Murat Bardakçı: Abdülhamid gelen yeni yüzyılı falcılara sormuştu

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

Bugün yaşadığımız ‘‘2000'li yıllara hazırlık’’ bundan yüz sene önce ‘‘1900'lere hazırlık’’ şeklinde gene gündemdeydi ve bütün dünyayla beraber Türkiye'de de ‘‘Memleketi 1900'lerde nelerin beklediği’’ sorusunun cevabı aranıyordu. Ama biz başta padişah ve saray olmak üzere geleceği çok daha değişik bir metodla araştırıyorduk: Müneccimlere yani yıldız falcılarına ve káhinlere sorarak.

2000 yılının gelmesine, şunun şurasında 153 gün kaldı. Gündemin bir yerlerinde hep ‘‘milenyum’’ heyecanı var.

Ben aynı heyecanın bundan 100 yıl önce de yaşandığını ve yeni bir yüzyıl modasının o zamanın Türkiyesi'ne de hakim olduğunu geçenlerde Osmanlı Arşivleri'nde çalışırken rastladığım bazı belgeleri okurken farkettim. Başta zamanın hükümdarı Abdülhamid ve saray olmak üzere valilerden taşradaki garnizonların kumandanlarına kadar pek çok kişi 1900'lerin Türkiye'ye neler getireceğinin merakındaydılar, merakları 1890'larda başlamıştı ve üstelik bu konuda bir hayli yazışma da yapılmıştı.

Ama Türkiye'nin yeni yüzyıldaki konumunu çok daha değişik bir metodla araştırıyorlardı: Müneccimlere yani yıldız falcılarına sorarak, káhinlere danışarak ve başka ülkelerin falcılarından fikir alarak. İmparatorluğun valileriyle Avrupa başkentlerindeki büyükelçileri zamanın başbakanlığı olan Babıali'ye bu konuda rapor üstüne rapor gönderiyorlar, bazı raporların doğrudan hükümdara yollandığı bile oluyordu. Ama falcılar dikkatli olmak zorundaydılar, zira beğenmediği bir kehanetle karşılaşan Babıali, kehaneti yumurtlayan hakkında hemen soruşturma açtırıyordu.

İşte, 1900'lü yıllarla ilgili olarak 1800'lerin sonundan kalma belgesel kehanetlerden bazıları... Ayrıntıları pek tutturamamış olmalarına rağmen, hemen hepsinin ortak bir noktası var: Geleceğimiz hakkında pek parlak sözler etmemiş olmaları...

1900'lerin ilk yıllarından itibaren Türkiye'nin başından geçenleri şöyle bir gözünüzün önüne getirin, 20. yüzyılın hakkımızda hayırlı olup olmadığını düşünün, ondan sonra da müneccimlerin haklı çıkıp çıkmadıklarına karar verin.

İthal malı kehanetler tutmadı

Saraya rapor halinde gönderilen kehanetler arasında ithal malı olanlar, yani Osmanlı hariciyesinin avrupalı müneccimlerden yahut yabancı gazetelerden bulduğu fallar da vardı.

Hariciyenin 6 Mart 1890 tarihini taşıyan 5035 sayılı yazısında bir İngiliz'in kehanetleri yeralıyordu. Okuyun ve kehanetler hakkındaki

kararı siz verin:

‘‘...Mart'ta Çin taraflarında ayaklanmalar çıkacaktır (Hiçbir ayaklanma çıkmadı).

Nisan'da Alman imparatoruna emr-i hak vaki olacak, yani imparator ölecektir (Almanya imparatoru olan İkinci Wilhelm bu tarihten tam 51 yıl sonra, 1941'de öldü).

Mayıs'ta İtalya Kralı büyük bir tehlikeye uğrayacak ama kurtarılacaktır (Krala hiçbirşey olmadı).

Ağustos'ta Avusturya'da büyük bir nifak çıkacaktır (Tam tersi oldu, Avusturya'da sosyalistler güçlendiler ve milli mutabakat sağlandı).

Eylül'de Türk padişahının tahtı ve hayatı tehlikeye girecektir (Abdülhamid'in iktidarı kehanetin aksine en güçlü devrini yaşadı).

Kasım'da Avrupa'da siláhlı çatışmalar çıkacaktır (Çıkmadı).

Aralık'ta İngiltere büyük bir milli mateme girecek, Paris'te kargaşa yaşanacaktır (Kraliçe Victoria'nın İngiltere'si matemin aksine tam

bir refah yaşadı; Paris ise huzur

içinde bir yıl geçirdi)...’’

Sultan’ın Yasemin Boran’ından aylık kehanet raporu

Hoca Şahin, 19. yüzyılın son senelerinde yaşamış bir müneccimdi, ‘Abdülhamid’in Yasemin Boranı’ydı ve kehanetlerini Sultan'a aylık raporlar halinde gönderirdi.

Müneccim Şahin, şimdi İstanbul'daki Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde saklanan kehanet raporlarından birinde 1900'lü yıllarda büyük bir savaşın patlayacağını haber veriyor ama Türkiye'nin bu savaştan sadece ‘‘maddi zararla’’ kurtulacağını yazıyor:

‘‘...Efendimize geçen Şaban ayının hakkımızda hayırlı mı yoksa hayırsız mı olacağı konusunda daha önce bir rapor göndermiştim. Güneş bugünlerde Mars'ın etki alanına girmekte bulunduğu ve bu durum bazı değişikliklere sebep olacağı için Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olan siz efendimizi bu satırlarımla yeniden rahatsız etmeye cesaret buldum.

Bazı yıldızlar bugünlerde Merkür'ün etkisi altında kalıyorlar. Merkür'le Mars'ın bu durumda bulunmaları şu mánáya geliyor: İki büyük devlet büyük bir savaşa girecek ve çok sayıda Hristiyan ölecek ama bizim yüce devletimiz Allah'ın lûtfuyla aşırı masraflar yapmak dışında hiçbir zarar görmeyecek ve selámet içinde kalacak. Düşmanlarımız rezil ve perişan olacak. İşbu kıymetsiz yazım, Cenáb-ı Allah'ın memleketimizi koruduğunu gösteren belirtiler ortada olduğu ve padişahımız efendimiz hazretlerinin kalbinin rahat ve ferah bulunması gerektiği için kaleme alınmıştır. Kulları Hoca Şahin’’

Ataköy’deki sirk çadırından yine aynı hanımefendi çıktı

Ne ilginç tesadüf! Bir aralar Osmanlı Arşivleri’yle ilgili ihalelerde adından sıkça sözedilen başbakanlık müsteşar yardımcısı Dr. Füsun Koroğlu, şimdi de Tuğrul Şavkay’ın ortaya çıkarttığı Ataköy’deki Osmanlı çadırı rezaletinin arkasında...

Tuğrul Şavkay'ın son haftalarda yazdıkları tam ruhuma göreydi. 700. yıl kutlamalarındaki bazı rezaletleri belgeleriyle anlattı ve ‘‘kutlama’’ adı altında ne maskaralıklar edildiğini gözler önüne serdi.

Yazdıklarında yüksek bir bürokratın, başbakanlık müsteşar yardımcılarından Dr. Füsun Koroğlu'nun bahsi sıkça geçmedeydi. Tuğrul Şavkay, Füsun Hanım'ın önce sadece adı ‘‘Osmanlı’’ olan Ataköy'deki sirk çadırı rezaletindeki rolünü anlattı, sonra çadırı kuran ‘‘Terminal TV’’ isimli şirket için başbakanlık adına nasıl sponsorluğa soyunduğunu.

Tuğrul Şavkay'ı okuyunca Füsun Hanım'ın bir diğer sahada, Osmanlı arşivleri konusunda yaptığı faaliyetleri ve daha önce sözünü ettiğim başka maceralarını yeniden bir hatırlatayım dedim.

İmparatorluğun yüzlerce senelik evrakı başbakanlığa bağlı olan İstanbul'daki Osmanlı arşivlerinde saklanıyor ve arşiv tıkır tıkır çalışıyordu. Derken koalisyonlar dönemi geldi, arşiv 55. hükümette DSP kontenjanından başbakanlığa müsteşar yardımcısı olan Füsun Koroğlu'na bağlandı. Arşivde bundan sonra sadece bir heyulá yaşanır olmuştu.

Füsun hanım önce en çetrefil Osmanlıca kayıtları bile gazete okur gibi okuyan arşiv uzmanlarını Osmanlıca'dan imtihan etmeye kalktı ama komedi basına aksedince imtihan projesi rafa kaldırıldı. Hanımefendi hemen arkasından, ortaya bundan iki yıl öncesinin parasıyla 900 küsur milyar tutan bir bilgisayar projesi atıverdi. Güya arşivde ne kadar belge varsa CD-ROM'lara kaydedilecekti ama belgeler bütün dünyada bilgisayarda değil mikrofilmlerde saklanmadaydı ve bu parlak proje sadece bazı bilgisayar şirketlerini zengin etmeye yarayacaktı. Rahmetli Gülçin Telci'yle beraber konuyu haftalar boyu gündemde tutmamız üzerinden maceradan vazgeçildi.

Arşivin çilesi hálá bitmemişti: 1998 Ocak'ında sözleşmeli personelin ücretleri arttırılırken bazı arşiv görevlilerine tek kuruş bile zam verilmedi. ‘‘Onlara zırnık yok’’ talimatı Füsun Hanım'dan geliyordu, personel kararı Danıştay'da iptal ettirdiler ve devlet ücret farkını faiziyle beraber ödedi. Bu arada bir başka acaiplik daha edildi ve Osmanlı Arşivleri Osmanlı İmparatorluğu'nun 700. kuruluş yıldönümü programlarından çıkartılıverdi.

Son perde bu hafta başında oynandı, bir gazetede sandıklar dolusu çürümüş belge fotoğrafları yayınlandı. Fotoğraflar bundan iki sene öncesine aitti, arşive devredilen eski maliye evrakının o andaki durumunu gösteriyordu ve bugün böyle bir mekán yoktu. ‘‘Hizmet içi’’ fotoğraflar tek bir makama, başbakanlık müsteşar yardımcılığına gönderilmişti, birileri iki sene öncesinin görüntüleriyle Türkiye'nin belge hazinesini karalama çabasındaydı.

İşte, Tuğrul Şavkay'ın sözünü ettiği sirk çadırının kahramanı Dr. Füsun Koroğlu'nun öteki başarılı icraatından birkaç hoş enstantane... Benim merak ettiğim hususlar ise başka: Arşive karşı duyulan bu kinin sebebi, Devlet Arşivleri Genel Müdürü İsa Özkul'un ne işe yaradığı, bütün bu hadiseler sırasında neyle iştigal ettiği ve hepsinden de önemlisi hanımefendinin patronu Hüsamettin Özkan'ın kendi eserleri olan bu ‘çok başarılı’ bürokratın yaptıklarına karşı daha ne kadar sessiz kalacağı.



Yazarın Tüm Yazıları