İki sürgün yaşayan Neslişah Sultan askeri mahkemelerde yargılanmıştı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Hürriyet Tarih Dergisi’nin sponsorluğunda hazırladığım ve ilk bölümü Kanal D’de yarın yayınlanacak olan "Son Osmanlılar" belgeselinde, Sultan Vahideddin ile Halife Abdülmecid Efendi’nin torunu olan ve halen İstanbul’da yaşayan Neslişah Sultan’ın (Osmanoğlu) hüzünlü ama maceralarla dolu hayatından kesitler de yeralıyor.
Mısır Kral Náibi Prens Muhammed Abdülmünim’le evli olan Neslişah Sultan, 1950’li yılların sonunda Mısır’da Cemal Abdülnasır yönetimine karşı hazırlanan bir komploya karıştığı iddiasıyla eşiyle beraber tutuklanmış, aylar boyu ev hapsinde kalmış, askeri mahkemelerde yargılanmış, beraat etmiş ama Mısır’dan ayrılmak zorunda kalmıştı. Bu, ilk sürgününe henüz üç yaşındayken Türkiye’den sınırdışı edilerek uğrayan Neslişah Sultan’ın hayatındaki ikinci sürgündü.
SON Padişah Sultan Vahideddin ile Son Halife Abdülmecid Efendi’nin torunu olan ve halen İstanbul’da yaşayan Neslişah Sultan (Osmanoğlu), Mısır’ın Kral Náibi Prens Muhammed Abdülmünim’le evliydi ve 1950’li yılların sonunda, o zamanın Mısır’ının lideri Cemal Abdülnasır yönetimine karşı hazırlanan bir komploya karıştığı iddiasıyla eşiyle beraber aylar boyunca ev hapsinde tutulmuş ve askeri mahkemelerde yargılanmıştı.
3 YAŞINDA SÜRÜLDÜ
Hürriyet Tarih Dergisi’nin sponsorluğunda Kanal D için hazırladığım ve ilk bölümü yarın yayına girecek olan "Son Osmanlılar" belgeselinde, Neslişah Sultan’ın (Osmanoğlu) maceralarla dolu hayatından kesitler de yeralıyor. Türkiye’den üç yaşındayken sürgüne gönderilen Neslişah Sultan, belgeselde maceralı ama hüzünlerle dolu hayatını bizzat hikáye ediyor.
Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan ile Halife Abdülmecid Efendi’nin oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin üç kızının en büyüğü olan Neslişah Sultan, 1921’de İstanbul’da dünyaya gelmiş ve henüz üç yaşındayken ailesiyle beraber Türkiye’den sınırdışı edilmiş, hanedanı sürgüne götürecek olan trene binmeden hemen önce, istasyondaki bir perdenin arkasına saklanarak "Ben eve dönmek istiyorum" diye ağlamıştı.
Sabiha Sultan ve Ömer Faruk Efendi çifti, sürgünlerinin ilk yıllarını Güney Fransa’nın Nice şehrinde geçirdiler ve daha sonra Mısır’a naklederek kızlarının üçünü de Mısırlı prenslerle evlendirdiler. Neslişah Sultan Mısır’ın son Hıdiv’i İkinci Abbas Hilmi’nin oğlu Prens Muhammed Abdülmünim ile, Hanzade ve Neclá Sultanlar da Mısır kraliyet ailesinden Prens Mehmed Ali ve Amd İbrahim ile evlendiler.
Neslişah Sultan’ın bu evlilikten iki çocuğu oldu: Prens Abbas Hilmi ve Prenses İkbal. Derken, Mısır’da 1952 darbesi yaşandı, Kral Faruk sürgüne gönderildi ve kraliyet ailesine mensup olanların tamamının malları müsadere edildi.
1952 darbesi Mısır’da krallığı kaldırmamış, sadece kralı sürgüne göndermekle yetinmişti ve kısa bir zaman sonra Neslişah Sultan’ın eşi Prens Abdülmünim, "kral náibi" yapıldı. Bu, Sultan’ın Mısır’ın "first lady"si olması demekti. Artık eşinin kabul ettiği yabancı büyükelçilerin hanımlarını da o kabul ediyor, resmi davetlerde ve açılışlarda hazır bulunuyordu ama bütün bu protokol işlerini saraylarda değil, kendi evinde yapabiliyordu. Zira, "kral náibi" ünvanı sadece bir formaliteden ibaretti, asıl iktidar askerlerin elindeydi ve kral náibi ile eşinin, yani Prens Abdülmünim ile Neslişah Sultan’ın sarayları kullanmalarına izin yoktu.
Askerler, birkaç ay sonra krallığı láğvedip Mısır’da cumhuriyet ilán ettiler ve Prens Abdülmünim’in kral náipliği, Neslişah Sultan’ın da "first lady"liği nihayete erdi.
Kahire’de artık sıradan birer Mısır vatandaşı olarak yaşayacaklardı ama kaderin Neslişah Sultan’a karşı hazırladığı cilveler daha bitmemişti ve aslında daha yeni başlıyor gibiydi: Sultan ve eşi, bir sabah erken saatlerde evlerini basan askerler tarafından tutuklandılar. "Mısır hükümetine karşı kurulan uluslararası bir komploya karışmakla" suçlanıyorlardı.
VATANA DÖNÜŞ
Neslişah Sultan’ın kaderinde artık uzun müddet devam edecek olan bir ev hapsi ve askeri mahkemelerde yargılanmak vardı. Yargılanmaları aylarca sürdü ama ihtilálcilerin bütün çabalarına rağmen suçlu olduklarını gösteren bir delile rastlanamadı, suçlamalardan aklandılar fakat Mısır’da yaşamaları artık gayet zordu ve askeri hükümet her nasıl olduysa, Mısır’dan ayrılmalarına izin verdi.
İlk sürgününü 1924’te henüz üç yaşındayken büyükbabası Halife Abdülmecid Efendi ile beraberce tadan ve Türkiye’den sınırdışı edildikleri sırada tren istasyonundaki bir perdenin arkasına saklanarak "Ben eve dönmek istiyorum" diye ağlayan Neslişah Sultan’ın kaderinde, ikinci bir sürgün yazılıydı. Sultan, bu sürgüne Mısır’da uğradı ve eşi Prens Abdülmünim’le beraber Fransa’ya gitti, 1963’te de Türkiye’ye yerleştiler. Ama aynı Mısır yönetimi, İstanbul’da 1980’de vefat eden Prens Abdülmünim’in Kahire’de defnedilmesine izin verecek, Prens’in cenazesi devlet töreniyle kalkacak ve Neslişah Sultan’ı da devlet protokolüyle ağırlayacaktı.
’Bir avuç İstanbul toprağına hasrettik’
Neslişah Sultan, hálen İstanbul’da yaşıyor, ortalıkta sık görünmekten pek hoşlanmıyor, sadece bazı çok yakın eski dostlarıyla görüşüyor ve "Son Osmanlılar" belgeselinin kendi hayatını konu alan bölümünü şu cümlelerle noktalıyor:
"...Sürgünde yaşadığımız zamanlarda memleket hasretiyle büyüdük. Annemin İstanbul’a gelip giden dostlarından bana bir avuç İstanbul toprağı getirmelerini istemiştim ama maalesef kimse getirmedi. Fakat, nihayet ben geldim, bu toprağa ayak bastım ve geldiğime de çok memnunum. Şimdi, sokağa çıktığım zamanlar, güzel ne varsa aslında dedelerim tarafından yapılmış olduğunu görüyorum, iftihar duyuyorum ve herşey benimmiş, ben bunların bir parçasıyım gibi geliyor. Buraya ait olduğumu daha çok anlıyorum."
Abdülhamid’in kızı, çocuğunun tedavisi için 100 liraya muhtaçtı
"SON Osmanlılar" belgeselinde bugüne kadar yayınlanmamış çok sayıda doküman ve fotoğraf da yeralıyor.
İşte, bu belgelerden biri: Son dönem Osmanlı tarihinin en güçlü hükümdarlarından olan İkinci Abdülhamid’in 1887 ile 1960 yılları arasında yaşayan kızı Ayşe Sultan’ın, Fransa’da sürgünde bulunduğu 1951’de, amcası son padişah Sultan Vahideddin’in yine Fransa’da sürgünde yaşayan kızı Sabiha Sultan’a 17 Temmuz günü gönderdiği duygu dolu bir mektup... Ayşe Sultan "gözyaşları içerisinde yazdığını" söylediği mektubunda, kuzeninden hasta olan oğlunun tedavi masrafları için 100 lira istiyor:
"İki gözüm sevgili hemşirem,
Eğer bir mecburiyet altında olmasaydım yazmaz ve rica ile rahatsız etmezdim. ...İçler acısı oğlum Hamid, bir aydır büyük krizler geçirerek hayatı ile mücadele etmektedir. Ne yapacağımı bilmeyerek şaşkın, meyus, nikbin, gözyaşımla kaldım.
Doktorlar hemen derhal hastahaneye girip tedavi edilmesi lüzum-ı kat’isini söylüyorlar. Aksi halde maazallah, hayatı tehlikededir. ...Ne yapacağımı bilmiyorum. Bana yüz lira göndermen mümkün müdür kardeşim? Eğer bana bu iyiliği edersen, oğlumun hayatını kurtaracaksın.
Senin nasıl şefkatli bir anne olduğunu biliyorum. Benim bu feláketimde yardım etmenizi rica ederim. Mektubumu yazarken gözyaşlarım akıyor. Allah sana evládlarını bağışlasın. Cevabını serian (hızlı bir şekilde) bekleyerek yardımını tekrar rica eder, muhabbetle gözlerinden öperim sevgili kardeşim.