Paylaş
Bizim devalüasyonla ilk tanışmamız bundan 556 yıl önce, 1445 yazında oldu. Para o devirlerde altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerden basılırdı ve o zamanların devalüasyonu paranın
içerisindeki kıymetli maden oranının düşürülmesi demekti.
İlk devalüasyon yapıldığı sırada tahtta 12 yaşında bir çocuk oturuyordu: Osmanlı tahtına iki defa çıkan ve tarihlere sonradan ‘‘Fatih’’ olarak geçen İkinci Mehmed.
Paranın ayarının düşürülmesi ve hemen arkasından gelen pahalılık çocuk hükümdarı tahtından etti. Ayaklanan askerler, iktidarı kendi arzusuyla bırakmış olan eski hükümdar İkinci Murad'ı yeniden tahta davet ettiler. Mehmed, indirildiği tahta tekrar geçebilmek için altı sene bekleyecek ve 1451'de, babasının ölümünden sonra yeniden padişah olabilecekti.
‘‘Dalgalı kur mu, yoksa devalüasyon mu?’’ diye tartıştığımız hadise yüzünden bürokratlar ardarda istifa ediyorlar. Merkez bankası başkanıyla hazine müsteşarından sonra dün Zekeriya Temizel de gitti. Para işleriye ilgili bakanlar ise yerlerinde oturmaya devam ediyorlar. Hükümet, sadece ekonomiden sorumlu Recep Bey’i bir başka koltuğa kaydırmakla yetindi, o kadar.
Ankara'daki bu yaşananlar, bana eski devirlerin devalüasyonlarını ve hemen her devalüasyondan sonra görülen bir uygulamayı hatırlattı: Mali kriz sırasında iktidarda bulunan paradan sorumlu kişilerin kellelerinden edilmeleri geleneğini...
İşte, eski yüzyıllardaki devalüasyon maceralarımızdan birkaç enstantane...
SİKke nasıl kesilir?
Türkiye, devalüasyonla ilk defa bundan 556 yıl önce, 1445 'de tanıştı. Banknotun ve ‘‘döviz’’ kavramının bilinmediği o devirlerde para kıymetli madenlerden basılır, bu maden genellikle altın veya gümüş olur ve paranın değeriyle satın alma gücünü içerisindeki altının yahut gümüşün oranı tayin ederdi. O devirlerin devalüasyonu, işte bizde ‘‘sikke’’ yahut ‘‘akçe’’ denilen madeni paradaki kıymetli maden oranının azaltılmasıyla yapılır, bu işe ‘‘sikkenin tağşiş edilmesi’’ denir, bu iş ‘‘paranın ayarının düşürülmesi’’ mánasına gelir, ayarı düşürülmüş yani ‘‘tağşiş edilmiş’’ para da ‘‘mağşuş akçe’’ ismini alırdı. Paranın değeri kıymetli madenlere göre belirlenmiş olduğu için, bir paranın ayarı ne oranda düşürülürse, satın alma gücü de o miktarda azalırdı.
Az altın, bol kan!
Bu ayar düşürmeler ve bundan kaynaklanan hadiseler, Türkiye'nin asırlar boyu bitmeyen derdiydi.
Enflasyonun yükseldiği devirlerde devlet paranın ayarını düşürür, bunun hemen arkasından genellikle bir ayaklanma çıkardı. Yeniçeriler kazan kaldırıp iktidarı devirirler yahut imparatorluğun uzak viláyetlerinden birinde bir Celálî ayaklanması patlar ve neticede kan dökülür, sefalet artar ve memlekette herşey eskiye göre daha da kötüye giderdi.
ÇOCUK BAŞA GEÇERSE
Türkiye ‘‘sikke tağşişiyle’’ yani devalüasyonla, ilk defa bundan 556 yıl önce tanıştı: Tahtta 12 yaşında bir çocuğun oturduğu sırada, 1445 yazında...
Çocuğun adı Mehmed'di ve tahta altı yıl arayla iki defa çıkacaktı. İlk hükümdarlığı küçük oranda bir devalüasyon yüzünden son bulacak, ikinci hükümdarlığındaki başarılarıyla da tarihlere ‘‘Fatih Sultan Mehmed’’ diye geçecekti.
BABANIN KILIÇ SESLERİ
İkinci Mehmet, babası İkinci Murad'ın 1444'te kendi arzusuyla hükümdarlığı bırakması üzerine padişah ilán edildiğinde daha 12 yaşındaydı ve devletin o zamanki başkenti olan Edirne'de tahta çıktı.
Balkanlar'dan batıya doğru büyümekte olan Türk devletinin başında bir çocuğun bulunması, Avrupa'yı harekete geçirdi ve Türkler'in Rumeli'den atmak için bir haçlı ordusu kuruldu. İtalyan, Sırp, Alman, Macar, Polonyalı ve Ulah askerlerden meydana gelen ordu Rumeli'ye ilerledi. Edirne'de toplanan devlet şurası, Manisa'da emekliliğini geçirmekte olan eski hükümdar İkinci Murad'ı göreve çağırdı, sabık sultan ‘‘hükümdar’’ değil, ‘‘başkumandan’’ olarak askerin başına geçti ve Varna'da karşılaştığı Haçlı ordusunu birkaç saat içinde perişan etti. Savaş meydanında canından olanlar arasında Macar Kralı Ladislas ve bu son Haçlı seferini hazırlayan Kardinal Caesarini de vardı.
SADAKA GİBİ ZAM
İkinci Murad, Varna'daki zaferinden sonra yeniden Manisa'ya dönme hazırlıkları yaparken Edirne'de o güne kadar yaşanmamış bir hadise oldu: Yeniçerilerin aylıkları ödenecekti ama hazinede káfi miktarda para yoktu ve çocuk hükümdarın danışmanları, aradaki açığı paranın içerisindeki gümüş miktarını azaltmakla, yani sikkeyi ‘‘tağşiş etmekle’’ kapattılar.
Gümüş oranındaki bu düşüş aslında fazla değildi, binde dokuz kadardı ama aynı günlerde Edirne'de çıkan büyük bir yangının çarşıyı küle çevirmesi üzerine binde dokuzluk azalma herşeyin fiyatını birdenbire yükseltti. Askerler önce Vezir Şihabeddin Paşa'nın konağını yağmaladılar, sonra ‘‘Buçuk Tepe’’ denilen bir yere çıkarak çocuk padişahın aleyhinde ağızlarına geleni söylemeye başladılar.
Yeniçerilerin aylıklarına hemen yarım akçe zam yapıldı ama huzursuzluklar bir türlü sona erdirilemedi. İşin vahim bir hal alması üzerine devletin önde gelenleri, eski hükümdarı tahta davet ettiler. Sultan Murad, Edirne'ye doğru yola çıktı. Şehre girmeden önce yolunun üzerindeki Buçuk Tepe'ye uğradı, askerlerin gönlünü aldı, paranın ayarını yükseltmeyi ve pahalılığı sona erdirmeyi vaadetti, sonra eski tahtına yeniden oturdu.
Baba geldi, oğul gitti
12 yaşındaki hükümdara, yani İkinci Mehmed'e ise Edirne'den ayrılmak düştü. Tahtı devalüasyon yüzünden elinden alınmıştı ve babası İkinci Murad'ın yerine Manisa'ya o gitti! İndiği o tahta tekrar geçebilmek için altı sene bekleyecek ve ancak 1451'de, babasının ölümünden sonra yeniden padişah olabilecekti.
Sonraki asırlarda yaşanan devalüsyonlar yüzünden kellelerinden olan bazı devlet adamlarının hüzünlü hikáyeleri de, aşağıdaki kutuda...
Her malî krizde birkaç kelle birden giderdi
Türkiye tarihinin bilinen en büyük devalüsyonu 1589 ilkbaharında, Üçüncü Murad zamanında yapıldı ve paranın değeri yarı yarıya düşürüldü. O güne kadar yüz dirhem gümüşten 500 akçe basılırken bu oran iki katına çıkartıldı, yani yüz dirhemden 1000 akçe basılır oldu. Paranın satın alma gücü bir anda düştü ve altmış akçe olan altın da 120 akçeye yükseldi.
O zamana kadar görülmemiş olan bir pahalılık birkaç gün içinde imparatorluğun hemen her tarafını sardı ve ilk tepki yeniçerilerden geldi: Káğıt üzerinde on altın görünen maaşlarının aslında beş altına düştüğünü görünce 2 Nisan günü Topkapı Sarayı'nı kuşattılar ve bu işin sorumlusu olarak gördükleri Başdefterdar Mahmud Efendi ile Rumeli Beylerbeyi Doğancı Mehmed Paşa'nın kendilerine teslim edilmesini istediler.
Üçüncü Murad yeniçerileri önce siláh zoruyla dağıtmayı düşündü ama ‘‘Bu herifleri vermezsen yerine başka padişah buluruz’’ gibisinden homurdanmaları işitince paranın patronlarını isyancılara verdi. Yeniçeriler, Mehmed Paşa ile Mahmud Efendi'yi sarayın hemen önünde parça parça ettiler.Bu hadiseden sonra başdefterdarların yani paranın o zamanki patronlarının hemen her mali krizden sonra canlarından edilmeleri, neredeyse bir gelenek halini aldı. İşte, bundan dört asır öncesinden 1961'e, Maliye Bakanı Hasan Polatkan'a kadar uzanan maliyeci idamlarının birkaç örneği:
Yahnikapan Abdülkerim Paşa
1625 Nisan'ında paranın değerini düşürdüğü için askerin baskısıyla azledildi, malına-mülküne el kondu, paralarının yerini söylemesi için işkenceye uğradı ve vücudu kızgın demirlerle dağlanırken canından oldu.
Ebubekir Paşa
1629'da azlinden hemen sonra sürgün edildi ve daha sürgün yerine varmadan, Musul'da boğduruldu.
Sofu Mustafa Paşa
1632'nin 22 Mart'ında yeniçeriler hançerlerle parçalayıp kanlı cesedini Sultanahmet Meydanı'ndaki bir dut ağacına astılar.
Prevezeli Mustafa Paşa
1632'nin 19 Haziran'ında boğduruldu.
Moralı Mustafa Ağa
27 Şubat 1655'te idam edildi.
Halıcıoğlu Mehmed Paşa
1656 Mart'ında Yedikule zindanında celláda verildi.
Defterdarzade Mehmed Paşa
Prevezeli Mustafa Paşa'nın oğluydu ve 26 Nisan 1656'da o da babası gibi idam edildi.
Seyyid Mustafa Paşa
5 Ekim 1686'da isyancı askerler tarafından hançerle parçalandı.
Paylaş