Afganistan'da bombalanan bazı şehirler, bize şimdi dünyanın çok uzağındaki yabancı topraklarmış gibi geliyor. Bu şehirlerin ikisi, geçmişte kurulmuş Türk devletlerine başkentlik etmişlerdir ve bu devletler Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunda şimdi birer yıldızla temsil edilirler.
Afganistan'a günlerdir bomba yağıyor. Kábil, Kendehar, Celálabad, Herat gibi büyük şehirler dümdüz ediliyor ve kara harekátının planları yapılıyor. Biz ise, maalesef her zamanki cehaletimize bürünmüş vaziyetteyiz ve Afganistan'ı dünyanın çok uzak bir köşesindeki bir memleketmiş gibi zannetmekle, isimlerini haber bültenlerinde işittiğimiz şehirleri yabancı iklimlerin esrarlı beldeleri zannetmekle meşgulüz.
Kısaca hatırlatayım: Hazreti Ali'nin türbesinin bulunduğuna inanılan ve günlerdir bombalanan Mezar-ı Şerif'in hemen kuzeyindeki Belh şehri, ‘‘bizden biri’’ kabul ettiğimiz çok önemli bir ismin, Mevláná'nın memleketidir. Bombalanan diğer şehirler arasında ismi sıkça geçen Herat, bizim meşhur Timur'un yani 1402'deki Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'i perişan eden Timurleng'in imparatorluğuna Semerkand'la beraber başkentlik etmiştir. Kábil'in güneyindeki Gazne, ilk Türk devletlerinden birini kuran Mahmud'un başşehridir, Mahmud tarihimizde ‘‘Gazneli Mahmud’’ diye geçer ve en önemlisi, hem Timuriler hem de Gazneliler devleti, Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı forsunda birer yıldızla temsil edilirler.
Afganistan’ın ilk Taliban’ı bir saka çocuğuydu
Bugün Afganistan'a hakim oluşuna bir türlü akıl
erdirilemeyen Taliban yönetiminin temelleri bundan 73 sene önce atılmıştı ve fikir babası, ‘‘Saka Çocuğu’’ diye bilinen Habibullah adında yol kesen bir hayduttu. Saka çocuğu Afgan Kralı Emanullah Han'ı bile tahtından etmiş, on ay boyunca hakim olduğu Afganistan'ı yüzlerce sene geriye götürmüştü.
Taliban'ın durup dururken nereden çıktığına, Afganistan'a nasıl hakim olabildiğine şaşırıp kalıyoruz. Sadece kendi memleketini değil, şimdi bütün dünyayı karıştıran bu grup hakkında kimimiz
‘‘Taliban'ı Amerika yarattı’’ diyor, kimimiz ise Taliban'ı gökten zenbille inmiş zannederek susup oturuyoruz.
Taliban'ın ilk modeli bundan 73 yıl önce yaratıldı ve fikir babası,
‘‘Saka Çocuğu’’ diye bilinen Habibullah adında yol kesen bir hayduttu.
İşte, bundan 73 yıl öncesinin, ilk Taliban'ın öyküsü:
Afgan tahtında
Emánullah Han vardı, memleketini modernleştirme çabasındaydı.
Mustafa Kemal'in Türkiye'sini örnek almıştı ve Afganistan'ın son derece kapalı olan sosyal hayatını değiştirmeye çalışıyordu.
Türkiye'deki devrimlerin benzerlerini yapmaya heveslendi. Eğitimi mecburi hale getirdi, erkeklerin şapka giymelerini ve memurların her sene bir aylık maaşlarını devlete bağışlamalarını emretti. Çok eşliliği henüz yasaklayamamıştı ama işe birden fazla kadın alan devlet memurlarının istifa etmiş sayılacaklarını ilánla başladı.
KABİL’DEKİ ‘GÁVUR KRAL’Tutucu çevrelerde, homurdanmalar yükseldi. Kral'ın sert idaresi sayesinde ortada henüz bir başkaldırı yoktu ama
Emánullah Han'ın
‘‘artık gávur olduğu’’ yolunda bol dedikodular yayılıyor ve memnuniyetsizlik gittikçe artıyordu.
Beklenen ayaklanma 1928 sonbaharında patladı. Doğu viláyetlerindeki bir kaymakamın Kábil'den gelen talimatları gereğinden fazla sertlikle uygulamaya kalkması üzerine
Şinvari kabilesinin mensupları sokağa döküldü. Ayaklanma Kábil halkı arasında büyük endişe yarattı ama hükümet isyanın üzerine gerektiği gibi gidemedi. Gerçi bazı birlikler gönderildi ve isyancılar püskürtüldü ama takip operasyonları yapılmadığı için hadiseler giderek büyüdü.
İşte tam bu sırada, isyan bölgesinde bir başka isim duyuldu: ‘‘Beçe-i Saka’’ yani
‘‘Saka Çocuğu’’... Asıl adı
Habibullah'dı, basit bir sakanın yani su satıcısının oğluydu ve doğuda senelerden beri yol kesip haraç almakla meşguldü. İsyanın başına geçti veya geçirildi,
‘‘Dinin ve peygamberin hizmetkárı’’ demek olan
‘‘Hadim-i din ve Resulullah’’ unvanını takındı ve Kábil'e doğru ilerlemeye başladı.
SAKA GELDİ, REFORM GİTTİSaka Çocuğu, 1918'in 14 Aralık'ında Kábil'in varoşlarına ulaştı ama çıkan ilk çatışmada yenilip geri çekildi. Kral
Emánullah Han ise, hayatının en büyük hatasını o anda yaptı: Ailesini güvenlik içinde olmaları için uçaklara bindirip Kábil'den Kandehar'a gönderdi ve geri çekilen Saka çocuğunu takip ettirmedi.
Kral'ın bu hareketi, halkta saraya karşı güvensizlik yarattı ve
Saka Çocuğu'nun yandaşlarının sayısını arttırmaya yaradı. İsyancılar 13 Ocak gecesi Kábil'e yeniden saldırıp hükümet birliklerini dağıttılar. Saltanatının artık devam edemeyeceğini farkeden
Emánullah Han kan dökülmemesi için işi uzatmadı, tahttan feragat etti ve Kábil'den gizlice ayrılıp Kandehar'a, ailesinin yanına gitti.
Emánullah Han'ın
feragatinin duyulmasından sonra kendisine sadık kalan birkaç birlik de dağıldı ve
Saka Çocuğu Kábil'e girip kendi kendini padişah ilán etti.
Emánullah Han zamanında başlamış olan bütün reformlardan vazgeçildi, modernleşme yolunda çıkartılan kanunlar kaldırıldı, çarşaf giyip peçe takma mecburiyeti yeniden getirildi, kız okulları kapatıldı ve Afganistan'da bugünkü Taliban rejiminin temelleri işte
Saka Çocuğu'nun işbaşına geldiği o günlerde atıldı. Kendisi için artık herşeyin bittiğini ve tahtın bundan sonra sadece bir hayal olduğunu farkeden
Emánullah Han ise Kandehar'ı da terkedip Hindistan'a iltica etti ve oradan İtalya'ya gidip yerleşti.
Afganistan karanlık günlere girmişti ama
Saka Çocuğu'nu devirme çabaları hálá devam ediyor, yer yer ayaklanmalar çıkıyordu.
Ali Ahmed Han ismindeki bir hanedan mensubu Kral'a bağlı küçük bir kuvvetle Kandehar'a saldırdı, şehri işgal etti ama bir sonraki çatışmada yenilip esir düştü.
Saka Çocuğu esir prensi Kábil'e getirtti ve 1929'un 9 Temmuz'unda bütünn muhaliflerini iliklerine kadar ürpertecek bir şekilde cezalandırdı:
Ali Ahmed Han bir topun ağzına bağlandı, son top ateşlendi ve prens işte bu şekilde parça parça edildi.
SALKIM SALKIM DARAĞACISaka Çocuğu'nun taassuba ve baskıya dayalı iktidarı on ay devam etti. Sonra
Emánullah Han'ın eski Harbiye Nazırı olan ve kral zamanında gönüllü bir sürgün olarak Fransa'da yaşayan
Nadir Han Afganistan'a döndü, Saka çocuğuna muhalif kabilelerle bir ordu kurdu ve 16 Ekim'de Kábil'i ele geçirdi. Kaçıp izini kaybettiren
Saka Çocuğu'ndan bir daha bir haber alınamadı.
Krallığını ilán etme sırası bu defa
Nadir Han'a gelmişti. İlk iş olarak bir
‘‘dine dönüş’’ fermanı yayınladı.
Saka Çocuğu'nun kararlarını resmi bir hale getirdi ve
Emánullah Han'ın
yaptığı reformların tamamını iptal etti. Bunu, Kábil'de peşpeşe idamlar takip etti ve çok sayıda genç darağacına yollandı.
Nadir Han'ın terör ve baskı rejimi 1933 sonbaharına kadar devam etti, 8 Kasım günü
Abdülhalik adında bir üniversite öğrencisi tarafından öldürüldü, tahta o sırada henüz 10 yaşında olan oğlu
Muhammed Zahir çıktı ve 1973'teki devrilmesine kadar 40 sene boyunca binbir güçlükte iktidarda kaldı. Bugün İtalya'da sürgünde yaşayan ve arada bir TV'lerde görünüp
‘‘Afganistan'a dönebileceği’’ söylenen devrik kral
Zahir Şah, işte bu
Nadir Han'ın oğludur.
Usáme’yi düzelttim, darısı El Kaide’nin başına
BUNDAN birkaç hafta önce yazmıştım: İslam dünyasıyla ilgili isimleri bozup başka şekillere sokmada ve tanınmaz hale getirmede basınımızın üstüne yoktu! Sebebi, dış habercilikte son 10-15 seneden beri kaynak olarak sadece batı ajanslarını kullanmamız, isimleri CNN'in teláffuz ettiği yahut AP'yle Reuter'in yazdığı şekilde yazıp söylememizdi.
Usáme bin Ládin'in adı basınımızda işte bu yüzden
‘‘Osama’’ olmuştu. Birkaç hafta önce ismin doğrusunu yazdım.
‘‘Osama değil, Usáme’’ dedim ve gazetelerle TV'lerdeki
‘‘Osama’’lar çok şükür düzelip
‘‘Usáme’’ oldu, bazı
‘‘uluslararası’’ gazetecilerimizin dışında
Usáme'yi artık
‘‘Osama’’ diye kullanan kimse neyse ki pek kalmadı.
Darısı,
Usáme'nin örgütünün, yani
‘‘El Kaide’’nin başına... Adı yeni yeni duyulmaya başlayan örgüt gazetelerimizde bazen
‘‘Kayda’’ diye geçiyor, bazen de sanki New York Times'ta yazarmışçasına
‘‘Qaidah’’ oluyor. Beyler, kelimenin doğrusu
‘‘El Kaide’’dir, yani bildiğimiz heykel kaidesi cinsinden olan ve ‘‘a’’sı uzun okunan
‘‘Kaide’’! Arapça'nın
‘‘kaada’’ kökünden gelir, ‘‘temel’’ demektir ve
‘‘Kayda’’ diye yazılması da ayıptır!