çizmekte de üzerine yoktu... En büyük eseri ise şimdi dünya gündeminin ilk sırasında: Saddam'ın Irak'ı...
Bu 21 bin kitabı hamur olmaktan kurtaralım
Harvard'da basılan 21 bin cilt kitaba yer aranıyor. Bunlar Kaşgarlı Mahmud'dan Evliya Çelebi'ye kadar Türk kültürünün en önemli kaynakları ve bir çözüm bulunamazsa ‘‘yersizlikten’’ dolayı üç ay sonra kâğıt hamuru yapılacak.
Prof. Şinasi Tekin'den daha önce söz etmiştim. Dünyanın önde gelen türkologlarındandı ve senelerdir Amerika'daki Harvard Üniversitesi'nde hocalık yapıyordu. Çeyrek asırlık hayalini geçen yaz gerçekleştirmiş, Harvard'ı Türkiye'ye taşımış, dünyanın bu en önde gelen üniversitesinin türkoloji bölümünü 45 günlüğüne Ayvalık'taki ‘‘Yaz Okulu’’na getirmişti...
Hoca, bugünlerde bir hayli dertli... Sebebi, çeyrek asırlık emeğinin üç ay sonra kâğıt hamuruna dönecek olması...
Bakın, nasıl:
Şinasi Bey, Harvard'da 1971'de Türk kültürüyle ilgili bir yayına başlamıştı. Bunlar dil, edebiyat ve tarih konularındaki kaynak eserlerdi ve çıkan ciltlerin sayısı 70'i bulmuştu. Evliya Çelebi'nin orijinal tıpkıbasımından Türkçe'nin ilk sözlüğü olan Divân-ı Lügatü't-Türk'e, ilk dönem ‘‘satır arası’’ Kur'an tercümelerinden eski tarihlere ve Sultan Abdülhamid'in Türkiye albümlerine kadar Türkoloji alanının ana kaynağı olan tam 70 cilt...
Bütün bilimsel yayınlar gibi bu kitapların tirajı da düşüktü... Herbiri beşer yüz adet basılır, 200'ü dünyanın önde gelen üniversitelerine dağıtılır, geriye kalan 300 kitap depoya konurdu... Yıllar geçti ve Boston yakınlarındaki bir depoda bekleyen kitapların sayısı 21 bini buldu...
Ve Üniversite, geçenlerde depoyu boşaltma kararı aldı... Şinasi Bey ortada kalan kitaplara üç ay içerisinde yer bulamazsa yahut elden çıkartamazsa hepsi kâğıt hamuru yapılacak...
Bir Amerikan kâğıt fabrikasında hamura dönecek olan bu 21 bin cilt kitap bizim kültürümüzdür, bizim tarihimizdir ve onlara sahip çıkmak da Van'a opera açmak kadar önemli bir iştir...
Çöl Kraliçesi
Gertrude Bell, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Arap yarımadasını baştan başa katetti. Bir yandan Kahire'deki ‘‘Arap Bürosu’’na ayrıntılı raporlar gönderiyor, bir yandan günlük tutuyordu. Notlarının tamamını sonraki senelerde yayınladı ve ‘‘Arap dünyasını anlatan ilk kadın gezgin’’ kabul edildi...
Bell hakkında bugüne kadar çok sayıda kitap kaleme alındı ama bunların hiçbiri onu önceki yılın sonunda çıkan ‘‘Desert Queen’’, yani ‘‘Çöl Kraliçesi’’ kadar iyi anlatmadı...
Kitabın yazarı Amerikalı gazeteci Janet Wallach'a göre Bell sadece Irak sınırlarının değil, Lawrence'in de yaratıcısı... Wallach, dünya tarihinin en büyük casusu sayılan Lawrence'in Ortadoğu'yu Bell'den öğrendiğini, siyasi fikirlerini ondan edindiğini ve herşeyini kendisinden 20 yaş büyük olan bu ‘‘üstad’’ına borçlu olduğunu yazıyor...
‘‘Çöl Kraliçesi’’, son yıllarda okuduğum en çarpıcı biyografilerden biri. Henüz bizim yayıncıların dikkatini çekmedi... İngilizceniz varsa alın, siz de okuyun, koskoca bir yarımadanın elimizden nasıl gittiğini görün ve olayların bugünlerle mukayesesini yapın...
Dr. Ömer Fazıl BİLGİN - KAYSERİ: İnci Çayırlı'nın ‘‘Kadın Besteciler’’ CD'sini Yapı Kredi çıkarttı ama henüz satışa vermedi, sadece bazı yerlere hediye olarak gönderdi. Önümüzdeki haftalarda hem CD hem kaset olarak piyasaya dağıtılacağı söyleniyor.
SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğrencileri - ANKARA: Sevr için ‘‘Osmanlı'nın yapabileceği en iyi anlaşmaydı’’ demek Sevr'in metnini hiç okumamak, imzalanmasından önceki gelişmeleri bilmemek ve en önemlisi tarihten habersiz olmaktır. ‘‘Sevr, Osmanlı Devleti için başarıydı’’ görüşü kasıttan kaynaklanmıyorsa cehaletten ileri geliyor demektir. Bu parlak fikirleri ortaya atan profesörün kendi hocası olan rahmetli Seha Meray'ın Türkçe'de bu konunun en önemli kaynakları sayılan iki kitabını, ‘‘Sevres Andlaşması'a Doğru’’yu ve ‘‘Osmanlı İmparatorluğu'nun Çöküş Belgeleri’’ni bile okuduğundan emin değilim. O hocanın cehaletine bir de örnek: Sevres'in İngilizce ve İtalyanca resm; metni yoktur, anlaşma sadece Fransızca'dır, bu husus 433. maddede açıkça yazılıdır ve ‘‘Osmanlı İmparatorluğu’’ ifadesi bazı yerlerinde, meselâ dibacesinde de geçer. Müzik konusuna daha sonra değineceğim.
Paylaş