Murat Bardakçı: İlk memur tasfiyesini Osmanlı böyle yapmıştı

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

Hükümet, Köşk'ün ikinci defa geri çevirdiği kararnameyi yasa tasarısı olarak Meclis'e göndermeye karar verdi ve şimdi bu tasarının meclisten geçip geçmeyeceğini tartışıyoruz. Halbuki geri dönen kararnamenin neredeyse tıpatıp eşi olan bir kanunu Osmanlı Meclisi 1909 yılının 1 Temmuz günü yasalaştırmış, İttihad ve Terakki iktidarı da kanunun 10. maddesine dayanarak ‘‘iyi halde olmayan’’ binlerce memurun işine son vermişti. İttihadçı kanunu 70 küsur sene boyunca yürürlükte kaldı ama uygulanmadı ve Özal zamanında iptal edilen bir dizi Osmanlı kanunuyla beraber tarihe karıştı.

Hükümet, Köşk'ten ikinci defa dönen málûm kararnameyi kanun teklifi haline getirip meclise sunmaya karar verdi. Şimdi bu kanunun meclisten geçip geçmeyeceğini tartışıyoruz.

Bugün pek hatırlamıyoruz ama, aynı içerikte bir kanunu biz bundan 91 sene öncesinin meclisinden geçirmiş ve sonuna kadar da uygulamıştık. İşte, hukuk tarihimizde ‘‘Tensikat Kanunu’’ diye bilinen bu yasanın öyküsü:

31 Mart ayaklanması bastırılmış, zamanın hükümdarı Abdülhamid tahttan indirilmiş, yerini Sultan Reşad almıştı. Mecliste çoğunluk İttihad ve Terakki'nin elindeydi, sadrazamlık koltuğunda da Hüseyin Hilmi Paşa oturuyordu.

TAZMİNATSIZ KOVULDULAR

İttihadçı milletvekilleri günün birinde devlet dairelerinde bir kişinin yapabileceği işi en az beş kişinin yaptığını söyleyip ‘‘kadrolarda tasfiyeye gidilsin’’ diye tutturdular. Görünürdeki maksat tasarruftu ama işin arkasında İttihadçılar'ı desteklemeyen memurların işten atılmaları fikri vardı. Bu iş kanunla olacaktı ve Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, kanunun metnini yazma vazifesini Adalet Bakanı Yenişehir Fenerli Nazım Paşa'ya verdi. Sonraları ‘‘Memurin Muhakematı Kanunu’’nu çıkartacak olan devletin güçlü adamı Mahmud Şevket Paşa da zaten projeyi destekliyordu.

Tasarı o zamanın parlamentosu olan Meclis-i Mebusan'a gönderildi, gizli celsede kabul edildi, sonra o devrin senatosu olan Áyan Meclisi'ne gitti, oradan da geçti ve eski tarihle 12 Cemaziyeláhır 1327, yeni tarihle de 1 Temmuz 1909 günü Takvim-i Vekayi'de yani Resmi Gazete'de yayınlanıp yürürlüğe girdi. 18 maddeden ibaretti ve adı ‘‘Tensikat Kanunu’’ydu.

Kanuna göre bütün bakanlıklarda bir senatörün başkanlığında ve bir milletvekilinin başkan yardımcılığında üçer kişilik komisyonlar kurulacak, memurların durumu bu komisyonlarda gözden geçirilecek, ‘‘işe yarayanlar’’ vazifelerinde kalacak, geri kalanlar tasfiye edilecekti. Gidenlere tazminat ödenecekti ve tazminat miktarları kanunun beşinci maddesinde ayrıntılarıyla yazılıydı. Özerk bir yönetime sahip olan belediyeler de unutulmamış, belediye memurları hakkında soruşturma yapma yetkisi İçişleri Bakanlığı'na verilmişti.

Ancak kanunun bir 10. maddesi vardı ki, bütün memurların korkulu ruyasıydı: Maddede ‘‘Tahkikat sonucunda kötü hali belirlenenlen görevlerinde kesinlikle bırakılmayacak, işten derhal çıkartılacaklar, tazminat veya maaş alamayacaklardır’’ deniyordu. Daha da önemlisi, yargı yolu da aynı kanunun 15. maddesiyle kapatılmıştı.

İttihad ve Terakki, kanunun verdiği yetkiyi ilk günlerde bir tasarruf tedbiri olarak gördü. Ama aradan zaman geçip de iktidara tam olarak hakim olunca, bu yetkileri sonuna kadar kullanmakta ve hatta zorlamakta tereddüt etmedi. Birkaç maddelik iláve kanunlar bile çıkartıldı ve İttihadçı olmayan binlerce memur ya ‘‘işe yaramadıkları’’ veya ‘‘irticadan’’ yahut ‘‘devr-i sabık ricálinden’’ oldukları gerekçesiyle maaşsız ve tazminatsız olarak kovuldu.

TEK BİR KANUN YETMEDİ

Merak edenler için, kanunun akıbetini de söyleyeyim: İttihadçı yasası gerçi cumhuriyetin ilánından sonra hiç uygulanmadı ama 70 küsur sene boyunca kaldı, nihayet Özal zamanında hálá yürürlükte olup da uygulanmayan bir dizi Osmanlı kanunuyla beraber iptal edildi.

Alttaki kutuda İttihad ve Terakki'nin eseri olan ‘‘Tensikat Kanunu’’nun bazı maddeleri yeralıyor. Kanunların Takvim-i Vekayi'deki yayın tarihlerini de vereyim: Ana kanun eski takvimle 17 Haziran 1325'te yayınlanmıştır, daha sonra yapılan değişikliklerin yayın tarihi ise 9 Mayıs 1910, 11 Kánunevvel 1913 ve 19 Ağustos 1914'tür.

İlgilenenlere yahut yeni bir kanun yazmakla görevli olup da ilham bekleyenlere duyurulur.

Yáráb! Bir Zeugma uğruna ne eserler batıyor

Kültür Bakanı İstemihan Talay'la beraber Güneydoğu'ya gidip bakanlığın düzenlediği arkeoloji turuna katıldım ve terörden kurtulmuş olan Güneydoğu'da başlatılan arkeoloji seferberliğini yerinde gördüm. Ama bu gezide bir başka hususu daha fark ettim: Zeugma kampanyasının artık fayda değil zarar getirir olduğunu ve ‘‘Zeugma elden gidiyor’’ çığlıklarının Türkiye'nin itibarını zedeler hale geldiğini...

Hafta başında Kültür Bakanı İstemihan Talay'la beraber Güneydoğu'ya gittim ve bakanlığın düzenlediği arkeoloji turuna katıldım.

Kültür Bakanlığı 1930'lardan ve tek parti döneminden beri görülmemiş bilimsel bir kampanya başlatmıştı: Terörden kurtulup normal hayata kavuşmuş olan Güneydoğu'da geniş bir arkeoloji seferberliği vardı. Sayısız medeniyetlerin binlerce senedir mekán tuttuğu Mezopotamya, Hamid Zübeyir Koşaylar'ın, Arif Müfid Mansel'lerin, Tahsin Özgüçler'in zamanında olduğu gibi karış karış kazılıyordu.

50 dereceyi geçen sıcakta höyüklere yahut eski kalelerin burçlarına tırmanmaktan ne yalan söyleyeyim sadece ben değil beraber olduğumuz hemen herkes bitap düşmüştü. Fakat yarım asırdan fazla bir gecikmeyle de olsa bölgede yeniden bilimsel faaliyetlere başlanmış olmasını görmekten hepimiz memnunduk.

Ama, bu gezi sırasında bir başka hususu farkettim: Haftalardır devam eden Zeugma kampanyasının artık fayda değil zarar getirir olduğunu, bakanlığın denetimindeki öteki faaliyetleri gölgelediğini ve ‘‘Zeugma elden gidiyor’’ çığlıklarının Türkiye'nin imajını bozup itibarını zedeler hale geldiğini...

Zeugma'yı kazan yabancı arkeologlar ‘‘Sadece küçük dağları değil, büyükleri de ben yarattım’’ der gibiydiler. Bugün Türkiye'deki hemen bütün büyük inşaat şirketlerinin sahip olduğu sondaj aletleri bir başka dünyadan gelmiş teknolojiler gibi gösteriliyor, ‘‘Siz arkeolojiden ne anlarsınız? Dua edin ki bizler buradayız’’ gibisinden bir hava veriliyordu. Hele koskoca Türk profesörlerin üzerinde ‘‘Rescue’’ yazılı pazubendlerle ortalıkta dolaşmalarından açıkçası utandım.

‘‘Girişim grupları’’nın şunu unutmamaları gerekir: Türkiye'nin kültür mirası sadece Zeugma'dan ibaret değildir. Bugün parasızlıktan dolayı birçok kültür mekánı ya kapalı yahut harap haldedir. Meselá Topkapı Sarayı Maliye'den káfi ödenek çıkmaması yüzünden zor günler geçirmekte, İstanbul'un bazı eski büyük camilerinde özellikle depremden sonra ortaya çıkan hasarlar tamir edilememekte, gene ödenek bulunamamasından dolayı birçok kütüphane kilitli tutulmaktadır. Aynı dert yüzünden Anadolu'nun müzeleri, ören yerleri, Selçuklu ve Beylikler dönemi yapıları ve İslamiyet öncesinden kalma eserler gün geçtikçe perişan olmaktadır.

Bütün bunları görmezden gelip entellektüellik özentisiyle Zeugma histerisine tutulan ve Türkiye'nin kültür varlığını Zeugma'ya endeksleyen ‘‘girişim grupları’’na hatırlatmak istiyorum: Yabancı basını iyice takip edecek olursanız, yaygaranızla Geceyarısı Ekspresi'nin neredeyse bir başka versiyonunu yarattığınızı göreceksiniz. Dünyanın önde gelen gazeteleriyle dergileri, sayenizde bizlerden ‘‘barbar’’, Güneydoğu projelerinden ‘‘vandallık’’ diye bahsetmekte, bölgedeki diğer arkeolojik çalışmaları görmezden gelip yapılan her iyi işi ‘‘katastrof’’ olarak nitelemektedirler.

Bu gibi ‘‘girişim grupları’’na ve medyatik arkeoloji özentilerine birileri gerçeği göstermeyecek olursa sayelerinde boynumuza asılan ‘‘barbar’’ yaftasını bundan sonra bir değil bin Zeugma bulup ortaya çıkartsak bile silmemiz çok zor olacak!..

İşte, Özal zamanında iptal edilen 1909’un tasfiye kanunu

MADDE 1 Her dairede ve bakanlıkta bir senatörün başkanlığında ve bir milletvekilinin de ikinci başkanlığında olmak üzere dairelerden seçilmiş üçer üyeden oluşan birer komisyon kurulacaktır. Senatörlerle milletvekilleri grupları tarafından belirleneceklerdir.

Bu komisyonların görevi, hükümet daireleriyle mahkemelerde icra edilecek düzenleme ve işten çıkartmalar konusunda her dairede ve bakanlıkta görevlerinde bırakılacak veya açığa çıkartılacak olanlarla Meşrutiyet'in ilánından önce veya sonra görevlerinden ayrılan veya görev verilen bütün memurların eski durumlarını ve yeteneklerini inceleyerek kadroların elverdiği miktarda kişiyi uygun görülecek yerlere tayin etmektir.

MADDE 2 Birinci madde gereğince oluşacak komisyonlar incelemeye başlamadan önce genel bir toplantı yaparak memurlarla ilgili değerlendirmelerde esas alınacak olan kuralları kararlaştıracaklardır.

MADDE 3 Belediyelerin teşkilátı genel belediye idaresine dahildir.Ancak belediye memurlarının durumunun incelenmesi, görevlendirilmeleri veya açığa çıkartılmaları bu kanına dayanılarak İçişleri Bakanlığı Komisyonu tarafından yerine getirilecektir.

MADDE 7 Açığa çıkartılacak olanlara azil maaşı ödenir ve bu maaş yeniden görev almalarına kadar verilir. Ancak daha sonra yeteneklerine uygun olarak İstanbul'da veya taşrada önerilen edilen görevleri iki defa üstüste reddenlerle her altı ayda bir görev başvurusunda bulunmayanların maaşları derhal kesilir.

MADDE 10 Komisyonca yürütülecek genel tahkikat sonucunda kötü hali ortaya çıkacak olanlar görevlerinde kesinlikle bırakılmayacaklardır. Bu kişiler ne kadar süreyle hizmet etmiş olurlarsa olsunlar tazminatsız ve maaş ödenmeden işten çıkartılırlar.

MADDE 12 Altmış beş yaşını geçmiş olanlar devlet hizmetinden çıkartılacaklardır. Bakanlık ve senatörlük görevleri bu kuralın dışındadır.

Madde 15 Devlet memurluğunda kalmaları uygun görülmeyerek bu kanunun onuncu maddesi uyarınca memurluktan tazminatsız olarak atılanların mahkemeye gitme hakları yoktur, sadece Meclis'e başvurabilirler.

MADDE 18 Bu kanunun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

Yazarın Tüm Yazıları