Baykal ile Çiller’in, romancı Tarık Buğra’ya telif hakkı borçları var
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Şeyh Edebali'ye Deniz Baykal'dan sonra, bu defa Tansu Çiller'in DYP'si de sahip çıktı.
Çiller'in Trabzon'a yaptığı seçim gezisine katılan Ertuğrul Özkök, geçen salı günkü köşesinde miting meydanının yakınındaki bir binanın duvarında ‘‘Ey oğul, insanı yaşat ki devlet yaşasın’’ sözünün ve hemen altında da Şeyh Edebali'nin isminin yeraldığını yazıyordu. Ama Edebali'ye atfedilen bütün bu sözler,
aslında Edebali'den 700 küsur sene sonra yaşamış bir romancıya aitti: Hayata 1994'te veda eden Tarık Buğra'ya... Buğra'nın TV dizisi de yapılan ‘‘Osmancık’’ isimli romanından alınan bazı cümleler üslupta küçük oynamalar yapıldıktan sonra pano haline getirilmiş ve bu uyarlamayı Önce Deniz Baykal, arkasından da DYP, asırlar öncesinin ‘‘hikmetli tavsiyeleri’’ zannederek duvarlarının ve miting meydanlarının süsü yapmışlardı.
DENİZ Baykal'ın, ismini geçen yıl gündeme getirdiği 13. asrın keramet sahiplerinden Şeyh Edebali'ye şimdi de DYP sahip çıktı. Edebali'ye ait olduğu iddia edilen bazı sözler, şimdi DYP'nin miting meydanlarını da süslüyor.
Edebali modasının sebebi, siyaset dünyamızda bir edebiyat merakının alıp başını gitmesi... Politikacılarımız eski şairlerle yazarların şiirlerini ve eserlerini parti toplantılarından seçim propagandalarına kadar her alanda rahat rahat kullanıyor, bu kadarla da yetinmeyip işi önemli yahut efsanevi kişilere atfedilen sözleri ve yazıları da kullanmaya kadar götürüyorlar. Ama bu çeşit sözler ve eserler genellikle o kişilerin yaşadıkları devirden seneler yahut asırlar sonra yazılmış oluyorlar.
Meselá, Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık hayallerini sona erdiren mısralar gibi... Tayyip Bey, Siirt'te bundan beş sene önce ‘‘Minareler süngü, kubbeler miğfer’’ diye başlayan bir şiir okudu, şiirin rüzgárı bugüne kadar geldi, Türkiye'nin siyasi gündemi bir anda gerildi, iş Tayyip Erdoğan'ın siyasi geleceğini de noktaladı ve Meclis'e girme hayallerine nokta kondu.
Tayyip Erdoğan şiirin Ziya Gökalp'e ait olduğunu iddia etmişti ve hálá ediyordu ama yanılıyordu, zira siyasi hayatını şimdilik sona erdirmiş gibi görünen mısraların Ziya Gökalp ile alákası yoktu. Şiir, 1981'de vefat eden Cevat Örnek adındaki bir şaire aitti, onun ‘‘7 Dağın Çiçeği’’ ve ‘‘Gülden Dikenden’’ adlı kitaplarında ‘‘İlahi Ordu’’ başlığıyla yeralıyordu. Ama emekli vali Ömer Naci Bozkurt tarafından Ziya Gökalp'e maledilmiş ve Bozkurt, Türk Standardlar Enstitüsü'nün çıkarttığı ‘‘Türk ve Türklük’’ isimli kitapta şiiri doğruluğunu kontrol etme lüzumunu hissetmeden Ziya Gökalp'in adıyla yayınlayıverince, olan Tayyip Erdoğan'ın siyasi geleceğine olmuştu.
EDEBALİ: 1, BEDREDDİN: 0
Siyaset dünyamıza böylesine bir şiir ve edebiyat merakınının hákim olduğunu hatırlatma ihtiyacını, Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'te geçen salı günü yayınlanan yazısı üzerine hissettim. Özkök, DYP lideri Tansu Çiller'in Trabzon'a yaptığı seçim gezisine katılmış ve seçim otobüsüyle miting meydanına doğru giderken, bir binanın duvarında gördüğü bir yazıyı köşesine almıştı.
Duvarda ‘‘Ey oğul, insanı yaşat ki devlet yaşasın’’ yazılıydı ve altında da siyasi hayatımızda son senelerde artık sıkça raslanır olan bir isim vardı: Şeyh Edebali'nin, yani 13. asırda yaşadığı ve Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'ye iyi bir devlet adamı olmanın yollarını öğrettiği iddia edilen efsanevi şahsın ismi...
Türkiye, çok zamandır unutmuş olduğu Şeyh Edebali ile uzun bir aradan sonra, geçen senenin başında ve Deniz Baykal'ın sayesinde yeniden tanıştı. Baykal, CHP’deki odasının duvarına ‘‘Edebali'nin Osman Gazi'ye öğütleri’’ olduğu iddia edilen bir levha asmış, ‘‘Türkiye'yi Edebali'nin düşüncesiyle kucaklayacağını’’ söylemiş ve söyleyince de önce CHP karışmıştı. Partililerden bazıları Baykal'ın ve dolayısıyla Edebali'nin arkasında duruyor, bir kısmı ise CHP'nin Edebali'yi değil, Osmanlı'ya isyan bayrağını açtıktan sonra Çelebi Mehmed'in emriyle idam edilen 15. asır tasavvufçusu Simavna Kadısı'nın Oğlu Şeyh Bedreddin'i benimsemesini istiyorlardı ama ‘‘Edebali mi, Bedreddin mi?’’ tartışmasını Edebali kazandı.
Ama, işin aslı başkaydı. Önce Deniz Bey'in duvarını, sonra da DYP'nin seçim meydanlarını süsleyen bu sözler aslında Şeyh Edebali'ye değil, ondan 700 küsur sene sonra yaşamış bir romancıya aitti: Dünyaya 1912'de gelip 1994'te veda eden ve ‘‘Küçük Ağa’’,‘‘Yarın Diye Birşey Yoktur’’,‘‘İbiş'in Ruyası’’,‘‘Ayakta Durmak İstiyorum’’ gibi meşhur roman ve hikáye kitaplarının yazarı olan Tarık Buğra'ya... Birisi, Edebali'ye atfedilen bu sözleri Buğra'nın TV dizisi de olan ‘‘Osmancık’’ isimli romanından alıvermiş, üslupta küçük oynamalar yaparak pano haline getirmiş, bu uyarlamayı önce Deniz Baykal, arkasından da DYP, asırlar öncesinin ‘‘hikmetli tavsiyeleri’’ zannederek duvarlarının ve miting meydanlarının süsü haline getirmişlerdi.
‘‘Şeyh Edebali'nin öğütleri’’ olduğu iddia edilen ifadelerin aslı, yani Tarık Buğra'nın romanında yeralan cümlelerin bir kısmı, yandaki kutuda yeralıyor, ama bir hususu konuyla alákadar olan politikacılara hatırlatmak istiyorum:
Siyasi partiler, seçim meydanlarında çaldıkları ve sözlerini değiştirerek partilerinin ismine uyarladıkları parçalar için eserin bestecisine ve söz yazarına yüklüce bir telif ücreti öderler. Bu telif hakkı konusu sadece müzikte değil edebiyatta da geçerlidir ve öncelikle Deniz Baykal'ın, hemen ardından da Tansu Çiller'in ‘‘Edebali'nin öğütleri’’ konusunda rahmetli Tarık Buğra'nın várislerine yüklüce bir telif hakkı borçları vardır.
ŞEYH Edebali'ye ait olduğu iddia edilen sözler ve öğütler, Tarık Buğra'nın ‘‘Osmancık’’ adlı romanında, Osman Gazi'nin Kayı Boyu'nun ‘‘Bey’’i olmasından bahseden bölümde geçiyor.
Ertuğrul Gazi yaşlanmış ve yerini oğullarından birinin almasını istemiştir. Kayı Boyu'nun ileri gelenlerinin gönlü, Ertuğrul Gazi'nin küçük oğlu Osman'ın yanındadır. Bir gün Ertuğrul Gazi'nin çadırında toplanılır ve Osman'ın ‘‘Bey’’ olduğu ilán edilir.
Sonra sözü Ertuğrul Gazi alır ve oğlu Osman Bey'e hitaben konuşur. Romanda işte buradan sonra gelen sayfalardaki bazı cümleleri hem CHP hem de DYP ‘‘Edebali'nin öğütleri’’ olarak duvarlara asacaklardır:
- ‘‘Ey oğul, Osmancık; şeyhim Ede Balı'nın sana diyecekleri var. Dinle. Eyi dinle. Beni dinlermiş gibi dinle. Deden Süleyman Şah'ı dinlermiş gibi dinle. Dedene söyleyenler söylermiş gibi dinle. Benim dedeni dinlediğim gibi dinle. Dedenin dedemi dinlediği gibi dinle.’’
Başını eğerek susuyor.
Bütün başlar da eğilmiştir.
Şimdi Osmancığa bakan, camlaşmış gözleriyle ve kenetlenmiş dudaklarıyla bakan bir tek kişi vardır: Amucası Dündar beğ,
Osman onu görmüştür.
Ve Ede Balı.. Ede Balı değil, Domaniç'teki, Sivrikaya'daki ses konuşmaya başlıyor:
- ‘‘Ey Osmancık; Tanrı gözünü, gönlünü ve yolunu ısıtsın; bileğinin, yüreğinin gücünü pekiştirsin; haktan, adaletten, merhametten, azimden, sebattan garib komasın.