Paylaş
Cevdet Paşa:
Oğlanlarla gül gibi geçinirdik
Aşağıdaki satırları Türk tarih ve hukuk ilminin en seçkin isimlerinden olan Cevdet Paşa'nın ünlü eseri ‘‘Máruzát’’tan aldım. Paşa'nın 19. yüzyılın sonlarında yazdıklarını aynen ve yorumsuz naklediyorum:
‘‘...(Tanzimat'tan ve 1854'teki Kırım Savaşı'ndan sonra) Kadın düşkünleri çoğaldı, delikanlı meraklıları azaldı. Oğlancılık sanki yere battı. İstanbul'da eskiden beri delikanlılara karşı olan aşk ve ilgi kızlara yöneldi. Sultan Üçüncü Ahmed zamanından beri devam eden Káğıdhane seyri daha fazla rağbet buldu. Gerek orada, gerek Bayezid Meydanı'nda arabalara işaret verme usulü gelişti. Devletin önde gelenleri arasında kulamparalığıyla meşhur Kámil ve Álî Paşalar ile onlara mensup olanlar kalmadı. Halbuki Álî Paşa yabancıların eleştirisinden çekinerek kulamparalığını gizlemeye çalışırdı’’
(Máruzát, sah: 9)
Kuşadası'na gelen bir gemi dolusu eşcinsel turisti karaya çıkartmamakla erkekliğimizi ama aynı grubu İstanbul'da kırmızı halı sererek karşılamakla da özümüzde ve sözümüzde ne kadar sebat sahibi olduğumuzu gösterirken çok önemli bir hususu unuttuk: Tarihin en namlı gay gruplarından birinin vakti zamanında İstanbul'da faaliyet gösterdiğini ve gay kulüp benzeri bu grubun geçmişin en eski örneklerinden biri olduğunu...
Yolunu bulup Kuşadası'na uzanan bir gemi dolusu eşcinseli memlekete sokmadık, topraklarımıza ayak basmayı becerenleri yollardan topladık, bindikleri otobüslerden indirdik, enselerinden tuttuğumuz gibi gemilerine tıktık ve hepsini denize döküp namusumuzu kurtardık. Ama aynı gemi iki gün sonra İstanbul'a gelince limana kırmızı halılar serdik, Kuşadası'nda kapıdışarı ettiğimiz zevátı bu defa merasimlerle ve lokumlarla karşılayıp ‘‘Buyursunlar efendim, buyursunlaaar! Biz vallahi şaka yapmıştık’’ dedik, böylece özümüzde ve sözümüzde ne kadar sebat sahibi olduğumuzu ele-güne gösterdik.
Vatana, millete, turizmimize ve bu arada da haysiyetimize hayırlı olsun!
MEDRESEDEN HAMAMA
Kuşadası'nda ve İstanbul'da olup bitenleri görünce tarihin en eski ve en namlı gay gruplarından birinin vakti zamanında İstanbul'da, Beşiktaş'taki bir hamamda faaliyet gösterdiğini yazayım ve bugünkü gay kulüplerinin atası sayılan bu grubun öyküsünü sizlere de nakledeyim dedim.
Hadisenin kahramanı, tarihlere ‘‘Deli Birader’’ diye geçen şair Durmuş oğlu Mehmed Gazalî'ydi. 1466'da Bursa'da doğdu, medresede okudu, devrinin önde gelen din bilgini Fahreddîn-i Acemî'nin talebesi oldu. Sonra medreselerde hocalık etmeye başladı, bir ara zamanın hükümdarı Bayezid'in Manisa'da valilik yapan oğlu Şehzade Korkud'un maiyetine girdi, Yavuz Selim'in tahta geçip Korkud'u idam ettirmesinden sonra Bursa'ya gitti ve Geyiklibaba Türbesi'nde şeyhlik etmeye başladı. Derken sıkıldı, Sivrihisar'a geçti, kendi ifadesiyle ‘‘Sivrihisar'da her yer sivri olduğu için huzur bulamadı’’ bu defa Akşehir'deki medreselerden birinde hocalık etmeye başladı.
Günün birinde canı bir başka memlekette yaşamayı çekti ve medresesiyle talebelerini terketti, İstanbul'a geldi.
Önünde artık yeni bir hayat ve din bilginliğini bırakıp kendisine bambaşka bir yol çizdi: Beşiktaş'ta bir hamam açtı, hamamcılığa başladı.
Ama hamamı pek öyle herkesin elini-kolunu sallayarak serbestçe girebildiği mekánlardan değildi. Müdavimleri belliydi ve içeriye giriş şimdilerin üyelik uygulamasını andırıyordu.
Hamamı bir anda İstanbul'un en namlı yerlerinden oldu. Devlet büyüklerinden şairlere, en seçkin tácirlerden sarayın üst rütbeli mensuplarına kadar başkentin önde gelen isimleri müdavimler arasındaydı. Külhandaki cümbüşler dillerde, içeriye alınmayanların gönlü de külhadaydı.
Ama günün birinde ne olduysa oldu, cümbüşlerde kantarın topuzu kaçtı. ‘‘Filánca Efendi feşmekán Bey'in oğluyla kurna başındaymış’’ gibisinden dedikodular ayyuka çıkınca mahalleli hamamı basıp sahibinin başına yıktı.
NAMAZI KÁBE’DE KILINDI
Deli Birader'e yeniden yolculuk görünmüştü. Bu defa çok daha uzak bir yere, Mekke'ye yerleşti ve eski mesleği olan medrese hocalığına döndü. Orada gecelerin birinde bir sohbet sırasında dostlarına ‘‘Ben artık bu dünyadan gidiyorum’’ dedi ve birkaç dakika sonra hakikaten gitti. Etrafındakiler keramet gösterdiğine inandılar, cenaze namazını Kábe'de kılıp Harem-i Şerif'in yakınında bir yere defnettiler.
Tarihimizde ‘‘gay kulüp’’ kavramını ilk defa uygulayan Deli Birader'den bugüne hikáyelerinin yanısıra bir de kitap kaldı: ‘‘Dáfiu'l-Gumûm ve Ráfiu'l-Humûm’’ yani ‘‘Gamları Defeden ve Kaygıları Kaldıran Kitap’’ isimli eseri. Yer yer düzyazı, yer yer de şiir şeklinde yedi bölümden meydana gelen kitap şimdi ‘‘zanpara’’ denilen ‘‘zenperest’’lerle yani kadın düşkünleriyle genç delikanlı meraklısı erkeklerin yani bugün ‘‘kulampara’’ dediğimiz ‘‘gulamperest’’lerin rekabetini anlatıyor. Rekabet taraflar arasında bir meydan savaşına dönüyor, araya o devrin pasif eşcinselleri olan ‘‘muhannis’’lerle ‘‘zürefá’’ denilen lezbiyenler de giriyor ve savaşın galibi tabii ki Deli Birader'in ‘‘gulamperest’’leri oluyor.
Edebiyat tarihçilerimiz bugün açıkça söyleyemeye cesaret edemeyip yayınlayamıyorlarsa da, Deli Birader'in kitabı Divan Edebiyatı'nın en gerçekçi ve en güçlü örneklerinden biri olarak bilinir.
GİDİN, BULUN, OKUYUN
Yazdıklarıma inanmayanlar veya merak edenler için eserin elyazması nüshalarından bazılarının nerede olduğunu da söyleyeyim: İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde TY 9659 numarada ve Süleymaniye Kütüphanesi'nin Şehid Ali Paşa kitapları arasında ‘‘Gamları Defeden ve Kaygıları Kaldıran Kitap’’ın çok güzel birer nüshası vardır.
Osmanlıcanız varsa gidip okuyun ve önce denize döküp sonra kırmızı halılar sererek karşıladığımız ‘‘hoşcinseller’’ konusunda atalarımızın neler yazıp neler ettiklerini kendi gözlerinizle görün.
Gay turist getirme kursu
Amerika'da gay müşterilere nasıl davranılması gerektiği konusunda turizmciler için özel kurslar düzenlendiğini İstanbul'un önde gelen seyahat şirketlerinden olan İliada Turizm'in sahibi dostum Meyzi Barın'dan (eski Baran) öğrendim.
Kursa katılanlara ‘‘gay friendly’’ yani ‘‘gaylare dost olan kişi’’ sertifikası veriliyor. Gaylar için yayınlanan seyahat dergisi TAG'da ilánı çıkan sertifikalı turizmciler hemen rezervasyon kabulüne başlıyorlar.
Kendisi de bu kurslardan birine katılan ve ‘‘gay friendly’’ sertifikası alan Meyzi Barın'ın anlattığına göre, kursta ilk öğretilen konu rezervasyon yaptıran gay çiftlere ‘‘İki kişilik büyük bir yatak mı yoksa iki ayrı yatak mı istersiniz?’’ sorusunun asla sorulmaması. Gaylerin daima büyük bir tek yatağı tercih ettikleri, ‘‘ayrı yatma’’ kavramından son derece rahatsız oldukları anlatılıyor. Sonra ‘‘Gay dergilerine veya turizm kataloglarına gaylere yönelik ilán verirken kesinlikle kadın fotoğrafı kullanmayın, hakaret ettiğinizi düşünürler. Mümkünse yakışıklı bir erkek resmi koyun, bunu yapamıyorsanız herşeyi ortada olan bir Yunan heykelinin fotoğrafından istifade edin’’ deniyor.
Bu yazdıklarımı okuyup da Meyzi'nin tercihleri konusunda sakın ola ki yanlış şeyler düşünmeyin. Ne gaylere ne de gaylerin karşı cinsten benzerlerine bir merakı vardır. Sadece çağdaş turizmciliğin gereklerinden birini yerine getiriyor, o kadar.
Paylaş