Bush için yolları onarıyoruz, Wilhelm için surları yıkmıştık
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
İstanbul, NATO zirvesine hazırlanıyor ve zirve mekánlarının çevresine bol bol makyaj yapılıyor.
Önemli bir misafirin gelişinden önce şehirlerin bu şekilde elden geçirilmesi, bizde eski bir ádettir. NATO zirvesi ölçüsündeki son büyük koşuşturmamızı Alman Kayzeri yani İmparatoru olan İkinci Wilhelm’in 1889’daki ve 1898’deki İstanbul ziyaretleri öncesindeki yapmış, Wilhelm’in en ufak bir rahatsızlık bile
hissetmemesi için hemen her ayrıntıyı düşünmüştuk. Misafirperverliğimiz öylesine zarifti ki, zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid, 1898’de Kudüs’ü de ziyaret eden Majesteleri İkinci Wilhelm’in birkaç metre yürüyüp yorulmamaları ve şehre arabasıyla girebilmeleri için Kanuni Sultan Süleyman’ın şehrin girişinde inşa ettirmiş olduğu meşhur Yafa Kapısı’nın bir kısmını yıktırıp kapının etrafındaki binlerce senelik hendekleri doldurtmaktan çekinmemişti.
İSTANBUL, haftalardan buyana, 46 ülkenin katılacağı NATO zirvesine hazırlanıyor. Gelecek olan liderlerin, özellikle de Başkan Bush’un güvende olmaları ve zirvenin kazasız-belásız atlatılabilmesi için güvenlik tedbirleri en üst seviyeye çıkartılıyor, bazı vapur seferleri iptal ediliyor, birçok cadde ve sokak trafiğe kapatılıyor, hattá minibüs şoförleri bile zapt u rapt altına alınırken uçurtma uçurmak ve balık tutmak yasaklanıyor. Bu arada misafirlerin otomobilleriyle gidip gelirlerken rahatsız olmamaları için bir kısım yollar da tamir ediliyor.
Önemli misafirin gelişinden önce şehirlere böylesine geniş makyajlar yapılması, bizde eski bir gelenektir. Halkımızın nişan, düğün yahut büyük bir davet öncesinde evi baştan aşağı elden geçirip aksaklığa, dolayısıyla da dedikoduya máni olmaya çalışması gibi devletimiz de NATO zirvesi gibisinden ses getirecek toplantıların veya önemli yabancı misafirlerin teşriflerinden önce aynını yapar; güzergáhtaki yollar tamir edilir, hattá sıvaları dökülüp rengi atmış binalar da misafirin göz zevkini zedelememesi için boyanır, pırıl pırıl bir hale getirilir.
MÁLUM EVLERİ BOYADIK
Biz, NATO zirvesi öncesinde güvenlik ve temizlik endişesi ile dolu son hazırlığı bundan 58 sene önce, 1946’nın 5 Nisan’ında İstanbul’a gelen Amerikan savaş gemisi Missouri için yapmıştık. Missouri’nin ziyareti Türk-Amerikan ilişkilerinin dönüm noktasıydı, dolayısıyla karaya çıkacak olan mürettebatın bazı ihtiyaçlarını da düşünmüş, ‘Gençler işlerini temiz mekánda halletsinler, biz de ele-güne rezil olmayalım’ deyip Karaköy’deki meşhur evleri bile bir güzel badanalayıp pırıl pırıl etmiştik.
Ama NATO zirvesi ölçüsündeki son büyük koşuşturmamız, Alman Kayzeri yani İmparatoru olan İkinci Wilhelm’in 1889’daki ve 1898’deki İstanbul ziyaretleri öncesindeki hazırlığımızdı. Wilhelm’in en ufak bir rahatsızlık hissetmemesi için hemen her ayrıntıyı halletmiş, hatta majestelerinin birkaç metre yürüyüp yorulmamaları için Kudüs’te Kanuni Sultan Süleyman’ın inşa ettirmiş olduğu meşhur Yafa Kapısı’nın bir kısmını yıkmaktan ve kapının etrafındaki binlerce senelik hendekleri doldurmaktan bile çekinmemiştik.
Almanya ile İngiltere’nin dünyayı paylaşmaya çalıştığı günlerdi ve Osmanlı tahtında İkinci Abdülhamid vardı. Gittikçe zayıflayan, çatırtıları işitilir hale gelen devlet güçlü bir müttefik bulmak ihtiyacındaydı ve Abdülhamid, Almanya’nın yanında olmayı tercih etti.
Bu, etki alanının sınırlarını geliştirme yolları arayan Alman İmparatoru İkinci Wilhelm için bulunmaz fırsattı ve Almanya bir anda Türkiye’ye yaklaştı. Gönderilen teknik uzmanların ve hocaların yanısıra Türk Ordusu’nda çok sayıda askeri danışman da görev yapmaya başladı ve bu gidiş-gelişlerin zirvesini, Kayzer İkinci Wilhelm’in 1889 Kasım’ındaki ilk İstanbul ziyareti teşkil etti.
Wilhelm’in İstanbul’daki güzergáhı, önceden baştan aşağı elden geçirildi. Denizden, Çanakkale Boğazı’ndan bir zırhlı ile gelen İmparator’a Dolmabahçe Sarayı’nın önüne kadar Türk savaş gemileri refakat etti, Sultan Abdülhamid misafirlerini rıhtımda karşıladı, havai fişek şenlikleri ve büyük merasimler yapıldı ve Kayzer Wilhelm, İstanbul’dan gayet memnun şekilde ayrıldı.
İmparator, Türkiye’yi 1898’de ikinci defa ziyaret etti ama sadece İstanbul’da kalmadı, Şam üzerinden Kudüs’e de uzandı. Misafirimizin rahat edebilmesi için, Kudüs’teki surların bir kısmını, işte bu ziyaret vesilesiyle yıktırdık.
HENDEKLER KAPATILDI
Şam’dan Kudüs’e giden Wilhelm, şehre Araplar’ın ‘Bábü’l-Halil’ yani ‘Hazreti İbrahim Kapısı’ dedikleri Yafa Kapısı’ndan girecekti ama bindiği arabanın kapıdan geçmesi bir hayli zor olacaktı; üstelik kapıya uzanan yolun ucunda, şehrin müdafaası için asırlar önce yapılmış hendekler vardı. Misafirinin Kudüs’e yürüyerek değil, saltanat arabasıyla ve tantanayla girmesinin yollarını arayan İkinci Abdülhamid, meseleyi ceddi Kanuni Sultan Süleyman’ın 1530’lu senelerin sonunda yaptırdığı surların altında bulunan kapının genişletilmesini, yani bir kısmının yıkılmasını emrederek halletti. Kapının iki tarafındaki duvarlar yıkılarak giriş Kayzer’in arabasının geçebileceği genişliğe getirildi ve bu arada surların önündeki hendekler de doldurulup yola iláve edildi. Wilhelm kapıdan arabasıyla geçtikten sonra iç tarafta bekleyen atına bindi ve şehri at üzerinde dolaştı.
İkinci Wilhelm’in üç büyük din tarafından kutsal kabul edilen Kudüs’e arabayla girmesi Almanya karşıtı blokta tepkiyle karşılanacak ve 1917’nin 9 Aralık’ında Kudüs’ü terkettiğimiz İngiliz ordusunun kumandanı General Sir Edmund Henry Hynmann Allenby şehre yine aynı kapıdan ama yürüyerek girecek ve böylelikle mağlup Alman hükümdarına protokol dersi vermeye çalışacaktı.
Bugün yabancı misafirleri için İstanbul’un bir bölümünü baştan aşağı elden geçiren Türkiye, bundan 106 yıl önce, bir başka misafiri için Kudüs’te Kanuni Sultan Süleyman’ın inşa ettirdiği duvarları yıktırmaktan çekinmemişti.
Yafa Kapısı’nın genişletilip önündeki hendeklerin doldurulması, çok sonraları başkalarının işine yaradı: İsrailliler’in... Şehrin en fazla turist çeken yerlerinden biri olan kapı ile çevresinde trafik bu sayede rahatça akıyor, doldurulan hendekler otopark olarak kullanılıyor ve İsrailliler ‘Kapıyı biz genişletmeye kalksaydık kıyamet kopardı. Neyse ki, meseleyi Abdülhamid önceden halletti’ diyorlar.
Alman İmparatoru’na armut ve saksağan hediye etmiştik
İKİNCİ Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan (Osmanoğlu), 1960 yılında yayınladığı ‘Babam Sultan Abdülhamid’ isimli hatıralarında Wilhelm’in İstanbul’a gelişlerinde yaşananları yazıyor ve İmparator’a armut hediye etmemiz gibisinden ilginç ayrıntılar anlatıyordu.
İşte, Ayşe Osmanoğlu’nun ziyaretle ilgili olarak yazdıklarının bir bölümü:
‘...Wilhelm’in ilk gelişinde onu Dolmabahçe rıhtımında karşılayan babam, gemiye bizzat gidemediği için özür dilemiş ve yerlere serilmiş olan halıları işaretle ‘Bunlar birşey değil, size en mükellef halıları sermek isterdim ama biraz aceleye geldi’ demiş, pek memnun olan imparator teşekkürle babamın elinden tutmuş ve dostlukları böyle başlamış.
...Babam, kızkardeşlerinin hızlı ve kahkahalı konuşmak ádetlerini bildiğinden, kendilerine böyle yapmamalarını önceden tenbih ve rica etmişse de, kızkardeşleri yine alışkanlıklarını göstermişler, babam da İmparatoriçe’ye ‘Kusurlarını affediniz, biraz sinirlidirler’ demeye mecbur olmuştu.
...İmparator’un ikinci oğlu Prens Albert, boyunbağı iğnesini düşürmüş ve ‘Kıymetli değildir, fakat bana yádigárdır. Lütfen, buldurunuz’ demiş. Babama derhal haber verdiler. Babam, saray hademelerine ‘Arayıp bulsunlar’ diye emretti ve ‘Kim bulup getirirse 100 lira veririm’ dedi. Hademelerden biri bulup getirdi ve mükáfatını aldı. Babam, bu iğnenin üzerine tek taşlı kıymetli bir iğne koyarak Prens’e hediye etti.
...Babam gerek imparatora, gerekse oğullarına pekçok hediyeler vermişti. Hereke yapısı kumaşlar ve halılar, çini fabrikasında yapılan vazolar hediye olunmuştu. İmparator, Akçaarmudu’nu çok beğendiği için sandıklarla armut hazırlanmış, gönderilmişti. Saksağanlar da İmparator’un çok hoşuna gitmiş, armutlarla birlikte bu kuşlar da kafeslerle yollanmıştı’
Katolik İmparator, İslam dünyasının gözünü bu kartla boyamaya çalıştı
KAYZER Wilhelm’in Osmanlı İmparatorluğu ile flörte başladığı günlerde dünya iki bloka ayrılmıştı. Blokların birinin başını Almanya, diğerininkini İngiltere çekiyordu.
Hákimiyet alanlarını genişletme çabası içerisinde bulunan taraflar, İslam dünyasına da hoş görünmek zorundaydılar. İngiliz sömürgelerinde çok sayıda Müslüman yaşıyordu ve Almanya’nın gözü hem bu Müslümanlar’ın, hem İslam dünyasının İngiliz etkisi altına girmemiş olan kısmının, özellikle de Osmanlı İmparatorluğu gibi bağımsız devletlerdeki Müslüman nüfusun üzerindeydi.
Kayzer Wilhelm, Orta Asya Müslümanları üzerinde hákimiyet kurabilmek için gizli ama yoğun faaliyetler yürütürken, diğer taraftan Osmanlı Müslümanları’na şıklık yapma çabasındaydı. Tarikat liderlerine, üst seviyedeki din adamlarına ve bazı dini mekánlara hediyeler gönderirken Müslüman halk üzerinde de sempati yaratmaya çalışıyordu.
İşte, Alman İmparatoru İkinci Wilhelm’in Şam’da 1898’in 8 Şubat’ında dağıttırdığı bu beyanname, sürdürdüğü propaganda faaliyetinin parçasıydı. Wilhelm Almanca’dan çok bozuk şekilde Türkçe’ye tercüme edilmiş olan beyannamesinde dünya üzerindeki bütün Müslümanlar’a hitap ediyor, hepsinin dostu olduğunu söylüyor, bu arada zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid’i övmeyi de unutmuyor ve günümüzün Türkçesi ile şöyle diyordu:
‘Yeryüzünün büyük sultanı olan Halife hazretlerini yüksek bir saygıyla anıyor ve yüceltiyorum. Dünyanın dört bir tarafında yaşamakta bulunan üçyüz milyon Müslüman, Alman İmparatoru’nun kendilerinin daimi bir dostu olacağından emin bulunsunlar. Şereflerle dolu Şam şehri, 8 Şubat 1898.