Bundan 100 yıl kadar önce, bir İstanbul gazetesinde enteresan bir nota yayınlandı. Mısır'da yaşayan bir Alman'ın ezanı notaya aldığı söyleniyor ve sayfada bu notaya yer veriliyordu.
İşin enteresan tarafı, notada piyano partisinin de bulunmasıydı. İşte, bu notanın ve geçmişte bestelenmiş bir başka ezanın öyküsü.
Bu sayfada gördüğünüz notalardan eski harflerle olanını, 1900'lerin başında yayınlanmış bir gazeteden aldım. Üzerinde 'Mısır'da bulunan bir Alman, Ezan-ı Muhammedi'ye aşık olmuş, bir notasını yapmıştır. Okuyucularımıza bu notayı takdim ederken, dinimizin iláhi bir davet nağmesinin ecnebiler tarafından takdir edildiğini görmekle pek çok memnu ve müftehiriz (iftihar ediyoruz).
Mısır'da yaşayan Alman, ezanı notaya aldıktan sonra altına bir de piyano partisi yazmış. Notayı belki bir meraklısı çıkabilir ve piyano refakatindeki ezanın nasıl birşey olduğunu duyurabilir diye yayınlıyorum.
Sayfadaki diğer nota ise, ezanın ama 'Türkçe' ezanın bestelenmiş şeklinin bir bölümü. Bestecisi ise, Türk Müziği'nin meşhur bir ismi, şarkıları bir zamanlar dillerde dolaşan Rakım Elkutlu, yani Türk müzik çevrelerinde bilinen ismiyle 'Rakım Hoca'.
Elkutlu, 1969'da İzmir'de doğdu. Babası, İzmir'deki Hisar Camii'nin imamı Şuayib Efendi idi, 1892'de vefat etti ve aynı vazifeye tayin edilen oğlu Rakım 1948'deki ölümüne kadar bu görevde kaldı.
Rakım Elkutlu, zamanının en tanınan ve sevilen bestecilerinden oldu. 'Hayal içinde akıp geçti ömr-i derbederim', 'Mümkün mü unutmak güzelim neydi o akşam', 'Bana hiç yakışmıyor böyle intizar şimdi' gibi pek çok güzel şarkı okun imzasını taşıyordu.
İmamlık yaptığı dönem, Türkiye'de Kur'an'ın ve ezanın Türkçe okunup okunamayacağı tartışmalarının gündemde olduğu bir devirdi. Rakım Hoca bu tartışmaların dışında kalamadı, zaten ezanın Türkçe okunmasının mümkün olduğunu savunuyordu ve 'Tanrı uludur' diye başlayan sözleri oturdu, Bayati makamından besteledi.
Uzunluğu sebebiyle sayfada tamamına yer veremediğim eser, Rakım Hoca'nın işte bugüne kadar hiçbir yerde okunmayan Bayati makamındaki bu bestesinin başlangıç bölümü. Ben, bu notayı, Rakım Hoca'nın birçok eserini notaya kaydeden ve Türk Müziği'nin çok önemli bir saz eserleri bestecisi olan rahmetli Reşad Aysu'dan yemin etmiştim. Müzikle alákalı olanlar bu eseri bakalım nasıl bulacaklar?
Abdülbaki Hoca'nın Ku'ran yorumu
Biliş, görüş ve oluş mertebeleri
Sufilere göre tevhidin üç mertebesi vardır ve bu mertebelerde yani 'tevhid-i ef'al', 'tevhid-i sıfat' ve 'tevhid-i zat'ta bunların aşılması gerektir.
Her üç mertebeye de 'fená', yani 'yokluk' mertebeleri denir. Tevhid-i ef'alde sálik, bütün işleri Tanrı işlerinde yok eder; her işi onun işi bilir, görür ve bu bilgiyi, bu görgüyü oluş haline getirir. Tevhid-i sıfatta, işlerin sıfatlardan doğduğunu, sıfatların tümünün de Tanrı sıfatları olduğunu anlar; gözünden varlıklara, yaratıklara ait sıfatlar yok olur. Tevhid-i zatta, herşeyin mecazi ve izafi varlıkla var olduğunu, sıfatların Tanrı varlığının tecellisi olduğunu bilir, görür ve herşey gözünden silinir; Tanrı'dan başka bir varlık göremez ve bu bilgi ve görgüyü oluş haline ulaştırır. Biliş, görüş ve oluşa, tasavvuf terimi olarak, 'İlm'el yakıyn, Ayn'el yakıyn, Hakk'al yakıyn' derler. Arapça bir söz olan 'yakıyn'in lügatteki anlamı, 'şüphesiz bilgi'dir. Terim olarak bir şeyi, başka türlü olmasına imkan bulunmadığına inanarak olduğu gibi bilmektir. Bilgi yoluyla bir şeyin bu çeşit bilinmesine 'ilm'el yakıyn', keşif ve görüşle bilinmesine 'ayn'el yakıyn' denir. Hakk'al yakıyn kulun Hak'ta yok olması ve Hak varlığıyla varlığa ulaşmasıdır. 'İlm'el yakıyn şeriatın záhiri, ayn'el yakıyn emirleri ihlásla yapmak, hakk'al yakıyn da kulluk ederek adeta Hakk'ı görmektir' demişlerdir.
Ramazan MÖNÜSÜ
Çayır mücveri
Taze soğanla dereotu ve kaşkaval peyniri ince ince doğrandıktan sonra ince kıyılmış kuzu kıymasıyla beş altı yumurta çırpılıp yeteri kadar tuz ve biber de iláve edildikten sonra hamur gibi yoğrulur. Sahan içinde kızgın sade yağda iki tarafı da kızartılır. Sonra yağı iyice süzülerek tabağa konur ve sıcak sıcak yenir.
Kocakarı İLAÇLARI
Saçkırana Abdüsselám
Su değmedik yeni bir kiremit üzerine zeytinyağı dökülür, Abdüsselam denilen madde kiremide sürülür, sonra Abdüsselám saç dökülen yere konur.
Saçın döküldüğü yere ustura ile birkaç çizik atılır, sonra bir diş sarmısak ortasından kesilir, kesilmiş tarafı çizgiler üzerine kuvvetle sürülür. Bazen sarmısak yerine barut da kullanılır.
Saçların dibine tütün külü sürülür.
Yine saçların dibine sigara ağızlığından hásıl olan zifir sürülür.
Defne tohumu kaynatılır, suyu saçlara sürülürse kökü kuvvetlendirir.